|
T.C. YARGITAY
10.Hukuk Dairesi
Esas: 2012/18447
Karar: 2012/25721
Karar Tarihi: 14.12.2012
ALACAK DAVASI - YAŞLILIK AYLIĞININ EKSİK HESAPLANDIĞINDAN BAHİSLE FARK AYLIKLARIN TAHSİLİ İSTEMİ - USULÜNE UYGUN KESİN SÜRE VERİLEREK SONUCUNA GÖRE DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ - SOYUT KESİN SÜREYE DAYALI OLARAK DAVANIN USULDEN REDDİNİN İSABETSİZ OLUŞU
ÖZET: Dava, yaşlılık aylığının eksik hesaplandığından bahisle fark aylıkların tahsili istemine ilişkindir. Mahkemece, usulüne uygun kesin süre verilerek, sonucuna göre delillerin değerlendirilmesi gerekirken, soyut kesin süreye dayalı olarak davanın usulden reddine karar verilmesi, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
(6100 S. K. m. 66, 90, 94, 114, 120, 324, 325, 448) (1086 S. K. m. 159, 163) (5565 S. K. m. 30) (Hukuk Muhakemeleri Kanunu Yönetmeliği m. 45) (YHGK 18.02.1983 T. 1980/1-1284 E. 1983/141 K.) (YHGK 13.10.2010 T. 2010/17-510 E. 2010/485 K.) (YHGK 28.04.2010 T. 2010/2-221 E. 2010/241 K.) (YHGK 28.03.2012 T. 2012/19-55 E. 2012/249 K.) (YHGK 12.12.2012 T. 2012/9-1202 E. 2012/1218 K.)
Dava: Dava, yaşlılık aylığının eksik hesaplandığından bahisle fark aylıkların tahsili istemine ilişkindir.
Mahkemece, ilamında belirtildiği şekilde davanın usul yönünden reddine karar verilmiştir.
Hükmün, O. ve davacı F. davacı tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve tetkik hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
1- O.'ın temyiz talebi yönünden;
Davayı kaybeden tarafın üçüncü kişiye rücu etmesi gibi bazı durumlarda dava sonunda verilen hüküm üçüncü kişilerin de durumunu etkileyebilir. 6100 sayılı Kanunun 66 ve devamı maddeleri ile bu durumlarda söz konusu üçüncü kişiye davaya fer'i müdahale imkanı tanınmıştır. Fer'i müdahale, üçüncü kişiye görülmekte olan bir davayı kazanmasında yararı bulunan taraf yanında katılma olanağı tanıyan bir kurumdur. Ancak üçüncü kişi taraf sıfatı kazanmaz. Çünkü davada kendisi için bir hukuki koruma talep edemez ve hakkında karar verilmez.
O., 25.11.2011 tarihli celsede ibraz edilen dilekçe ile <...davacının eşi olduğu, hak ve borçlarının davacının yaşlılık aylığı miktarının belirlenmesine ilişkin eldeki davaya bağlı olduğundan...> bahisle fer'i müdahale talebinde bulunmuştur. Mahkemece fer'i müdahale şartlarının oluşmadığı gerekçesiyle anılan şahsın talebinin reddine karar verilmiştir.
Hükmün üçüncü kişiye etkisi doğrudan olabileceği gibi dolaylı da olabilir. Ne var ki bu etki hukuki olmalıdır. Sırf ekonomik yarar, hukuki yararın varlığı için geçerli ve yeterli olmadığından, O.'ın fer'i müdahale talebinin reddine ilişkin Mahkeme kararı yerinde olup, fer'i müdahil sıfatı kazanmayan anılan şahsın hükme yönelik temyiz isteminin REDDİNE;2- Davacı F.'nin temyiz talepleri yönünden;
Davacı, 01.11.2002 tarihinde yürürlüğe giren 2002/4847 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile 01.01.2007 tarihinde yürürlüğe giren 5565 sayılı 2007 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu'nun 30. maddesi kapsamında yapılması gereken artışların yaşlılık aylığına yansıtılmadığı iddiasıyla; aylığının yeniden hesaplanarak fark aylıkların faiziyle birlikte tahsiline karar verilmesini istemiştir. Mahkemece, davacıya 01.03.2012 tarihli celsede, gider avansı ile bilirkişi delil avansı yatırması için iki hafta kesin süre verilmiş, davacının gider avansını yatırıp, delil avansını verilen kesin süre içinde yatırmadığı gerekçesiyle davanın usul yönünden reddine karar verilmiştir.
