Mesajı Okuyun
Old 20-11-2013, 13:42   #3
recepav

 
Varsayılan

Sayın meslektaşım aşağıdaki içtihat hakkında ki görüşünüz.
Dava: Mahalli Mahkemesi'nden verilmiş bulunan tahliye davasına dair karar davalı tarafından temyiz edilmiş olmakla; dosyadaki bütün kağıtlar okunup, gereği görüşülüp düşünüldü:

Karar: Dava, taahhüt nedeniyle kiralananın tahliyesi istemine ilişkindir. Mahkeme, davayı kabul etmiş; hükmü, davalı vekili temyiz etmiştir.

Davacılar, davalı tarafından verildiğini iddia ettikleri tahliye taahhüdüne davacı olarak icra dairesine başvurdukları halde bu takibe itiraz etmesi sebebiyle bundan sonuç alamayınca açtıkları iş bu dava ile taşınmazın tahliyesini istemişlerdir.

Davalı öteden beri süresindeki icra takibinin mirascılardan biri tarafından yapıldığını, taahhüdün murise karşı verildiği ve bu icra takibinin İİK.nun 272. maddesindeki bir aylık süreyi kesemeyeceğini savunmuştur.

Gerçekten tahliye taahhüdünün davacıların müşterek murisine verilmiş ölümü üzerine bir aylık süre içerisinde icra takibinin iştirakçilerden biri tarafından yapıldığı, ayrıca davanın bütün mirasçıların muvafakatı ile açıldığı görülmüştür.

İcra İflas Kanununun 272. maddesine göre tahliyeyi içeren icra takiplerinin kira süresini takip eden bir ay içerisinde yapılması öngörülmüştür. Böyle bir durumda murisin ölümü üzerine mirasçılardan birisinin yaptığı icra takibinin sözü geçen yasa hükmündeki bir aylık süreyi kesip kesmeyeceği uyuşmazlık konusu olmaktadır.

MK. hükümlerine göre murise ait hak ve borçlar mirascılarına iştirak halinde intikal eder. Yine aynı Yasanın 633. maddesindeki mülkiyet sisteminde tasarrufların elbirliği ile yapılması gerekir. İştirak devam ettiği müddetçe taksim ve şayi cüzde tasarruf mümkün değildir. Bu nedenle iştirak halindeki mülkiyette ortaklardan birisinin süresinde icra takibi açması yasanın öngördüğü bir aylık süreyi kesici nitelikte ve akdin yenilenmesini önleyici nitelikte değildir. Sonradan açılan davada diğer mirascıların bu davaya muvafakatlarının sağlanması veya birlikte dava açılması takip ehliyetsizliğini ortadan kaldırmaz.

Bu hukuki durum nazara alınmadan yazılı şekilde iptal ve tahliye kararı verilmesi isabetli görülmediğinden hükmün bozulması gerekmiştir.

Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz itirazlarının kabulü ile HUMK.nun 428. maddesi uyarınca hükmün BOZULMASINA, istek halinde peşin alınan temyiz harcının temyiz edene iadesine, 4.11.1991 tarihinde oybirliği ile karar verildi. *