Mesajı Okuyun
Old 02-04-2015, 16:48   #4
Av. Erdem Akçay

 
Varsayılan

Bence bu ülkenin temel sorunlarından birisi, her şeyin tartışılabilir olduğunun düşünülmesi. Tabii bu bir düşünceden değil, düşüncesizlikten kaynaklı.

Bazı şeyler tartışılmaz. Mesela "adalet" tartışılmaz. Adil olmak zorunluluktur. Aksini tartışamayız. Ya da yaşama hakkı, eşitlik, vb. Bunlar tartışılmaz. Bunların Anayasa'da ya da başka yerlerde yazılı olması gerekmez. Çünkü zaten böyle olunmak zorundadır. Aksinin de olabileceğini tartışabilmek için öyle ya da böyle yürüyen devlet yapımızın kaldırılması, yerine başka bir sistem getirilmesi ya da hiçbir sistem getirilmemesi gerekir.

Avukatın üstünün aranması da, tartışalamayacak hususlardan birisidir. Kanunda yazsa da yazmasa da, fark etmez. Avukatın üstü aranamaz. Çünkü avukatın üstü arandığında, savunmaya müdahale ediliyordur. "Avukatın üstü aranamaz", derken avukat, "benim üstümü arayamazsınız", dememektedir. "Savunmaya müdahale edemezsiniz", demektedir. Savunmaya müdahale etmek demek, hukuk devletini yıkmak demektir. Bir devletin illa hukuk devleti olması gerekir mi? Gerekmez. Ama hukuk devleti olmayan devletin tek özelliği, hukuk devleti olmamaktır. Diğer ayrıntıların hiçbirisi özellik olarak nitelendirilemez.

Yaşanan acı ve hepimizi perişan eden olayın sebebini avukatların üzerlerinin aranmamasına indirgemekle ilgili yorumu malesef burada yapamıyorum. Ancak herkes biliyor ki İstanbul Adliyesi'nde, avukatların girdiği bölümde kimlik kontrolünü sağlayan cihaz ve çantaların geçirildiği x-ray aleti mevcut. Ama 1 yılı aşkın zamandır onların kullanıldığını görmedim. Kimliği gösterip giriyoruz. Onlar süs diye mi konuldular anlamıyorum. Cihaza kimliği gösterdiğimizde ekranda adımız ve resmimiz çıkıyor. Daha ne olsun? Alet var. Kullansana.

Önlem almak güvenliği tam olarak sağlayamaz tabii ki. Ama sen elindeki imkanı kullanma, güvenliği sağlayamadığını kabul etme, suçtan kurtulmak için suçu başkasına at. Öyle de olmasın tabii ki ama Japon mühendisin ne yaptığını hepimiz yaşadık. Çünkü o mühendisin, "utanma" duygusu vardı.

En kötüsü, beni en çok yaralayanı ise;

Hukuku bilmemek mazeret sayılamaz ama hukuku hukukçu bilir. Köşedeki manavın, sabah bindiğim otobüsün şoförünün, siyasetçinin, "avukatların üzerleri aranmalıdır", demesini anlarım. Çünkü hukuku bilmez. Hukuktan anlamasını beklemem. Onların yerine hukuktan anlayacak hukukçular var çünkü. Ben açık kalp ameliyatı yapmayı bilmek zorunda mıyım? Değilim. Manav istediğini söyler. Anlatmaya çalışırım. Ama bir hukukçu, bir hakim, bir Cumhuriyet savcısı, bir avukat eğer çıkıp da "avukatın üzeri aranmalıdır", derse, benim yapabileceğim tek şey, o kişi adına utanmaktır, yerin dibine girmektir.

Özetle; bazı şeylerin değiştirilmeleri, teklif dahi edilemez. Bazı şeylerin ise, değiştirilmeleri düşünülemez bile. Avukatın üzerinin aranması, bunlardan birisidir.

Yapılır. Kanun değiştirilir, avukatın üstü aranır. Ama artık ne o kişi avukattır, ne orası adliyedir, ne de orası bir hukuk devletidir.

Ama bence haberi biz yanlış anlıyoruz. "Cübbeli" ile avukatların kastedildiğini sanmıyorum. Çünkü avukata avukat, denir. "Cübbeli" ile başka birisi kastediliyor sanırım.