|
T.C. YARGITAY
4.Hukuk Dairesi
Esas: 2009/2882
Karar: 2010/1813
Karar Tarihi: 24.02.2010
TAZMİNAT DAVASI - DAVALININ KİTABINDA GEÇEN TESPİTLER - YORUM VE İDDİALARIN DAVACININ KİŞİLİK HAKKINA SALDIRI TEŞKİL EDİP ETMEDİĞİ - DAVANIN REDDİ - HÜKMÜN ONANDIĞI
ÖZET: Tazminat davasında, davalının kitabında geçen tespit, yorum ve iddiaların davacının kişilik hakkına saldırı teşkil edip etmediği noktasında, davanın reddine dair verilen mahkeme kararının onanması gerekir.
(AİHS m. 10) (818 S. K. m. 49) (4721 S. K. m. 24, 25, 26, 27) (2709 S. K. m. 12, 26, 28) (1086 S. K. m. 103)
Dava ve Karar: Davacı R. T. E. vekili tarafından, davalı Y. K. ve A... Yay. A.Ş aleyhine 01/05/2008 gününde verilen dilekçe ile tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın reddine dair verilen 16/12/2008 günlü kararın Yargıtay'ca incelenmesi davacı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü:
Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere, özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik görülmemesine göre,
Sonuç: Yerinde bulunmayan bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya uygun olan hükmün ONANMASINA ve aşağıda yazılı onama harcının temyiz edene yükletilmesine, 24.02.2010 gününde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY
Dava, yayın yolu ile kişilik haklarına saldırı nedeniyle manevi tazminat istemine ilişkindir. Yerel mahkemece, davanın reddine karar verilmiş; hükmü, davacı temyiz etmiştir.
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; A... Yayınevi'nin yayımcı olarak, Y. K.'ün de eser sahibi olarak basıp, piyasaya sürdüğü <Mediko-Politik Epilepsi ile Orgazm> isimli kitapta, davacı R. T. E.'ın manevi şahsiyetine yönelik kişilik haklarına tecavüz niteliğinde gerçek dışı, tahkir ve tezyif edici, fevkalade ağır, katlanılması ve tahammülü gayri kabil hakaretlerle, haksız ve hukuka aykırı beyan ve isnatlarda bulunulduğu, bu kapsamda; <…T. E.'ın her sara nöbetini saklayabilmek için bir başka hastalık icat ediyordu… T. Bey'in saralı olduğu benim güvendiğim kanallarla çok önceden bana duyurulmuştu… Bu çalışmam bir anlamda nörologlara yardım amacını taşıyor. T. E. <hayalleri yükselttik> veya <hayalleri gerçekleştirdik> derken vecid (kendisini kaybetmek) halindedir. Hayal aleminde yaşamaktadır… Bir insanda iki kişilik, gündüz ve gece olarak, birinde tam canavar; bir saralıyı çağrıştırmaktadır… Bu açıdan yine abartılı <şizofreni> var… Artık T. E.'ın başvekalet bir yana, hiçbir kamu görevi alamayacağını yazıyorum. Ve ben bunu görmemek ve yazmamak Cumhuriyet'e kıymaktır diyorum… Epilepsi olanlar stigmatize edilmişler ve kaygı içindedirler, meslek edinmede, araba kullanmada ve evlilik yürütmede zorlukla karşı karşıyadırlar.İstikrarlı bir karakter yapısından yoksundurlar ve hem köle hem de küstah oldukları ise kesindir.Öyleyse kendi mahallemize gelmiş durumdayız…. (başbakan'ın bir cenazede K. C.'e başsağlığı dilediği fotoğrafının yorumunu yaparken) T. E., burada camide ve bir cenaze töreninde olduğunu kavrayamayan bir kimse izlenimi vermektedir. Bir imam-hatip lisesi mezununun müteveffanın oğluna, K. C.'e büyük bir neşe ile ve el-ense çekerek başsağlığı dilediği görülmemiştir. (Başbakan'ın TBMM'de İstanbul Milletvekili Lokman Ayva'ya sarıldığı fotoğraf yorumlarken) Burada da T. E. kendisinde değildir. Veya başka bir kimliktedir.Böyle bir tabloyu ancak Kasımpaşa'da bir kahvede düşünebiliriz.Onlar başka kişiler olmak zorundalar…. Ayrıca sara hastalığının ortaya çıkmasının burada kalmayacağı, başka hukuki ve daha önemlisi siyasi sonuçları olacağı konusunda hiçbir kuşkuları bulunmamaktadır. Bu nedenle, sara ile ilgili bütün ipuçları saklanıyor… T. E. ve çevresi, bu ilaçları bir sır olarak saklamak gereğini duyuyorlar ve kasa A.'ına tevdi ediyorlar. E.’