Mesajı Okuyun
Old 21-03-2013, 10:07   #5
Av.Serhat Doğan

 
Varsayılan

N Ö B E T Ç İ A S L İ Y E H U K U K M A H K E M E S İ ’ ne

DAVACI :
VEKİLİ : Av.Serhat DOĞAN vd
DAVALI : Maliye Hazinesi (Yalova Maliye Hazinesi)
Yalova
D.KONUSU : Tazminat

D.DEĞERİ : Taşınmazın rayiç bedeli, üzerindeki inşaatın inşa bedeli ile müvekkilimizin kar ve zaman kaybı nedeniyle uğradığı zararların tespiti ile fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 10.000,00 TL. (Belirsiz alacak; değer, keşiften ve b.kişi raporundan sonra net ortaya çıkacaktır.)
(Fazlaya Dair Haklarımızı Saklı tutuyoruz.)

OLAY :

1) Müvekkilimiz, her ne kadar tapu kayıtlarına göre … İli, ….. İçesi ….’nde kain eski 112 ada, eski …. ve eski …….. no’lu imarlı parsellerin maliki görünse de davalı kurumun koyduğu “orman şerhi” sebebiyle “mülkiyet”in doğal sonucu olan tasarruf haklarından hiçbirini kullanamamaktadır.

Bahsi geçen “orman şerhi”nin kaldırılmasına yönelik müvekkilimizin açtığı davanın reddine dair (….. .Asliye Hukuk Mahkemesi’nin … esas ve …… Karar sayılı ilamı Yargıtay tarafından onanarak kesinleşmiştir ve böylece hukuk sistemimizi açısından dava konusu yerin orman sayılan yerlerden olduğu kesinleşmiştir.

2) Tapu sicil memurluğu huzurunda resmi satışın yapıldığı tarihte taşınmazın şahıs adına kayıtlı olduğu, yapılan orman sınırlandırmasında taşınmazın orman sınırları içerisinde kaldığı hususunun davacının devralmasından sonra tapuya şerh verildiği, dolayısıyla müvekkilimizin taşınmazın bu özelliğinden haberdar olmadan taşınmazı satın aldığı belirgindir.

Müvekkilimizin, tapuda kayıtlı taşınmazı tapu sicil memuru huzurunda resmi şekilde düzenlenen satım sözleşmesiyle kayden satın aldığı tarihte tapuda satımı engelleyen bir kayıt bulunmadığından ortada şekil bakımından geçerli bir satış sözleşmesi bulunduğu açıktır.

3) Tapuda var olmayan orman şerhinin satım akdini hükümsüz kılmayacağı açıktır ve tarafların hileli bir eylemlerinden söz edilemeyeceği gibi devletin geçersiz bir sözleşme düzenleyeceği de kabul edilemez. Bu nedenle yasanın öngördüğü biçim koşullarına uygun olarak yapılan ve yapıldığı tarihte konusu hukuki veya fiili sebeplerden dolayı imkansız olmayan bu sözleşmenin geçerli olduğu nettir.

4) Hal böyle olunca geçerli olarak kurulan bu sözleşmenin konusunu oluşturan taşınmazın üçüncü bir kişi tarafından satım anından önceki bir aynı hakka dayanarak alıcının elinden alınması hali zapt durumunu oluşturmaktadır.

5) Olayımızda kayden satılan taşınmaz, davacı alıcıya teslim edilmiş, üçüncü kişinin (davalı kurumun) zaptı sağlayacak bir ayni hakkının bulunduğu ve bu hakkın kesinleşen mahkeme kararıyla da tespit edildiği, bu hakkın varlığının alıcı tarafından bilinmediği nettir.

6) Müvekkilimiz, mevcut haliyle ne inşaatı yapmaya devam edebilmektedir, ne kiraya verebilmektedir ve ne de satışa sunabilmektedir. Hatta mülkiyet kavramının doğal sonuçlarından olan “kullanma” ve 3.kişilere kullandırma da orman şerhinin kesinleştiği andan itibaren ceza davası sebebi haline gelmiştir ki ceza davası açılmıştır ve müvekkilimiz beraat etmiştir.

7) Müvekkilimizin tasarruf haklarından mahrumiyeti; yasalarımız, anayasamız, Yüksek Yargıtayın son içtihatları, uluslararası sözleşmeler, AİHS, ve AİHM içtihatları açısından tazmin edilmesi gereken bir durum doğurmuştur.

8) Müvekkilimiz, arsayı aldığından bir süre sonra müteahhitlik işiyle iştigal etmeye başlamıştır. Dava konusu parsellerin imar düzenlemesine uygun olarak gerekli ruhsatlarını da alıp apartman inşa etmeye koyulmuştur. Belli bir seviyeye geldiğinde tapu kaydına orman şerhi konulduğu için ilgili belediye tarafından inşaat çalışmaları durdurulmuştur.

