Mesajı Okuyun
Old 12-09-2013, 12:41   #4
av.esengül çördük

 
Varsayılan

T.C. YARGITAY

Hukuk Genel Kurulu
Esas: 1994/2-301
Karar: 1994/422
Karar Tarihi: 22.06.1994


VASİYETNAMENİN TENFİZİ DAVASI - VASİYETNAMENİN İNFAZI İSTEMİ - DAVACININ MALIN TESLİMİNİ YASAL VEYA SEÇİLMİŞ MİRASÇILARDAN VEYA VEYA TENFİZ MEMURUNDAN İSTEYEBİLECEK OLMASI - HUKUKİ NİTELEMENİN HAKİME AİT OLMASI - GÖREV HUSUSU

ÖZET: Somut olayda, davacı, vasiyetnamenin öncelikle infazını istemektedir. Bu itibarla da kendisine muayyen mal vasiyet edilen kişi durumunda bulunduğundan izleyeceği yol bu malın teslimini yasal veya seçilmiş mirasçılardan veya tenfiz memuru varsa ondan istemek, bunların teslimden kaçınmaları ve üstün bir hak iddia etmeleri halinde onlara karşı istihkak davası açmaktan ibarettir. İstihkak davalarında ise görevli mahkemeyi davanın konusunu oluşturan malın değeri belirler. Önceki davalardan vasiyet edilen dava konusu malın, değerinin milyarlarla ölçülebileceği anlaşılmaktadır. Dayanılan olayları bildirmek taraflara, hukuki niteleme ise hakime aittir. Davacının isteği vasiyete konu şeyin verilmesi ve adına tapuya tescil edilmesine ilişkindir. Bu nedenle dava konusu taşınmazların değerinin tespit edilmesi görev yönünün doğrudan gözetilmesi gerekir.

(743 S. K. m. 457, 462, 463, 464, 467, 468, 535, 538, 539, 541) (1086 S. K. m. 7, 27) (YHGK 13.02.1991 T. 1990/2-648 E. 1991/65 K.)

Dava: Taraflar arasındaki "vasiyetnamesinin tenfizi" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Kütahya Sulh Hukuk Mahkemesi'nce davanın kabulüne dair verilen 21.1.1993 gün ve 1988/481-1993/45 sayılı kararın incelenmesi bir kısım davalı vekilleri tarafından istenilmesi üzerine,

Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 3.5.1993 gün ve 1993/4218-4535 sayılı ilamı;

(.. 1- Dava muayyen mal vasiyetini amir vasiyetnamenin yerine getirilmesi ile ilgilidir. Bu davada görev vasiyet edilen malın dava tarihindeki değerine göre belirlenir. O halde mahkemece yapılacak iş; vasiyete konu malların dava tarihindeki değerini tespit etmek ve öncelikle görev önünde bir karar vermekten ibarettir.

2- Kabule göre de;

a) Vasiyetnamenin iptali ile ilgili kararlarda kesinleşme şerhinin aranmaması,

b) Vasiyetnamenin bir örneğinin dosya içerisine konulmaması,

c) Veraset ilamının celbedilmemesi de isabetsizdir. Bu yönler gözetilmeden işin esasının incelenmesi ve yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır..) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Karar: Davacı, kendisine muayyen mal vasiyetini içeren vasiyetnamenin infazı ile mirascılık belgesi verilmesini istemiştir.
Davacının isteğinde dayandığı vasiyetnamenin açılması işlemi tamamlanmış ve uyuşmazlık Yargıtay'dan geçerek sonuçlanmıştır.

Belirtmek gerekirse Hukuk Genel Kurulu'nun 13.2.1991 gün 648-65 sayılı kararında da açıkça vurgulandığı üzere, vasiyetnamenin tenfizi diye adlandırılan davalar, bir aynı hakkın tesisi için değil, yalnızca Sulh Hukuk Mahkemesi'nce açılan vasiyetnamenin, M.K.'nun 535. ve izleyen maddelerinde düzenlenen tebliğ işlemlerinin tamamlanmasından ve gerekli Yasal sürelerin geçmesinden sonra, herhangi bir itiraza uğramadığı ve iptalinin istenmediği bu nedenle de kesinleşmiş olduğunun tespiti içindir.

