Mesajı Okuyun
Old 26-09-2013, 14:26   #3
av_yaseminceylan

 
Varsayılan

T.C. YARGITAY 2. HUKUK DAİRESİ
E. 2003/8100 K. 2003/9154 T. 19.6.2003
• YOKSULLUK NAFAKASI ( Boşanma - Tam Kusurlu Davacı Kadın Lehine Hükmedilemeyeceği )
• BOŞANMA ( Tam Kusurlu Davacı Kadın Lehine Yoksulluk Nafakasına Hükmedilemeyeceği )
• NAFAKA ( Çocuğun Dava Sırasında Baba Yanında Kaldığı Nazara Alınmadan Dava Tarihinden İtibaren Nafakaya Hükmedilemeyeceği )
• ÇOCUK İÇİN NAFAKA ( Dava Sırasında Baba Yanında Kaldığı Nazara Alınmadan Dava Tarihinden İtibaren Nafakaya Hükmedilemeyeceği )
4721/m. 166, 175
ÖZET : a ) Kocasına "seni sevmiyorum, seni ve çocuğunu istemiyorum, köpek, pezevenk" şeklinde söz ve hakaretlerde bulunan davacı kadın tam kusurludur. Kocanın ( davalının ) kusurlu bir davranışı kanıtlanmamıştır. Tam kusurlu kadın lehine yoksulluk nafakasına hükmedilmesi hatalıdır.
b ) Müşterek çocuğun dava sırasında baba yanında kaldığı nazara alınmadan dava tarihinden itibaren çocuk için nafakaya hükmedilmesi de bozma nedenidir.
DAVA : Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hüküm kusur, velayet, nafaka ve şahsi ilişki yönünden temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : 1. Boşanmaya neden olan olaylarda kocasına "seni sevmiyorum, seni ve çocuğunu istemiyorum, köpek, pezevenk" şeklinde söz ve hakaretlerde bulunan davacı kadın tam kusurludur. Kocanın ( davalının ) kusurlu bir davranışı kanıtlanmamıştır.
Türk Medeni Kanununun 166. maddesi hükmünü tamamen kusurlu eşin de dava açabileceği ve yararına boşanma hükmü elde edebileceği biçiminde yorumlamamak ve değerlendirmemek gerekmektedir. Çünkü böyle bir düşünce, kimsenin kendi eylemine ve tamamen kendi kusuruna dayanarak bir hak elde edemeyeceği yönündeki temel hukuk ilkesine aykırı düşer. Diğer taraftan gene böyle bir düşünce tek taraflı irade ile sistemimize aykırı bir boşanma olgusunu ortaya çıkarır. Boşanmayı elde etmek isteyen kişi karşı tarafın hiçbir eylem ve davranışı söz konusu olmadan, evlilik birliğini, devamı beklenmeyecek derecede temelinden sarsar, sonra da mademki birlik artık sarsılmış diyerekten boşanma doğrultusunda hüküm kurulmasını talep edebilir.
Öyle ise Türk Medeni Kanununun 166. maddesine göre boşanmayı isteyebilmek için tamamen kusursuz ya da az kusurlu olmaya gerek olmayıp daha fazla kusurlu bulunan tarafın dahi dava hakkı bulunmakla beraber, boşanmaya karar verilebilmesi için davalının az da olsa kusurunun varlığı ve bunun belirlenmesi kaçınılmazdır.
Az kusurlu eş boşanmaya karşı çıkarsa bu halin tespiti dahi tek başına boşanma kararı verilebilmesi için yeterli olamaz. Az kusurlu eşin karşı çıkması hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olmalı, eş ve çocuklar için korunmaya değer bir yararın kalmadığı anlaşılmalıdır. ( TMK. md. 166/2 )
Mevcut olaylara göre evlilik birliğinin, devamı eşlerden beklenmeyecek derecede, temelinden sarsıldığı kuşkusuzdur. Ne var ki bu sonuca ulaşılması tamamen davacının tutum ve davranışlarından kaynaklanmış olup, davalıya atfı mümkün hiçbir kusur gerçekleşmemiştir. Bu durumda açıklanan nedenle isteğin reddi gerekirken yasa hükümlerinin yorumunda yanılgıya düşülerek boşanmaya karar verilmesi usul ve kanuna aykırıdır. Ancak bu yön temyiz edilmediğinden bozma sebebi sayılmamış yanlışlığa değinilmekle yetinilmiştir.