Dava, 10.03.2011 tarihinde açılmıştır. Davanın açıldığı tarih itibariyle yürürlükte olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nda gider avansı alınmasına yönelik bir düzenleme bulunmamaktadır. 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 114/g maddesinde ise gider avansı dava şartı olarak düzenlenmiştir. Anılan Kanunun 120. maddesi <harç ve avans ödenmesi> başlığını taşımakta olup; <(1) Davacı, yargılama harçları ile her yıl Adalet Bakanlığınca çıkarılacak gider avansı tarifesinde belirlenecek olan tutarı, dava açarken mahkeme veznesine yatırmak zorundadır.
(2) Avansın yeterli olmadığının dava sırasında anlaşılması halinde, mahkemece, bu eksikliğin tamamlanması için davacıya iki haftalık kesin süre verilir.> hükmünü içermektedir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun <delil ikamesi için avans> başlıklı 324. maddesi ile; <(1) Taraflardan her biri ikamesini talep ettiği delil için mahkemece belirlenen avansı, verilen kesin süre içinde yatırmak zorundadır. Taraflar birlikte aynı delilin ikamesini talep etmişlerse, gereken gideri yarı yarıya avans olarak öderler.
(2) Taraflardan birisi avans yükümlülüğünü yerine getirmezse, diğer taraf bu avansı yatırabilir. Aksi halde talep olunan delilin ikamesinden vazgeçilmiş sayılır.
(3) Tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edemeyeceği dava ve işler hakkındaki hükümler saklıdır.> hükmü getirilmiştir.
Anılan Kanunun 325. maddesinde ise; <Tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edemeyeceği dava ve işlerde, hakim tarafından resen başvurulan deliller için gereken giderlerin, bir haftalık süre içinde taraflardan birisi veya belirtilecek oranda her ikisi tarafından ödenmesine karar verilir. Belirlenen süre içinde bu işlemlere ait giderleri karşılayacak miktarda avans yatırılmazsa, ileride bu gideri ödemesi gereken taraftan alınmak üzere Hazineden ödenmesine hükmedilir.> hükmü yer almaktadır.
03.04.2012 tarihli Resmi Gazete'de yayınlanan Hukuk Muhakemeleri Kanunu Yönetmeliğinin 45. maddesinde: <(1) Davacı, yargılama harçları ile her yıl Bakanlıkça çıkarılacak gider avansı tarifesinde belirlenecek olan tutarı dava açarken mahkeme veznesine yatırmak zorundadır. Gider avansı, her türlü tebligat ve posta ücretleri, keşif giderleri, bilirkişi ve tanık ücretleri gibi giderler için davacıdan alınan meblağı ifade eder.
(2) Adli yardım talebiyle açılan dava ve işlerde adli yardım konusunda bir karar verilinceye kadar harç, gider ve delil avansı alınmaz. Kanunlardaki özel hükümler saklıdır.
(3) Gider avansının yeterli olmadığının dava sırasında anlaşılması halinde, mahkemece bu eksikliğin tamamlanması için davacıya iki haftalık kesin süre verilir. Dava şartı olan gider avansının yatırılmaması veya tamamlanmaması halinde, dava, dava şartı yokluğundan reddedilir.