9) EKONOMİK KAYIP, SADECE ARSA VE İNŞAAT DEĞERİ DEĞİL: Müvekkilimizin kaybı inşaatın mevcut seviyesindeki değer oranında olduğunu kabul etmek mümkün değildir zira müvekkilimiz bir müteahhit olarak inşaat için harcadığı değerin ve arsanın toplamının çok fazlasını kazanmak amacıyla yatırım yapmıştı. Bu zararının da hesaplanarak müvekkilimize ödenmesi hak kavramının gereğidir zira müvekkilimiz yaptığı yatırımı bir karşılık beklentisiyle yapmıştır ki bu geliri ortadan kaldıran davalı taraf bunu da tazmin etmelidir.





10) Yıpranma Payı Hesaplanmamalıdır: Mevcut inşaat seviyesinin değeri hesaplanırken yıpranma payı hesaplanmamalıdır zira iş bu dava kamulaştırma davası değildir “tapuya güven sebebiyle bireyin uğradığı zararın tazmini” davasıdır; bu sebeple tespit edilecek olan husus yapının bugün görünen değeri değildir; o yapının bugünkü inşa değeridir. Zira o yapı hiçbir vakit kullanılamadı ki kullanma (yıpranma) payını kesmek adilane olsun.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu somut olayda olduğu gibi başlangıçta geçerli olarak kurulan ancak, sonradan hükümsüz hale gelen bir sözleşmede zararı şu şekilde belirlemiştir. “Bir sözleşmenin başlangıçta geçerli olarak kurulmasına rağmen daha sonra ortaya çıkan nedenler dolayısı ile imkansız hale gelmesi durumunda, davacı gerçek ve güncel müspet zararını talep edebilmelidir” (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu`nun 29.9.2010 gün ve 2010/14-386 Esas – 2010/427 Karar sayılı ilamı).
Buradaki ilke; zarar doğurucu eylem, zarar görenin malvarlığında ne miktarda bir azalmaya neden olmuş ise, zarar verenin tazminat borcu da, o miktarda olmalıdır. Öyle ise, oluşan gerçek zarar ne kadarsa, tazminat da o kadar olacaktır. Bir başka değişle, ödenecek tazminat o miktarda olmalıdır ki, eğer zarar verici eylem gerçekleşmemiş olsaydı, zarar görenin malvarlığı ne durumda olacak idiyse, ödenecek tazminatla, aynı durum tesis edilebilsin (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu`nun 5.3.2003 gün ve 2003/19-152 Esas – 2003/125 Karar; 29.9.2010 gün ve 2010/14-386 Esas – 2010/427 Karar sayılı ilamları).

Hal böyle olunca, Yargıtay Hukuk genel Kurulu’nun da ifade ettiği üzere; “davacının ödediği satış bedelinin Özel Dairece başlangıçtan itibaren geçersiz satışlarda uygulanması gereken denkleştirici adalet ilkesine göre; enflasyon, tüketici eşya fiyat endeksi, altın ve döviz kurlarındaki artış, maaş artışları gibi ekonomik etkenlerin ortalamaları esas alınarak bulunacak bedelin davacının gerçek zararını karşılamadığı ortadadır”.

11) Genel kamu yararı karşısında müvekkillerimizin subjektif mağduriyet yaşamaması için b.kişilere görev verilerek gerçek değer tespitinin yapılması ve davacı müvekkillerimin kayıplarının, zararlarının karşılığının davalı kurumdan tahsili ve bedelin (dava tarihinden itibaren faiziyle birlikte) ödenmesine karar verilmesi gerekmektedir.

HUKUKİ NEDENLER : A.Y., BK, MK, HUMK, 2942 S. K., Yargıtay İçtihadları, AİHS, AİHM kararları ve tüm ilgili mevzuat.

HUKUKİ DELİLLER : Tapu kaydı, keşif, tanık, b.kişi incelemesi, Emsal satışlar, Uzman kurumlardan dava başlamadan önce (İnşaat Mh Od ve Emlakçılar Od vs) haricen avukatlık bürosu olarak aldığımız Kıymet takdiri Raporu, rayiç değer ve diğer tüm yasal deliller.

SONUÇ VE İSTEM : Yukarda açıkladığımız nedenlerle,

I. Davamızın kabulüne,
a. Arsanın dava tarihindeki serbest piyasa rayiç değerinin tespit edilerek davalının ödemesine,
b. İnşaatın mevcut seviyesine kadar olan değerinin (yıpranma/kullanma payı düşülmeden) tespit edilerek davalının ödemesine,




c. Arsa ve inşaat masrafları sonuçsuz kaldığı için oluşan zararın (oluşacak kardan mahrumiyetin) tespit edilerek davalının ödemesine,
II. Fazlaya dair haklarımızı saklı tutarak -şimdilik- 10.000,00 TL.’nin ve ileride ıslahla talep edilmesi muhtemel rakamların dava tarihinden itibaren işleyecek faiziyle birlikte davalı kurumdan tahsiline,
III. Yargılama giderlerinin ve vekalet ücretinin davalı kuruma yükletilmesine

karar verilmesini bilvekale saygıyla arz ve talep ederiz. 26.07.2012


Davacı Vekili



































EKİ:
Onaylı Vekaletname
Mahkeme Kararı
Yalova Orman İşl Müd’nün 10.7.2012 tr.li yazısı