Mesajı Okuyun
Old 05-06-2015, 11:39   #5
Av.09

 
Varsayılan

Görüşünüze katılıyorum ancak anlatılanlara göre nafakaya hükmedilebileceğini düşünüyorum.

Yargıtay kararını paylaşmamın nedeni davacı dilekçesinde iştirak nafakası talep ettiğini ancak hukuki nitelendirme hakime ait olduğundan mahkemece bunun yardım nafakası yönünden değerlendirileceğini belirtmek için idi.

T.C. YARGITAY
3.Hukuk Dairesi

Esas: 2013/17198
Karar: 2014/1453
Karar Tarihi: 03.02.2014

YARDIM NAFAKASI DAVASI - NAFAKA TALEBİNİN YARDIM NAFAKASI OLARAK HUKUKİ NİTELENDİRİLMESİNİN YAPILMASI GEREKTİĞİ- TEDBİR NAFAKASININ HÜKÜMLE BİRLİKTE İŞTİRAK NAFAKASI OLARAK ÖDENMESİNE DEVAM EDİLMESİNE KARAR ŞEKLİNDE HÜKÜM KURULMASININ İSABETSİZLİĞİ

ÖZET: Mahkemece; iş bu nafaka talebinin "yardım nafakası" olarak hukuki nitelendirilmesi yapılarak "...davacının talebinin kısmen kabulü ile dava tarihinden itibaren aylık … TL yardım nafakasının davalıdan alınarak davacıya verilmesine" şeklinde hüküm tesisi cihetine gidilmesi gerekirken, "... davalının davacıya dava tarihinden itibaren … TL tedbir nafakası ödemesine, tedbir nafakasının hükümle birlikte iştirak nafakası olarak ödenmesine devam edilmesine karar" şeklinde hüküm kurulması usul ve yasaya uygun bulunmamış, bu husus bozmayı gerektirmiştir.

(4721 S. K. m. 328, 364) (YHGK 11.04.2007 T. 2007/12-179 E. 2007/198 K.)

Dava ve Karar: Taraflar arasında görülen yardım nafakası davasının yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:

Davacı dava dilekçesinde, ...Meslek Yüksek Okulu Pazarlama ve Reklamcılık Bölümünde öğrenci olduğunu, herhangi bir gelirinin bulunmadığını geçiminin annesi ve dedesi tarafından sağlandığını, davalının berber olduğunu belirterek lehine aylık 600 TL tedbir nafakası ödenmesine ve hükmedilecek nafakanın hükümle iştirak nafakasına dönüştürülmesi talep ve dava edilmiştir.

Davalı vekili cevap dilekçesinde; müvekkilinin berberlik yaptığını, evli ve iki çocuğunun olduğunu muhtelif borçlarının ve giderlerinin olduğunu belirterek davanın reddini dilemiştir.

Mahkemece; davanın kısmen kabulü ile davalının davacıya dava tarihinden itibaren 200 TL tedbir nafakası ödemesine, tedbir nafakasının hükümle birlikte iştirak nafakası olarak ödenmesine devam edilmesine karar verilmiş; hüküm, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Dava; yardım nafakası talebine ilişkindir.

TMK'nın 328. maddesi gereğince, anne babanın bakım borcu, çocuğun ergin olmasına kadar devam eder. Ancak çocuk ergin olduğu halde eğitimi devam ediyorsa, ana ve baba durum ve koşullarına göre kendilerinden beklenebilecek ölçüde olmak üzere, eğitimi sona erinceye kadar çocuğa bakmakla yükümlüdürler.

TMK'nın 364. maddesinde ise; herkesin yardım etmediği takdirde yoksulluğa düşecek olan üstsoyu ve alt soyu ile kardeşlerine nafaka vermekle yükümlü olduğu düzenlenmiştir.

Yardım nafakası aile bireylerini yoksulluk ve düşkünlükten kurtarmaya ilişkin bir nevi sosyal yardımlaşma olup, ahlak kuralları ile geleneklerin zorunlu kıldığı bir ödevdir. Yardım nafakası isteyenin kusuru ile yardıma muhtaç duruma düşmüş olması, yükümlüyü borcundan kurtarmayacağı gibi, aile bağlarının herhangi bir nedenle zayıflamış olması da yükümlülüğü ortadan kaldıran bir neden olarak düzenlenmemiştir.

Bu bağlamda okumakta olan kişi kendi emek ve geliriyle yaşamını sürdürmekten yoksun ise ana babasından öğrenimini tamamlayıncaya kadar yardım nafakası isteyebilir.

Diğer taraftan, medeni yargılama hukukunda egemen olan taraflarca getirme ilkesine göre davanın sebebini oluşturan vakıaların getirilmesi taraflara yüklenmiş bir ödevdir. Buna karşılık bu vakıaları mümkün olan bütün hukuki görüş açılarından inceleme ve hukuku uygulama görevi ise hâkime yüklenmiştir. Hâkim tarafların hukuki sebepleri hiç belirtmemiş ya da yanlış belirtmiş olması ile bağlı tutulmamıştır. Bu sayede, tarafların hukuku bilgisizliklerinden zarar görmeleri engellenmiştir.