(4) Taraflardan her biri ikamesini talep ettiği delil için mahkemece belirlenen avansı, verilen kesin süre içinde yatırmak zorundadır. Delil avansı, tarafların dayandıkları delillerin giderlerini karşılamak üzere mahkemece belirlenen kesin süre içinde ödemeleri gereken meblağı ifade eder. Taraflar birlikte aynı delilin ikamesini talep etmişlerse, gereken gideri yarı yarıya avans olarak öderler. Taraflardan biri avans yükümlülüğünü yerine getirmediğinde, diğer taraf bu avansı da yatırabilir. Delil avansını yatırmayan taraf, o delilin ikamesinden vazgeçmiş sayılır. Tarafların üzerinde tasarruf edemeyecekleri dava ve işlerle, kanunlardaki özel hükümler saklıdır...> hükmü getirilmiştir. Burada gider avansı ve delil avansı birlikte düzenlenmiş olup; gider avansının, her türlü tebligat ve posta ücretleri, keşif giderleri, bilirkişi ve tanık ücretleri gibi giderler için davalıdan alınan meblağı ifade ettiği, davacının, her yıl Bakanlıkça çıkarılacak gider avansı tarifesinde belirlenecek olan tutarı dava açarken mahkeme veznesine yatırmak zorunda olduğu, delil avansının ise tarafların dayandıkları delillerin giderlerini karşılamak üzere mahkemece belirlenen kesin süre içinde ödemeleri gereken meblağı ifade ettiği vurgulanmıştır.
Öte yandan, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 448. maddesine göre: <Bu Kanun hükümleri, tamamlanmış işlemleri etkilememek kaydıyla derhal uygulanır.> Bu durumda 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu hükümleri tamamlanmış işlemleri etkilememek kaydıyla derhal yürürlüğe girecektir.
Yukarıda açıklandığı üzere, Yönetmelikte gider avansının içinde delil avansı için gerekli giderler de gösterilmiştir. Gider avansının yatırılmaması halinde açılan dava, dava şartı yokluğundan reddedilir (Yön. m. 45/3); delil avansının yatırılmaması halinde ise, o delilden vazgeçilmiş sayılır (Yön. m. 45/3).
Gerek mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ve gerekse 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun'da öngörülen süreler, nitelikleri bakımından, taraflar için ve mahkemeler için konulmuş süreler olmak üzere ikiye, taraflar için konulmuş süreler ise kanunda belirtilen süreler ve hakim tarafından belirtilen süreler olmak üzere ikiye ayrılır. Kanunda belirtilen süreler; kanun tarafından öngörülmüş (cevap süresi, temyiz süresi gibi) süreler olup, bu süreler kesindir ve işlemin kanuni süresi içinde yapılıp yapılmadığı, mahkemece re'sen gözetilir. Hakimin tespit ettiği süreler ise, kural olarak kesin değildir. Hakim, kendi tayin etmiş olduğu süreyi, 6100 sayılı Kanunun 90/2. maddesine göre iki tarafı dinledikten sonra haklı nedenlere dayanarak, azaltıp çoğaltabilir ve bu sürenin, kesin olduğuna da karar verebilir. (HMK m.94/2, HUMK m. 159). Hakimin verdiği sürenin kesin olmadı için ya hakimin kesin olduğunu belirtmeksizin verdiği ilk sürede işlemin yapılmaması nedeniyle ilgili tarafın yeniden süre talep hakkının varlığı karşısında, bu talep üzerine hakimin verdiği ikinci sürenin kanundan kaynaklanan şekilde kesin olması (HUMK m. 163, c.4, HMK 94/2); ya da hakimin tayin ettiği ilk sürenin kesin olduğuna karar vermiş olması gerekir. Hakimin tayin ettiği bu ilk sürenin kesin süre olarak hukuki sonuç doğurabilmesi için, buna ilişkin ara kararının kanuna ve içtihatlara uygun şekilde oluşturulması, hiçbir tereddüde yer vermeyecek derecede açık olması ve kesin süreye uyulmamasının sonuçlarının ilgili tarafa ihtar edilmesi gerekir. Kesin süreye ilişkin ara kararının verilmesiyle karşı taraf lehine usulü kazanılmış hak doğmaktadır. Başka bir deyişle; ister kanun, ister hakim tarafından tayin edilmiş olsun, kesin süre içerisinde yerine getirilmeyen işlemin, bu süre geçtikten sonra yerine getirilmesi olanaklı değildir.