Diğer bir anlatımla, Vasiyetnamenin tenfizi, vasiyetnamenin açılıp itiraza uğramadığı veya yapılan itirazların sonuçsuz kaldığının tespitinden ibarettir. Bu tespit başlı başına aynı bir hakkın geçirimini sağlamaz. Bilindiği üzere ölüme bağlı tasarrufla;

a) Mirasçılardan biri veya bir kaçı mirasdan iskat edilebilir (MK.m.457),

b) Mükellefiyetler, şartlar konulabilir (MK.m.462-İkame MK. m.467. Namzet tayini MK.468),

c) Mirascı seçilir (MK.m.463),

d) Mirasçılardan birine veya üçüncü bir kişiye belirli (muayyen) mal vasiyeti yapılabilir (MK.m.464),

e) Vakıf kurulması öngörülebilir (..Belirtilen tasarrufların ne şekilde yerine getirileceği yine Medeni Kanunda ayrı ayrı gösterilmiştir. Mahkumiyet ve iskat halinin aksi kanıtlanmadıkça, mirasçı seçilen kişi, mirasçılık belgesi almadıkça (MK. 538) kendisine belirli bir mal vasiyet edilen kimse, bu malı ilgilisinden istemedikçe "yasal mirasçı veya varsa tenfiz memurundan" ve karşı çıkılması halinde onlar aleyhine istihkak davası açıp dava ile haklılığını kanıtlamadıkça, vasiyetname ile yapılan tasarrufun sahibi olamaz..)

Medeni Kanunun 539. maddesi uyarınca, mirasın açılmasıyla terekeye sahip olma hakkı, sadece yasal mirascılara tanınmıştır. Vasiyetname ile mirascı seçilenlerin, (Mirasçı nasb edilenler) hakları, yasal mirascılar veya öncelikle tasarruf ile yararlarına teberru yapılmış olanlar tarafından açıkça itiraz uğramamış ise, bu hususun tebliğinden itibaren bir ay geçtikten sonra bunlar mirascılık sıfatları hakkında belge verilmesini Sulh Hakiminden isteyebilirler (Bununla beraber her nevi istihkak ve iptal davası hakkı saklı olmak üzere) (MK. m. 538). Vasiyetname ile verilen hakkın geçirilmesini sağlayacak husus sulh hakiminin vereceği mirascılık belgesidir.

Kendisine belirli bir mal vasiyet edilen kimsenin, durumu ise daha farklıdır. Medeni Kanunun Madde 541 gereği kendisine belirli bir mal vasiyet edilen kimse, bu vasiyeti yerine getirmekle yükümlü olan varsa ona, yoksa yasal ve seçilmiş mirascılara karşı açacağı istihkak davası ile malın kendisine teslimini isteyebilir.

Görüldüğü gibi, vasiyetnamenin açılmış olması, terekenin seçilmiş (ve külli mirasçı durumundaki) kişi ile kendisine belirli bir mal vasiyet edilene (cüz'i mirasçıya) geçmesini sağlamaya yeterli olmamaktadır.

Somut olayda: Davacı, vasiyetnamenin öncelikle infazını istemektedir. Bu itibarla da kendisine muayyen mal vasiyet edilen kişi durumunda bulunduğundan izleyeceği yol Medeni Kanunun 541. maddesi uyarınca bu malın teslimini yasal veya seçilmiş mirasçılardan veya tenfiz memuru varsa ondan istemek, bunların teslimden kaçınmaları ve üstün bir hak iddia etmeleri halinde onlara karşı istihkak davası açmaktan ibarettir.

İstihkak davalarında ise görevli mahkemeyi davanın konusunu oluşturan malın değeri belirler. Önceki davalardan vasiyet edilen dava konusu malın, değerinin milyarlarla ölçülebileceği anlaşılmaktadır.

Ancak dayanılan olayları bildirmek taraflara, hukuki niteleme ise hakime aittir. Davacının isteği vasiyete konu şeyin verilmesi ve adına tapuya tescil edilmesine ilişkindir. Bu nedenle dava konusu taşınmazların değerinin tespit edilmesi görev yönünün doğrudan gözetilmesi gerekir.

Hal böyle olunca Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi doğru değildir. O halde usul ve yasaya uygun bulunmayan direnme kararı bozulmalıdır.

Sonuç: Davacının temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 22.06.1994 tarihinde oybirliği ile karar verildi.