2. Temyiz sebeplerine hasren yapılan incelemeye gelince;
a ) Velayeti davacı anneye verilen 1997 doğumlu Merve'nin üç buçuk yıldır davalı baba yanında kaldığı ve davacının da çocuğu istemediğine dair beyanlarının bulunduğu anlaşılmaktadır. Küçük Merve'nin alıştığı ortamdan alınarak davacı annenin velayetine verilmesi, küçüğün ruhsal yapısını olumsuz şekilde etkileyecektir. Bu husus nazara alınmadan velayetin davacı anneye verilmesi doğru değildir.
b ) Müşterek çocuk Merve'nin dava sırasında baba yanında kaldığı nazara alınmadan dava tarihinden itibaren çocuk için nafakaya hükmedilmesi de bozma nedenidir.
c ) Boşanmaya sebep olan olaylarda davacı kadın tam kusurlu olup, kadın yararına yoksulluk nafakası verilmeyeceğinin düşünülmemesi de doğru olmamıştır. ( TMK. md. 175 )
SONUÇ : Temyize konu kararın 2/a-b-c bentlerde gösterilen sebeplerle BOZULMASINA, 1. bentteki yanlışlığa işaret edinilmekle yetinilmesine, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 19.6.2003 gününde oybirliğiyle karar verildi.

T.C. YARGITAY HUKUK GENEL KURULU
E. 1991/2-27 K. 1991/85 T. 20.2.1991
• BOŞANMA DAVASI ( Davacı Kocanın Sadakatsiz Tutumu Nedeniyle Davalı Karının Sürekli Hakaretine Uğraması )
• SADAKATSİZ DAVRANIŞTA BULUNAN KOCAYA KARININ SÜREKLİ HAKARET ETMESİ ( Kocanın Boşanma Davası Açma Hakkı )
• KOCANIN BOŞANMA DAVASI AÇMA HAKKI ( Davacı Kocanın Sadakatsiz Tutumu Nedeniyle Davalı Karının Sürekli Hakaretine Uğraması )
• HAKARET NEDENİYLE BOŞANMA DAVASI ( Kocanın Sadakatsizliğinin Karının Kendisine Hakaret Etmesini Meşrulaştırmayacağı )
743/m.134
ÖZET : Kocanın sadakatsiz davranış içinde olması, kadının ona mütemadi surette hakaret etmesine hak vermez. Davanın bu sebeple reddi neticesi bakımından kadına bundan sonra kocaya sövme hakkı verir ki böyle bir düşünüş bizzat ihkakı hakka imkan vermek sonucunu doğurur.
DAVA : Taraflar arasındaki "boşanma" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Eskiehir Asliye 3. Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 19.4.1989 gün ve 1988/932-1989/907 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine;
Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 6.11.1989 gün ve 7200-9020 sayılı ilamı:
( .. Dava, boanmaya ilişkin olup, davalı iddiasının yerinde olmadığını savunmuştur. Toplanan delillere göre kadının devamlı olarak kocasına ( pis, adi adam, sen sürünmeye layıksın, seni sevmiyorum, tiksiniyorum, sen karı satarsın ) diyerek haysiyetini kırdığı gerçekleşmiştir. Bu haksız tutum ve davranış karşısında davacı koca için boşanma davası açmak hakkı doğmutur. Kocanın sadakatsiz hali mahkemece ağır kusur sayılarak dava reddolunmuştur. Oysa kocanın sadakatsiz davranış içinde olması, kadının ona mütemadi surette hakaret etmesine hak vermez. Davanın bu sebeple reddi, neticesi bakımından kadına bundan sonra kocaya sövme hakkı verir ki böyle bir düşşünüş bizzat ( ihkakı hakka ) imkan vermek sonucunu doğurur. Koca her nasılsa sadakatsizlik içine girmiş diye kadının ona yukarıda açıklanan sözlerle hakaret etmesine hak vermek izahı güç bir hukuki düşünüş tarzı olur. Bu kanun eliyle karısını kendisine karşı zulüm aleti haline getirmeye ve kadına kocasına hakaret etme hakkı vermeye yol açar. Bu itibarla boşanmaya karar verilmesi gerekirken davanın reddedilmiş olması usul ve kanuna aykırıdır.. ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına dosyadaki tutanak ve kanıtlara bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı ( BOZULMASINA ), 20.2.1991 tarihinde ikinci görüşmede oyçokluğuyla karar verildi.

