|
Aşağıdaki kararda sorunuzun cevabını vermektedir.
T.C. YARGITAY
14.Hukuk Dairesi
Esas: 2010/8306
Karar: 2010/10795
Karar Tarihi: 19.10.2010
ÖZET: Daval
ıların el ve işbirliği içinde hareket ederek ortaklığın giderilmesi davası neticesinde taşınmazın satışını zorlaştırmak veya satışta kendilerine avantaj sağlamak amacını taşıdıkları anlaşılmaktadır. Davalıların bu davranışları dürüstlük kuralına aykırılık teşkil ettiğinden korunamaz. Açıklanan sebeplerle mahkemece davanın kabulü gerekir.
(4721 S. K. m. 2, 794, 795, 796)
Dava: Davac
ı vekili tarafından, davalılar aleyhine 23.12.2008 tarihinde verilen dilekçe ile intifa hakkının terkini istenmesi üzerine yapılan muhakeme sonunda; davanın reddine dair verilen 03.05.2010 tarihli hükmün Yargıtay’ca, duruşmalı olarak tetkiki davacı vekili tarafından istenilmekle, tayin edilen 19.10.2010 günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davacı vekili Av. Y. K. ile karşı taraf davalı A. Ö. vekili Av. E. Ü. geldiler. Açık duruşmaya başlandı. Süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelenlerin sözlü açıklamaları dinlendi. Duruşmanın bittiği bildirildi. İş karara bırakıldı. Bilahare dosya ve içindeki tüm kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
Karar: Davacı, 1315 ada 3 parsel s. taşınmazda paydaş olduğunu, davalı K. Y.
’ın davalı A. Ö. lehine payı üzerinde intifa hakkı tesis ettirdiğini, ortaklığın giderilmesi davası neticesinde taşınmazın düşük bedelle satışını sağlamak ve taşınmazın tamamına malik olmak amacıyla yapılan bu işlemin gerçekte intifa hakkı tesis etmeye yönelik olmadığını ileri sürerek, tapu kaydındaki intifa hakkının terkinini talep etmiştir.
Davalılar, davanın intifa hakkının tesisinden 11 yıldan fazla bir süre geçtikten sonra davanın kötüniyetle açıldığını, intifa hakkının kurulduğu tarihte taşınmaz üzerinde sera bulunduğunu ve intifa hakkı sahibi A.
’ın serayı üçüncü kişilere kiralamak suretiyle intifa hakkını kullandığını savunmuşlardır.
Mahkemece, intifa hakkının kurulduğu tarihten sonra 11 yıldan fazla bir sürenin geçtiği ve bu süre içinde davacının intifa hakkının muvazaalı olarak kurulduğunu ileri sürmediği ve paydaşın payı üzerinde başkası yararına intifa hakkı tesis etmesinin sair paydaşları zarara uğratacağının da düşünülemeyeceği gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
Hükmü, davacı vekili temyiz etmiştir.
Dava, intifa hakkının terkini istemine ilişkindir.
Türk Medeni Yasasının 794. maddesindeki tanıma göre intifa hakkı taşınırlar, taşınmazlar hatta haklar veya bir malvarlığı üzerinde tesisi mümkün olan ve hak sahibine konusu olan şeyden yararlanma hakkı veren bir irtifak türüdür.
Taşınmaz mallar üzerinde intifa hakkı, resmi senedin düzenlenerek tapuya tescili ile taşınırlar üzerinde ise taşınır eşya zilyetliğinin intifa hakkı sahibine geçirilmesiyle kurulur. Alacaklar üzerinde intifa hakkı ise; hakkın temliki, kıymetli evrakın teslimi suretiyle kurulabilir. (TMK. m. 795)
İntifa hakkı; bir süreyle sınırlı olarak kurulmuşsa sürenin dolması veya bu süreden önce intifa hakkı sahibinin hakkından vazgeçmesi, intifa hakkı sahibinin ölümü veya tüzelkişi ise tüzel kişiliğin sona ermesi, konusu olan şeyin bütünüyle, harap olması nedeniyle artık ondan yararlanma olanağının kalmaması durumlarında sona erer (TMK. m. 796). Ayrıca, intifa hakkının danışıklı kurulduğu iddiası veya iradeyi sakatlayan nedenlerin varlığı da ileri sürülerek terkin isteğinde bulunulabilir.
