Mesajı Okuyun
Old 03-01-2013, 14:44   #5
detay82

 
Varsayılan

T.C. YARGITAY
1.Hukuk Dairesi
Esas: 2005/5785
Karar: 2005/6840
Karar Tarihi: 07.06.2005
ÖZET: Paylı mülkiyet üzere olan taşınmazda tüm paydaşları kapsar biçimde ve onların onayı ile oluşan özel parselasyon ya da eylemli kullanma biçiminin oluştuğunun saptanması halinde, paydaşların kendi payları karşılığı kullandıkları yerlere bir diğer paydaşın elatması durumunda bunun korunması gerekeceğinde kuşku yoktur. Ancak, böyle bir olgunun belirlenmemesi durumunda ise, Türk Medeni Kanununun paylı mülkiyet hükümleri gözetilerek çekişmeye çözüm getirilmesi asıldır. Bu halde, dava tarafları paydaşların taşınmazda yararlandıkları yerlerin bulunduğu belirlendiğinde bunun miktarına bakılmaksızın davanın reddinin gerekeceği muhakkaktır.
 
(4721 S. K. m. 2, 756) (818 S. K. m. 213) (2644 S. K. m. 26)
Dava: Taraflar aras
ında görülen davada; Davacı, paydaşı bulunduğu 331 parsel sayılı taşınmazda diğer pay sahipleri ile yapılan rızai taksim sonucu kendisine düşen yere davalının elattığını ve kullanımını engellediğini ileri sürerek, davalının payına yönelik elatmasının önlenmesine karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece, taşınmazın paydaşları arasında yapılan 12.4.1990 tarihli harici anlaşma senedine değer verilmek suretiyle davanın kabulüne hükmedilmiştir.
Karar, davalı tarafından süresinde duruşma istemli olarak temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 7/6/2005 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili avukat Hakkı Gökçe ile temyiz edilen vekili avukat Ekrem Turgut geldiler duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı, bilahare Tetkik Hakimi N.Semra Soydaş tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü:
Karar: Dava, paydaşlar arasında elatmanın önlenmesi isteğine ilişkindir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden, çekişme konusu 331 parsel sayılı taşınmazın paylı mülkiyet üzere olduğu; anılan yerde taraflarla birlikte birçok paydaşın daha bulunduğu görülmektedir.
Bilindiği üzere; paylı mülkiyette taşınmazdan yararlanamayan paydaş, engel olan öteki paydaş veya paydaşlardan payına vaki elatmanın önlenilmesini her zaman isteyebilir. Hatta elbirliği mülkiyetinde dahi paydaşlardan biri öteki paydaşların olurlarını almadan veya miras şirketine temsilci atanmadan tek başına ortak taşınmazdan yararlanmasına engel olan ortaklar aleyhine elatmanın önlenilmesi davası açabilir. Ancak, o paydaşın, payına karşılık çekişmesiz olarak kullandığı bir kısım yer varsa açacağı elatmanın önlenilmesi davasının dinlenme olanağı yoktur. Yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarına ve aynı doğrultudaki bilimsel görüşlere göre payından az yer kullandığını ileri süren paydaşın sorununu elatmanın önlenilmesi davası ile değil, kesin sonuç getiren taksim veya şüyuun satış yoluyla giderilmesi davası açmak suretiyle çözümlemesi gerekmektedir.
Öte yandan, yurdumuzda sosyal ekonomik nedenlerle kırsal kesimlerden kentlere aşırı akım, nüfus çoğalması, büyük mesken ve işyeri ihtiyacı nedeniyle hızlı yapılaşma karşısında görevli mercilerin aciz kalmaları veya çeşitli nedenlerle göz yummaları sonucu, izinsiz, ruhsatsız, resmi kayıtlara bağlanmayan büyük yerleşim alanları oluştuğu, bu arada paylı taşınmazların tapuda resmi ifrazları yapılmadan paydaşlar arasında haricen veya fiilen taksim edilip üzerlerine büyük mahalleler hatta beldeler yapıldığı bir gerçektir. Bilindiği üzere M.K. nun 706, B.K.nun 213, T.K.nun 26. maddeleri hilafına tapulu taşınmazlarda