 |
Alıntı: |
 |
|
|
 |
Yazan Av. İbrahim YİĞİT |
 |
|
|
|
|
|
|
Kolaylıklar dilerim.
Somut olayda muris işçi 19 yıl işverene ait fabrikada çalıştıktan sonra emekli olmuştur. Emekli olmadan önce sağlığı bozulmuş, akciğerlerinden kaynaklanan bu rahatsızlığı emeklilik tarihinden sonra da devam etmiştir. Müteakip defalar hastanelerde tedavi olmuştur. 2007 yılında Meslek Hastalıkları Hastanesi'ne başvuran muris, 2009 yılı şubat ayında 10 gün bir özel hastanede tedavi olmuş, bu hastanede vefat etmiştir. Ölümünden 2 ay sonra Meslek Hastalıkları hastanesinden verilen rapor ile yükümlülük süresinin SS Yüksek Sağlık Kurulu tarafından uzatıldığı ve murisin meslek hastalığına yakalandığı, maluliyetinin de % 44 olduğu yönünde rapor verilmiştir.
Yukarıdaki işbu rapora dayanılarak açılan maddi ve manevi tazminat talepli davada dosyaya müfettiş tahkikat raporu da ibraz edilmiş olup, aynı işyerinde daha önce meslek hastalığı vakıasının tespit edildiği de belirtilmiştir. Dosyadan çalışma düzeni ve işyeri koşulları konusunda bilgi sahibi iki adet tanık da dinlenilmiş olup, müvekkillerin murisinin çalıştığı fabrika şu an faal değildir (Keşif yapılamaz).
Problem ise şuradan doğmaktadır: Yargılama sırasında davalı tarafın itirazı üzerine murisin ölümünün meslek hastalığı sonucu olup olmadığı nedeniyle Adli Tıp İhtisas Kurumu ve Adli Tıp Genel Kurulundan rapor alınmış, her iki raporda da murisin meslek hastalığına tutulduğu ancak ölümünün meslek hastalığı olmadığı sonucuna varıldığı bildirilmiştir. Ne var ki müvekkilin meslek hastalığı pnomokonyöz olup, öldüğü hastanede yatış sebebi de solunum sistemi sebebi iledir. Diğer taraftan Koah ya da başka bir solunum sebebi ile vefat etmiş olmasında, meslek hastalığının hiçbir etkisinin olmadığını söylemek mümkün değildir.
Netice itibarı ile yargılamayı uzatmak istememek adına ölümün meslek hastalığından olduğu yönündeki iddiamızda ısrar etmeyerek meslek hastalığına tutulan müvekkil murisinin, tutulduğu bu meslek hastalığında işveren kusurunun tespiti için kusur incelemesi talep ederek, manevi tazminat talebimizin hüküm altına alınmasını istemek yerinde bir davranış olur mu? Anlatılan vakıada maddi ve manevi tazminat hakkı doğmuş mudur? Yerimde olsanız nasıl davranırdınız? Somut olaya uygun (ölümün meslek hastalığı sebebi ile olmadığı bir meslek hastalığı nedeniyle de olsa mirasçıya maddi veya manevi tazminat ödenmesi gerekeceğine dair) yüksek mahkeme kararı mevcut mudur? Teşekkürler.
|
|
 |
|
 |
|
Yargıtay 21. H.D. 2012/3382 E. 2012/3424 K. 12.03.2012 Tarih
Karar: Dava, davacının eşi S. N.'nin 19.3.2009 tarihinde
meslek hastalığı nedeniyle ölmesine dayalı maddi tazminat istemine ilişkindir.
Mahkemece, ölümün meslek hastalığına bağlı olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Kural olarak Yüksek Sağlık Kurulunca verilen karar Sosyal Güvenlik Kurumunu bağlayıcı nitelikte ise de diğer ilgililer yönünden bir bağlayıcılığı olmadığından Yüksek Sağlık Kurulu Kararına itiraz edilmesi halinde inceleme Adli Tıp Kurumu giderek Adli Tıp Kurumu Genel Kurulu aracılığıyla yaptırılmalıdır. Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kururunun 28.06.1976 günlü, 1976/6-4 sayılı Kararı da bu yöndedir.
Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kurulunun 28.10.2011 tarihli kararı ile davacının eşi S. N.'nin ölüm nedeninin meslek hastalığı olmadığı belirtilmiştir. Kurulun 9.4.1996 tarihli kararında ise davacıda pnömokonyoz meslek hastalığı nedeniyle % 12,1 oranında sürekli işgöremezlik bulunduğu saptanmıştır. Kurulun 28.10.2011 tarihli kararında davacının ölüm nedeni belirtilmediği gibi ölüm nedeninin pnömokonyoz meslek hastalığına bağlı olup olmadığı yönünde bir açıklama da bulunmadığından gerekçeden yoksun Kurul kararı bu haliyle hükme esas alınamaz.
Mahkemece 19.3.2009 tarihinde ölen davacının eşi S.N.'nin
ölüm nedeninin meslek hastalığına bağlı olup olmadığı hususunda 3.Adli Tıp İhtisas Kurulundan giderek Adli Tıp Kurumu Genel Kurulundan rapor alınarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken bu maddi ve hukuki olgular göz önünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.