T.C. YARGITAY 2. HUKUK DAİRESİ
E. 2005/1224 K. 2005/3516 T. 8.3.2005
• NAFAKA VE NAFAKANIN ARTTIRILMASI DAVASI ( Bir Alacağın Tespiti Ve Tahsili Davası Niteliğinde Olduğu - Nafakanın Muayyen Bir Zaman Dilimi İçinde Belirlenmesi Bu Davalara Kısmi Nitelik Vermediği )
• ALACAĞIN TESPİTİ VE TAHSİLİ DAVASI ( Nafaka Ve Nafakanın Artırılması Davaları Olduğu - Nafakanın Muayyen Bir Zaman Dilimi İçinde Belirlenmesi Bu Davalara Kısmi Nitelik Vermediği )
• KISMİ DAVA ( Nafakanın Muayyen Bir Zaman Dilimi İçinde Belirlenmesi Bu Davalara Kısmi Nitelik Vermediği - Nafaka Ve Nafakanın Artırılması Davası )
1086/m.4 4721/m.166/1
ÖZET : Nafaka ve nafakanın artırılması davaları kanundan doğan bir alacağın tesbiti ve tahsili davası niteliğindedir. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 4. maddesi hükmü tümü hesap ve takdir edilebilen muaccel alacağa ilişkin olduğundan, nafaka davalarında nafakanın muayyen bir zaman dilimi içinde belirlenmesi bu davalara kısmi niteliği vermez.
DAVA : Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen hüküm temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
1-Yapılan soruşturma, toplanan delillerle davalının, kocasına seni sevmiyorum, başka bir sevdiğim var dediği, kocasıyla aynı yatakta yatmadığı, davacının da davalıyı, kendi ebeveynleriyle birlikte oturttuğu, kayınbabasının davalıyı dövdüğü, davacının buna sessiz kaldığı anlaşılmaktadır. Bu halde taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkân vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik mevcut ve sabittir. Olayların akışı karşısında davacı dava açmakta haklıdır. Bu şartlar altında eşleri birlikte yaşamaya zorlamanın artık kanunen mümkün görülmemesine göre, boşanmaya ( TMK.md. 166/1 )karar verilecek yerde, yetersiz gerekçe ile davanın reddi doğru bulunmamıştır.
2-Birleştirilen nafaka davasına yönelik temyize gelince;
KARAR : Nafaka ve nafakanın artırılması davaları kanundan doğan bir alacağın tesbiti ve tahsili davası niteliğindedir. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 4. maddesi hükmü tümü hesap ve takdir edilebilen muaccel alacağa ilişkin olduğundan, nafaka davalarında nafakanın muayyen bir zaman dilimi içinde belirlenmesi bu davalara kısmi niteliği vermez.
Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 14.07.2004 gün ve 5219 sayılı yasa ile değişik 427/2. maddesi ile taşınır mal ve alacak davalarında temyiz sınırı 21.07.2004 tarihinden itibaren 1000 YTL’ye ( 1.000.000.000 TL. ) çıkarılmıştır. Belirtilen konularda değer itibarıyla bu miktarların altında kalan kararlar kesindir.
Hukuk Genel Kurulu 14.05.1997 gün ve 32/422 sayılı kararında da açıklanan gerekçelerle karar düzeltme de bağlanan aylık nafaka miktarının gözetileceğini açıklamıştır. Benimsenen bu ilkeler doğrultusunda gerek temyiz, gerekse karar düzeltmeler de üst sınır aylık nafaka miktarıyla belirlenmelidir.
Somut olayda hükmedilen aylık nafaka miktarı 1000 YTL’yi aşmadığından Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 427/2. maddesi gereğince temyiz edilebilme sınırı altında kalan nafaka takdirine ilişkin karar kesindir.
SONUÇ : Hükmün l. bentte gösterilen sebeple BOZULMASNA, davacının nafakaya yönelik temyiz talebinin 2. bentte gösterilen sebeple REDDİNE, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 08.03.2005 gününde oybirliğiyle karar verildi.