İşte ben de Y'ye karşı hileye dayalı tapu iptal ve tescil ile tazminat davası açmayı planlıyorum.
Neticede Müvekkil tapuya gittiğinde R ile karşılaşınca Y bunun bir sorun olmayacağını zaten taşınmaz R üzerine olduğu için karşılıklı devir yapamayacaklarını bu yüzden satış göstermeleri gerektiğini ifade ederek evin neden R üzerinde olduğuna (muris muvazasına) hiç değinmemiş, Müvekkilde Y'nin aldatıcı beyanlarına inanarak evini devretmiştir.
	
  
    
    
      
        
        
          
            
              | 
            
            Alıntı: | 
            
              | 
           
         
         | 
        
         | 
        
        
        
         | 
       
     
    
      
        | 
         | 
         | 
        
         | 
       
      
        | 
         | 
        
        T.C 
	Y A R G I T A Y 
	1.HUKUK DAİRESİ 
	Sayı: 
	Esas 2004 Karar 
	4125 4717 
	YARGITAY İLAMI 
	 
	Mahkemesi :T 3. As.H.H. 
	Tarihi :11.9.2003 | 
        
         | 
       
      
        
          | 
        
         | 
        
          | 
       
     
     | 
  
  
    
    
      
        
        
          
            
              | 
            
            Alıntı: | 
            
              | 
           
         
         | 
        
         | 
        
        
        
         | 
       
     
    
      
        | 
         | 
         | 
        
         | 
       
      
        | 
         | 
        
         -KARAR- 
	Dava, hile hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir. 
	Mahkemece,davanın kabulüne karar verilmiştir. 
	Bilindiği üzere;hile,genel olarak bir kimseyi irade beyanında  bulunmaya,özellikle sözleşme yapmaya sevketmek için onda kasten hatalı  bir kanı uyandırmak,veya esasen var olan hatalı bir kanıyı koruma yahut  devamını sağlamak şeklinde tanımlanır. Hata da yanılma hilede yanıltma  söz konusudur.B.K'nun 28/l maddesinde açıklandığı üzere taraflardan biri  diğer tarafın kasıtlı aldatmasıyla sözleşme yapmaya yöneltilmişse hata  esaslı olmasa bile aldatılan taraf için sözleşme bağlayıcı  sayılamaz.Değinilen koşulların varlığı halinde aldatılan taraf hakkını  kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable Şamil)  olarak ortadan kaldırabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir.  
	Öte yandan,hile her türlü delille isbat edilebileceği gibi iptal  hakkının kullanılması hiç bir şekle bağlı değildir.Hilenin öğrenildiği  tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde karşı tarafa  yöneltilecek bir irade açıklaması, defi yahut dava yoluyla da  kullanılabilir.  
	Somut olaya gelince;çekişme konusu 102 ada 5 parsel sayılı taşınmazın  16.4.1999 tarihli akitle davalılardan Sabri'ye satış yoluyla temlik  edildiği,daha sonra çeşitli el değiştirmelerle son olarak davaya katılan  Erdoğan ve Ahmet Naci adlarına tescil edildiği anlaşılmaktadır.Davacı  bu temlikin kendisinin yanıltılması ve kandırılması ile gerçekleştiğini  ileri sürmüştür. Ne var ki, mahkemece bu iddianın yeterince  araştırıldığı söylenemez. 
	Hal böyle olunca,yukarıdaki ilkeler gözetilmek suretiyle öncelikle  davacının hileye ıttıla tarihinin belirlenmesi,bu tarihe göre davanın  süresinde olduğunun saptanması halinde iddianın her türlü kanıtla ispat  edilebileceği dikkate alınarak davacının ibraz edeceği delillerin(tanık  dahil) toplanması; iddia sabit görüldüğü takdirde son kayıt maliklerinin  Türk Medeni Kanununun 1023. maddesi uyarınca iyiniyetli olup  olmadıklarının açıklığa kavuşturulması, sonucuna göre karar verilmesi  gerekirken yazılı olduğu üzere eksik soruşturma ile hüküm kurulması  doğru değildir. Davacının temyiz itirazları yerindedir.Kabulüyle hükmün  açıklanan nedenlerden ötürü H.U.M.K.'nun 428. maddesi uyarınca  BOZULMASINA,alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine,21.4.2004  tarihinde oybirliğiyle karar verildi.  | 
        
         | 
       
      
        
          | 
        
         | 
        
          | 
       
     
     | 
  
Yukarıda değindiğim muris muvazaası sebebi ile iptal ve tescil davasındaki beyanlar Müvekkil lehine delil olacaktır. Keza olaya bakınca işten en karlı çıkanın Y olduğu açıktır. Öncelikle Z'den mal kaçırmak için Muvazaalı olarak annesinin taşınmazını R'ye devrettirmiş ardından da kendisi maşa olarak Müvekkilimizi kullanmıştır. Müvekkilimiz ile yapılan devir R'nin devraldığı tarihten 8 ay sonradır. Müvekkilimizin muris muvazasından haberi olması beklenilemez. İyi niyetlidir. Zaten muris muvazasında davalı olarak yer almasına rağmen kötü niyeti şaibede kalmış bu hali ile usulden davayı kaybetmiştir. Halen daha iyi niyetli olduğu ve Y'ye karşı açılacak davada HİLE ile kandırıldığı bunun en önemli unsurunun da muris muvazasının gizlendiği, taşınmazın R'de olmasından dolayı çözüm için satış gösterilmesi gerektiği söylenmiş ve müvekkil bu şekilde aldatılmıştır şeklinde iddiada bulunacağım ancak bu kez de karşıma HİLENİN ÖĞRENİLDİĞİ TARİH ve hak düşürücü süre kavramları engel olarak çıkıyor.
Buna yönelik savunma ve beyanlarımı da Muris muvazası sebebi ile tapusu iptal edilene kadar bilmiyor oluşuna götüreceğim neticede dava küçük yerde olduğu için muris muvazasına bakan hakim bakacaktır. Ve Y'nin bu işten en karlı çıkan olduğunu o da biliyor. Aleni bir dengesizlik ve haksızlık var. Hakim hak düşürücü süreyi Re'sen gözeteceğinden hile'nin öğrenildiği tarihi serbestçe takdir edebilir ve dediğim gibi muris muvazasına dayalı tapu iptal ve tescil davasındaki kararı öğrenme tarihi olarak kabul eder mi? hal böyle olur ise 1 yıllık süre sizce ne zaman başlar.
Gerçekten de Müvekkil hile ile kandırıldığını (gerek satış aşamasında birşey olmayacağı prosedürün bu olduğu belirtilerek satış gösterilmek sureti ile devrettirilmiş dava aşamasında birşey olmayacağını Z'nin boşa çabaladığı telkin edilmesi sebebi ile de davaya katılımı engellenmiştir) muris muvazasına dayalı tapu iptal tescil davasında Y'nin de davalı gösterilmesi ve temyiz etmesi neticesinde yargıtay kararı ile bize gelmesi esnasında öğrenmiştir.