ın kamu görevi yapmasına engel olabilecek ölçüde hasta olduğu herkesin bildiği sırdır… Reis Kaptan, küçük T.'i otoriteye tapmaya, ayakkabı öpmeye ve ağlamaya alıştırıyordu, eğitiyordu demek istiyorum. Bu eğitim bir ayindir… Bir kez gördüler, attan düşmüş ve T. E. fıtık olmuş, halbuki bir kez attan düşme ile insanlar fıtık olsalar, biz de köylülerimizin yarısının fıtık olmalarını bekleyebilirdik. Kaldı ki daha beş yaşında babası zavallı yavru T.'i her gün dövüyordu ve koltuk altlarından tavana asıyordu, bunlar herhangi bir araz bırakmıyor, bir kez attan düşünce fıtık oluyor… Şöyle de söyleyebiliriz, epilepsi hastalarının çoğunda kişilik bozukluğu esastır. Bunu tersinden telaffuz edecek olursam, saralıların çoğu şöyle veya böyle, ama mutlaka bozuk kişiliklidirler. Demek suretiyle bu kitapta, davacıya gerçek olmayan bir hastalık yakıştırıldığı ve hastalıktan hareketle davacıyı <karaktersiz>, <küstah>, <köle> sıfatları yakıştırılarak hakaret edildiği, davacının hasta ilan edilmesinin toplum katında geleceğini, çalışma yaşamını etkilediği, siyasi bir kişi olması itibariyle <hasta kişiden lider olmaz> intibaını yaratacağından kişilik değerlerine ağır saldırı oluşturduğu, eleştiri sınırlarının ötesinde küçük düşürücü, aşağılayıcı ve iftira niteliği taşıyan ifadelerle davacıyı karalamaya yönelik bulunduğu, böylece; davacının kişilik haklarına açıkça saldırarak Borçlar Kanunu'nun 49. maddesine aykırı davranıldığını ileri sürerek öncelikle, yayının davacının kişilik haklarına yönelik tecavüz niteliğindeki kısımlarının TMK' nun 25. ve HUMK 'nun 103. maddeleri hükümleri gereğince ihtiyati tedbir yoluyla durdurulması, sürmekte olan saldırıya son verilmesi ve 20.000 TL manevi tazminatın tahsili isteminde bulunmuştur.
Davalı Y. K. vekili cevabında kısaca; kitabın, Anayasa'nın basın özgürlüğüne ilişkin 26 ve 28. maddeleri ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 10. maddesine dayanarak kaleme alındığını, toplumun dikkatini çeken kişilerin, diğer kimselere nazaran sert eleştirileri hoş karşılamak zorunda olduklarını, AKP'nin Genel Başkanı ve TC Başbakanı olan davacının, mizah konusu edilmesine, sert eleştirilere, karikatür ve resimlere katlanması gerektiğini, davacının epilepsi (sara) hastalığının bilimsel değerlendirilmesi ile davacının epilepsi hastası olduğu ve bu haliyle hiçbir kamu görevini yürütemeyeceği tespitinde bulunduğunu, diğer davalı A... Yayıncılık ve Pazarlama Dış Ticaret Limited şirketi vekili ezcümle; HUMK' nun 179.maddesi hilafına davacının açık adresinin yazılmadığını, davacının kişilik haklarına tecavüzün amaçlanmadığını, ülke başbakanıyla ilgili sorumluluğun gereğinin yapıldığını, kamuoyunun dikkatinin çekildiğini belirterek davanın reddini savunmuşlardır.
İlk derece mahkemesince; davacının kitapta iddia edilen hastalığa duçar olduğu ispat edilememekle birlikte, davacının siyasi kimliği ve yaptığı görev dikkate alındığında, kitap halindeki davaya konu yayında, <kamu yararı ve toplumsal ilgi> nin mevcut olduğu, yazının <güncel> bulunduğu, <özle ifade arasındaki denge> nin bozulmadığı, sert eleştiri sınırlarının aşılmadığı, davacının kişilik haklarının ihlal edilmediği ve manevi tazminat sorumluluklarının doğmadığı kabul edilerek davanın reddine karar verilmiş, Dairemiz sayın çoğunluğunca yerel mahkeme kararı hukuka uygun bulunarak onanmıştır.
Bilindiği üzere; basın özgürlüğü sınırsız olmayıp, Anayasa'mız basın hürriyetinin 26 ve 27. maddeleri hükümleri gereğince sınırlanabileceğini öngörmüştür. Anayasa'nın Temel Hak ve Özgürlükler bölümü ile Türk Medeni Kanunu'nun 24 ve 25. maddelerinde yer alan ve yine özel yasalarla güvence altına alınmış bulunan kişilik haklarına saldırıda bulunulmaması yasal ve hukuki bir zorunluluktur. Borçlar Kanunu'nun 49. maddesi ile de şahsiyet hakkı hukuka aykırı bir şekilde tecavüze uğrayan kişinin hakları hükme bağlanmıştır.