Nitekim 6100 sayılı HMK'nun 33. maddesi ve 04.06.1958 gün ve 15/6 sayılı YİBK'na göre olayları izah taraflara, kanunları resen uygulamak ve dolayısıyla hukuki nitelendirmede bulunmak hakime ait bir görevdir. Hakimin hukuki nitelendirmede bulunma görevine ilişkin muhtelif kararlar mevcuttur. (YHGK 11.4.2007, E. 2007/12-179, K. 2007/198), (YHGK 19.1.1974; YHGK 1.5.1991)

Somut olayda, davacı tarafından dava dilekçesinde her ne kadar hukuki nitelendirme tedbir nafakası ve sonrasında hükümle birlikte iştirak nafakası olarak yapılmış ise de, dosya muhdeviyatından ve tanık beyanından, davacının üniversitede okuduğu, eğitim giderlerinin olduğu, herhangi bir gelirinin bulunmadığı ve eğitimini sürdürebilmek için babasının yardımına muhtaç olduğu açık olup, bu durumda talebin ana-baba veya üstsoydan, TMK.nun 328. 364. maddeleri uyarınca yardım nafakası talebine ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.

Hal böyle olunca mahkemece; iş bu nafaka talebinin "yardım nafakası" olarak hukuki nitelendirilmesi yapılarak "...davacının talebinin kısmen kabulü ile dava tarihinden itibaren aylık 200 TL yardım nafakasının davalıdan alınarak davacıya verilmesine" şeklinde hüküm tesisi cihetine gidilmesi gerekirken, "... davalının davacıya dava tarihinden itibaren 200 TL tedbir nafakası ödemesine, tedbir nafakasının hükümle birlikte iştirak nafakası olarak ödenmesine devam edilmesine karar" şeklinde hüküm kurulması usul ve yasaya uygun bulunmamış, bu husus bozmayı gerektirmiştir.

Sonuç: Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 03.02.2014 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

Aşağıdaki karar her ne kadar tam örtüşmese de yol gösterebilir.

T.C. YARGITAY
3.Hukuk Dairesi

Esas: 2010/2231
Karar: 2010/3076
Karar Tarihi: 25.02.2010

NAFAKA DAVASI - EĞİTİMİ SÜREN YETİŞKİN ÇOCUK İÇİN YARDIM NAFAKASI İSTEMİ - TARAFLAR ARASINDA GERÇEKLEŞEN MÜESSİR FİİL OLGUSU DEĞERLENDİRİLİP HAKKANİYET ÖLÇÜSÜNDE NAFAKAYA HÜKMEDİLMESİ - HÜKMÜN BOZULDUĞU

ÖZET: Mahkemece, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, nafakanın niteliği ve özellikle taraflar arasında gerçekleşen müessir fiil olgusu değerlendirilip hakkaniyet ölçüsünde nafakaya hükmedilmelidir.

(4721 S. K. m. 364)

Dava: Taraflar arasında görülen nafaka davasının yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü.

Karar: Davada, eğitimi süren yetişkin çocuk için davalı babadan yardım nafakası istenilmiş; mahkemece davacı çocuğun davalı babasını dövdüğü böylece nafaka verilmesinin hakkaniyete uygun olmadığı gerekçesiyle istemin tümüyle reddine karar verilmiştir.

Yardım nafakasını düzenleyen TMK'nun 364/son maddesinin yollamasıyla 328.maddesinde çocuk ergin olmasına rağmen eğitimi devam ediyorsa ana ve babanın bakım görevinin çocuğun eğitimi sona erinceye kadar devam edeceği hükme bağlanmıştır. Bu maddelerde çocuk için nafakaya hükmedilebilmesi koşulu olarak ana baba ile iyi ilişkiler içinde olması koşulu getirilmediği gibi Yargıtay uygulamalarında da bu husus nafakaya hükmedilebilmesi için gerekli olan şartlardan sayılmamıştır. Nitekim Yargıtay 2.Hukuk Dairesinin 20.6.1940 gün ve 1479-2427 sayılı kararında mirastan ıskat sebeplerinin varlığı halinde dahi babanın <infak mükellefiyetinin> devam edeceğine; Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 1.10.1969 gün ve 2/677-720 sayılı kararında da, baba ile çocuğunun kişisel ilişkisinin babanın istediği şekilde olmamasının onu nafaka yükümlülüğünden kurtarmayacağına; 23.11.1949 gün ve 2/121-54 sayılı kararında da nafaka talebinde bulunan kızın ahlaki durumunun kötülüğünün yardım nafaka talebine engel teşkil etmeyeceğine karar verilmiştir.

Temyize konu edilen davada davalının doktor olan babasının muayenehanesine para konusunu görüşmek için gittiği ve aralarında çıkan tartışma sonucu birbirlerine müessir fiilde bulundukları ve davacının babasını tehdit ettiği iddiası ile açılan davanın henüz devam ettiği anlaşılmaktadır. Yargıtay'ın yerleşmiş uygulamasına göre bu hususların nafakaya hükmedilmesine engel teşkil etmeyeceği gözetilmeden davanın reddedilmiş olması doğru görülmemiştir.

Mahkemece, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, nafakanın niteliği ve özellikle taraflar arasında gerçekleşen müessir fiil olgusu değerlendirilip hakkaniyet ölçüsünde nafakaya hükmedilmelidir.

Sonuç: Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar göz önünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK. nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 25.02.2010 tarihinde oybirliği ile karar verildi.