Öte yandan, mülga 1086 sayılı Kanunun 163. maddesi ile 6100 sayılı Kanunun 94. maddesi uyarınca kesin süreye ilişkin ara kararının hiçbir duraksamaya yer vermeyecek biçimde açık olması taraflara yüklenen yükümlülüklerin, yapılması gereken işlerin neler olduğunun ve her iş için yatırılacak ücretin hiçbir şüpheye yer vermeyecek şekilde açıklanması gerekir. Ayrıca verilen sürenin amaca uygun, yeterli ve elverişli olması, kesin süreye uymamanın doğuracağı hukuki sonuçların açık olarak anlatılması ve anlatılanların tutanağa geçirilmesi, bunlara uyulmaması durumunda mevcut kanıtlara göre karar verilip, gerektiğinde davanın reddedileceğinin açıkça bildirilmesi suretiyle ilgili tarafın uyarılması gerektiği her türlü duraksamadan uzaktır. Bazı hallerde kesin sürenin kaçırılması, o delile veya hakka dayanamamak gibi ağır sonuçları birlikte getirmekte, davanın kaybedilmesine neden olmaktadır. Böyle bir durumda, geciken adaletin adaletsizlik olduğu düşünülerek, davaların uzamasını veya uzatılmak istenmesini engellemek üzere getirilen kesin süre kuralı, kanunun amacına uygun olarak kullanılmalı, davanın reddi için bir araç sayılmamalıdır. Bu cümleden olarak, kesin sürenin amacına uygun olarak kullanılması ve yeterli uzunlukta olmasının yanı sıra, tarafların yargılamadaki tutumları ile süreye konu işlemin özelliğinin de göz önünde bulundurulması gerekir.
Bu yasal düzenlemeler göstermektedir ki, taraflar; dinlenmesini istedikleri tanık ve bilirkişinin veya yapılmasını istedikleri keşif ve sair işlemlerin masraflarını, mahkeme veznesine yatırmaya mecbur olup, hakim tarafından verilen sürede gerekli masrafı vermeyen tarafın talebinden sarfınazar ettiği kabul edilir. Hakimin, bu masrafların yatırılması konusunda verdiği sürenin kesin olduğunu usulünce karara bağladığı hallerde, kesin süreye uymayan tarafın bu delile dayanma olanağı kalmaz. Kesin süre tarafların yanında hakimi de bağlayacağından uyulmaması halinde, gereğinin hakim tarafından hemen yerine getirilmesi gerekir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18.02.1983 gün 1980/1-1284, 1983/141; 22.11.1972 gün 8/832, 935; 13.10.2010 gün 2010/17-510-485; 28.04.2010 gün 2010/2-221-241; 28.03.2012 gün 2012/19-55-2012-249; 12.12.2012 gün 2012/9-1202-1218 sayılı kararları).
Açıklanan ilkeler çerçevesinde somut olay değerlendirildiğinde:
Mahkemece, 01.03.2012 tarihli celsede, davacıya hem gider avansı, hem de delil avansı yatırılması için iki hafta kesin süre verilmiştir. Davacı tarafından gider avansının yatırıldığı ancak bilirkişi delil avansı kesin süreye rağmen yatırılmadığı gerekçesiyle davanın usul yönünden reddine karar verilmiştir. Ne var ki; davanın reddine dayanak alınan ve kendisini vekille temsil ettirmeyen davacıya verilen kesin süreye ilişkin olup; <davacı vekiline 6100 sayılı Yasa gereğince 50 TL sabit gider avansı ile 250 TL bilirkişi avansını yatırması konusunda iki hafta kesin süre verilmesine, verilen kesin süre zarfında ara kararın yerine getirilmediği takdirde vazgeçileceğinin ihtarına> şeklindeki ara kararında, ne bilirkişinin kimlik ya da vasfı ne de bilirkişiye verilen görev belirtilmediği gibi, belirlenen sürede ara karar gereğinin yerine getirilmesinin sonuçlarının neler olduğu da açıklanmamıştır. Üstelik delil ikamesi avansı dava şartı niteliği taşımadığından kesin süre içerisinde yatırılmaması halinde, davacının delilden vazgeçmiş sayılarak davanın esası hakkında bir karar verilmesi gereği gözetilmemiştir.
Yukarıda sıralanan maddi ve hukuki olgular birlikte değerlendirildiğinde; Mahkemece, usulüne uygun kesin süre verilerek, sonucuna göre delillerin değerlendirilmesi gerekirken, yazılı şekilde soyut kesin süreye dayalı olarak davanın usulden reddine karar verilmesi, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O halde, davacının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
Sonuç: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine, 14.12.2012 gününde oybirliği ile karar verildi. (¤¤)
|