harici veya fiili taksim ile payların mülkiyeti ana taşınmazdan ayrılamaz. Ne var ki, taşınmazın kullanma biçimi tüm paydaşlar arasında varılan bir anlaşma ile belirlenmiş yada fiili bir kullanma biçimi oluşmuş, uzun süre paydaşlar bu durumu benimsemişlerse kayıtta paylı, eylemsel olarak (fiilen) bağımsız bu oluşumun tapuda yapılacak resmi taksime veya şüyuun satış suretiyle giderilmesine yahut o yerde bir imar uygulaması yapılmasına kadar korunması, kuralının yanında M.K. nun 2. maddesinde düzenlenen iyi niyet kuralının da bir gereğidir. Aksi halde, pek çok kimse zarar görecek toplum düzeni ve barışı bozulacaktır.
O halde, paydaşlar arasındaki elatmanın önlenilmesi davalarında öncelikle tüm paydaşları bağlayan harici bir taksim sözleşmesi ve özel bir parselasyon planın olup olmadığı veya fiili kullanma biçiminin oluşup oluşmadığı üzerinde özenle durulmalı, varsa çekişmeli yerin kimin kullanımına terk edildiği saptanılmalı, harici veya fiili taksim yoksa uyuşmazlık yukarıda değinildiği gibi, M.K. nun müşterek mülkiyet hükümlerine göre çözümlenmelidir.
Yukarıda açıklandığı üzere, paylı mülkiyet üzere olan taşınmazda tüm paydaşları kapsar biçimde ve onların onayı ile oluşan özel parselasyon ya da eylemli kullanma biçiminin oluştuğunun saptanması halinde, paydaşların kendi payları karşılığı kullandıkları yerlere bir diğer paydaşın elatması durumunda bunun korunması gerekeceğinde kuşku yoktur. Ancak, böyle bir olgunun belirlenmemesi durumunda ise, Türk Medeni Kanununun paylı mülkiyet hükümleri gözetilerek çekişmeye çözüm getirilmesi asıldır. Bu halde, dava tarafları paydaşların taşınmazda yararlandıkları yerlerin bulunduğu belirlendiğinde bunun miktarına bakılmaksızın davanın reddinin gerekeceği muhakkaktır. Diğer taraftan paylı mülkiyet üzere olan yerde paydaşların tümünün anlaşması olmadığı takdirde, taşınmazın belli ve muayyen bir yerinin ya da miktarının paydaşlardan birine özgülenmesi olanaksızdır. Zira, bu tür mülkiyette paydaşlardan her birinin taşınmazın her yerinde hakları mevcuttur. Belirtilen bu kurallar gözetilerek eldeki davaya bakıldığında; paydaşların hepsini kapsar biçimde bir kullanma şeklinin kabul edildiği söylenemez. Buna dair dosyaya sunulan 12.4.1990 tarihli anlaşma senedinde tüm paydaşların katılımı yoktur.
Diğer taraftan, taraflar arasında önceden görülüp kesinleşen davada davacıya özgülendiği belirtilen bölüm bakımından davanın kabul edilmiş olmasının yanılgılı tespitlere dayandığı açıktır. Ayrıca, o dava sırasında taşınmazdaki bir kısım payların el değiştirdiği de anlaşılmaktadır. Öyle ise, anılan dava sonucu verilen hükmün yukarıda kuralları açıklanan paylı mülkiyet hükümlerine uygun düşmediği sabittir.
Bütün bunlardan öte, paylı mülkiyet üzere olan taşınmazlardaki çekişmenin temelde ortaklığın giderilmesi davası ile nihai olara çözülebileceği; eldeki ve önceki dava münasebeti ile kurulan hükümlerin çekişmeye geçici çözüm niteliğinde bulunduğu da, gözden ırak tutulmamalıdır.
Hal böyle olunca, tarafların taşınmazda nizasız yerler kullandıkları dikkate alınarak davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı olduğu üzere hüküm kurulması isabetsizdir.
Sonuç: Davalının temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK'nun 428.maddesi uyarınca BOZULMASINA, peşin alınan harcın iade edilmesine, 4.12.2004 tarihinde yürürlüğe giren avukatlık ücret tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 400,00 YTL. duruşma avukatlık parasının temyiz edilenden alınmasına, 07.06.2005 tarihinde oyçokluğu ile karar verildi.