Kanımca söz konusu dilekçe e-imzalı değilse dilekçe verilmemiş sayılacağından sizin de bu dilekçeye karşı cevap verme hakkınız da olmayacaktır. Mahkeme de bu durumda dilekçelerin teatisi aşamasını tamamlandığının tespiti ile ön inceleme günü verebilir.
"Dilekçeler teatisinde kesinti olması durumunda bazı sorunlarla, sorularla karşılaşmamız söz konusu olabilir. Özellikle taraflardan birinin, -hiç veya süresinde dilekçe vermemesi halinde (davalının cevap dilekçesi ve davacının cevaba cevap dilekçesi vermemesi), diğer tarafın ikinci bir dilekçe vererek iddia veya sunmasını değiştirip genişletme imkanından faydalanıp faydalanamayacağı sorunu ortaya çıkıyor. Örneğin dava dilekçesi kendisine tebliğ edilen davalı, süresinde cevap dilekçesi vermedi ve böylece davacının vakıa iddialarını inkar etmiş sayıldı. Dilekçe vererek davacının iddialarını inkar etseydi (veya bununla birlikte başka savunmalarda ileri sürseydi), bu dilekçe davacıya tebliğ edilecek ve davacı cevaba cevap dilekçesinde iddiasını değiştirme genişletme usuli imkanına sahip olacaktı. Ancak dilekçe verilmeden inkar etmiş sayılma durumu ortaya çıktığı ve bu durum davacıya tebliğ edilmediği için, aslında davacının gerçek anlamda bir cevaba cevap dilekçesi verebilmesi ve bu dilekçede değiştirme ve genişletme imkanından da faydalanabilmesi söz konusu olamıyor. Dilekçelerin karşılıklı verilmesiyle veya verilmesi için öngörülmüş sürelerin geçmesiyle artık ön inceleme aşamasına geçiliyor (HMK m. 136 Gerekçe). Hâkim de dosyaya bakıp, cevap dilekçesi verilmediğini ve böylece dilekçeler safhasının bitmiş olduğunu tespit edip, ön inceleme duruşması tarihi belirleyebilir ve dosya üzerinden incelemeye de başlayabilir. Bu noktada, iki türlü yorum ortaya çıkabilir. Birincisi, denebilir ki, artık süresinde cevap dilekçesi verilmediği ve davacıya da tebliğ söz konusu olmadığına göre layihalar teatisi bitmiştir, davacının ikinci dilekçe verme hakkı yoktur. Dolayısıyla davacı artık ikinci bir dilekçeyle iddiasını değiştirip genişletemez. Ancak bu yorum kabul edildiğinde, davacının ikinci dilekçesinde değiştirme ve genişletme imkanından faydalanması tamamen davalının davranışına bağlı kılınmış oluyor. Ayrıca davalının dilekçe vererek inkarı ile dilekçe vermeden inkar etmiş sayılması arasında davacı bakımından fark yaratmanın haklı bir sebebi olmadığını düşünüyorum. Kanımca ileri sürülebilecek ve haklı görülebilecek ikinci düşünce, madem ki kanun koyucu taraflara dilekçeler değişimi safhasında değiştirme ve genişletme imkanı tanımıştır, o zaman tarafa ikinci bir dilekçeyle bu hakkı kullanma imkanı verilmelidir. Yukarıda verdiğimiz örnekte olduğu gibi, davacıya karşı, davalının bir dilekçe vererek inkâr etmesiyle bir dilekçe vermeden inkâr etmiş sayılması durumu eşit muamele görmelidir. Tabii bu görüş kabul edildiğinde şu soru da gündeme geliyor: ikinci dilekçe verme hakkı tanırsak, davacı ne zamana kadar iddiasını değiştirip genişlettiği ikinci dilekçesini verebilecektir? Çünkü kendisine bir cevap dilekçesi tebliğ edilmedi ve bir süre başlamadı. Buradaki boşluğu doldurmak için de çeşitli görüşler ileri sürülebilir. Ön inceleme duruşmasına kadar ikinci dilekçenin verilebilmesi düşüncesi öne çıkabilir. Ya da davacının ön inceleme duruşması davetiyesinin kendisine tebliğiyle birlikte layihalar teatisinin bittiğini öğrendiğinden hareketle, duruşma davetiyesinin tebliğinden itibaren iki hafta içinde dilekçe verebileceği söylenebilir. (KILIÇOĞLU, Evren. Hukuk Muhakemeleri Kanunu, İstanbul Barosu Yayınları Staj Eğitim Merkezi Cumartesi Forumları 5, s. 17, 18)
Kitabın linki :
http://www.istanbulbarosu.org.tr/ima...berler/CF5.pdf