Türk Medeni Kanununda müşterek mülkiyette paydaş olan kişinin intifa hakkının özelliği gereği payı üzerinde intifa hakkı kurabileceği kabul edilmiştir. Ancak paydaşa bu hak verilirken, payı üzerinde intifa hakkı kurmasının sair paydaşların mülkiyet haklarını kullanmalarına zarar vermeyeceği öngörülmüştür. Sair taraftan intifa hakkı ile yüklü olarak bir taşınmazın satılmasının o taşınmaz malın değerini düşüreceği de bir gerçektir. Uygulamada bazı paydaşların haklı ve geçerli bir sebebi bulunmadığı durumda sair paydaşları zarara uğratmak ve onları külfet altına sokmak için payları üzerinde intifa hakkı tesis ettikleri görülmektedir.
Türk Medeni Yasasının 2. maddesi ile getirtilen kural gereği herkes haklarını kullanırken dürüstlük kuralına uymak zorundadır. Bu bağlamda da, görülmekte olan dava sırasında veya dava açılmadan hemen önce payda üçüncü kişi yararına intifa hakkı tesisinin taşınmazın satışında talepleri azaltmak ve düşük bir bedel karşılığı taşınmazın tamamının ele geçirilmesini sağlamak amacına yönelik yapıldığı karine olarak kabul edilmekte, sair paydaşlar tarafından zarar gördüğü ileri sürülerek intifa hakkının terkini istemli açılan davalarda, aksi hak sahibi tarafından kanıtlanamadığı sürece intifa hakkına ait işlemin iptal edilmesine karar verilmektedir.
Somut olayda; Dava konusu 1315 ada 3 parsel s. taşınmazda davacı ve davalı K. Y. ile birlikte 32 kişinin müşterek paydaş olduğu, davalı K. Y.
’ın 140/2399 payı üzerine 03.12.1997 gününde davalı A. Ö. yararına 5000.00 TL bedelle intifa hakkı tesis edildiği ve taraflar arasında ortaklığın giderilmesi davasının bulunduğu anlaşılmaktadır.
Davalı A. Ö. taşınmaz üzerinde sera bulunduğunu ve üçüncü kişilere kiralamak suretiyle intifa hakkını kullandığını bildirmiş ise de, 10.02.2010 günlü bilirkişi raporunda seranın 1996 yılından itibaren peyder pey yıkıldığı ve 2001 yılı hava fotoğraflarına göre basit bir yapının bulunduğu, 8- 10 yıldan beri de üzerinde her hangi bir yapı bulunmadığı bildirildiğinden davalının bu savunmasına itibar edilmesi mümkün değildir. Öte yandan, aynı bilirkişi kurulu Kamil Yıldırım
’a ilişkin 140/2399 payın intifasız değerinin 25.057.20 TL intifa hakkının 11.776.88 TL olduğunu, K. Y.’ın çıplak mülkiyeti üzerinde bırakarak 5000.00 TL bedelle davalı A. Ö. lehine intifa hakkı tesis etmesinin, intifalı hissenin semerelerinden istifade etmekten ziyade, taşınmazın satışını zorlaştırmak veya satışta kendilerine avantaj sağlamak olduğu yolunda görüş bildirmişlerdir.
Yukarıda açıklanan maddi olaylar zinciri ve mevcut delil durumuna göre davalı K. Y.
’ın sair davalı A. Ö. ile el ve işbirliği içinde hareket ederek ortaklığın giderilmesi davası neticesinde taşınmazın satışını zorlaştırmak veya satışta kendilerine avantaj sağlamak amacını taşıdıkları anlaşılmaktadır. Davalıların bu davranışları Türk Medeni Yasanın 2. maddesinde ifadesini bulan dürüstlük kuralına aykırılık teşkil ettiğinden korunamaz. Açıklanan sebeplerle mahkemece davanın kabulü gerekirken yazılı gerekçe ile reddi doğru olmadığından karar bozulmalıdır.
Sonuç: Temyiz itirazlarının yukarda açıklanan sebeplerle kabulü ile hükmün BOZULMASINA, istem halinde peşin yatırılan temyiz harcının iadesine, 750.00 TL Yargıtay duruşma vekalet ücretinin davalılardan alınarak davacıya verilmesine, 19.10.2010 gününde oybirliği ile karar verildi.
Saygılarımla.
|