Somut olayımızda; davalı Y. K.' tarafından yazılan <Mediko-Politik Epilepsi ile Orgazm> isimli kitapta yer alan ifade ve isnatlar hususunda çekişme yoktur. Uyuşmazlık, anılan davalının kitabında geçen tespit, yorum ve iddiaların davacının kişilik hakkına saldırı teşkil edip etmediği noktasında toplanmaktadır.
Davanın çözümü için öncelikle dava konusu kitabın yazarı davalı Y. K.'ün kim olduğunu ortaya koymakta yarar vardır.Davalı Y. K., Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi mezunu olup Profesör akademik kariyerine sahiptir. Kamuoyunca gerek öğrencilik, gerekse müteakip dönemindeki siyasi fikir ve eylemleriyle tanınmaktadır. Davacı ise, Ak Parti Genel Başkanı ve Türkiye Cumhuriyetinin Başbakanıdır. Davalının, tıp bilimi ile uzak, yakın bir ilgisi bulunmamaktadır. Şu halde, bu kitabın yazımıyla neyi amaçlamaktadır? Milletimiz, rahmetli eski Başbakan Bülent Ecevit'in hastalık sürecini ve sonrasındaki gelişmeleri hatırlamakta ve yakından izlemektedir. Halen yansımaları ile farklı yorum ve iddialara ilişkin araştırma ve soruşturmaların devam ettiği bilinmektedir.
Davalı Y. K. davalı R. T. E. için, epilepsi (sara) hastalığına duçar olduğu iddiasıyla ne başbakanlık ne de hiçbir kamu görevi yapamayacağını söylemekte, ayrıca, davacıyı <iki kişilikli>, <kişiliği bozuk>, <şizofren>, <hem köle, hem küstah> olarak tanımlamaktadır. Yerel mahkeme hakimi kararında davacının belirtilen hastalığa duçar olduğunu gösteren belge bulunmadığını ve ispat edilemediğini, dolayısıyla <gerçeklik> unsurunun mevcut olmadığını kabul etmektedir. Buna karşın, davalı yazarın kitabın hiçbir yerinde davacı hakkında kişilik haklarına saldırı olarak nitelendirilebilecek sözler sarf etmediği şeklindeki gerekçe ise yerinde olmayıp, kabulü mümkün değildir. Kitabın bütünüyle değerlendirilmesinde, davalı Y. K.'ün, davalı R. T. E.'a hakaret etmeyi, alay etmeyi, aşağılamayı ve halk nezdinde küçük düşürmeyi ve dolayısıyla olası siyasi maksadına ulaşmayı amaçladığı anlaşılmaktadır..Hakaret ve sövme suçunu meydana getiren zikredilen bu sözleri sert eleştiri olarak kabul etmek; hukuka, hak ve nesafete uymamakta, siyasetçilerin, başbakanların ve bakanların hakaret ve sövmeye katlanmak zorunda olduğu gerekçesini ileri sürmek Türkiye Cumhuriyeti Anayasa'sının <Temel haklar ve Ödevler> başlıklı ikinci kısmının <Genel Hükümler> başlıklı birinci bölümünün 12. maddesine aykırı olup, insan haklarını ihlal etmekte, toplumdaki çekişme ve kavgayı özendirmekte, hoşgörü, sevgi, saygı ve nezaket kurallarını ortadan kaldırmaktadır. Eleştirilerin uygun üslup ve cümleler ile daha etkili bir biçimde yapılması mümkün iken, bu yolun seçilmesi kamuoyunda tartışmalara ve gerginliğe yol açmaktadır. Kanaatimizce, eleştirinin dile getirilişinde özle biçim arasında denge bozulmuş, zorunlu olmayan, maksadı aşan, yaratılacak ortamdan arzulanan siyasi bir sonuca erişmeyi hedefleyen, toplumumuzun genelince kabul edilemeyecek şekilde aşırıya kaçan hakaret ve sövme suçunu oluşturan sözcükler kullanılmıştır. Bu durumda, hakkın sınırları aşılmış ve hukuka uygunluk sebebi ortadan kalkmış, Borçlar Kanunu'nun 49. maddesinde öngörülen tazminat koşulları gerçekleşmiştir.
Açıklanan nedenlerle, mahkemece uygun görülecek bir manevi tazminata hükmedilmesi için yerel mahkeme kararının bozulması görüşünde olduğumdan, davanın reddine dair kararın onanması yönündeki sayın çoğunluğun kararına katılmıyorum. 24/02/2010 (¤¤)
Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programı
|