İkinci fotoğrafta yürüyen adamın, giriş basamaklarına yaklaşacağı mahalde çok kaydım. Çok düşeyazdım
(İki kez düştüğümü de itiraf ediyorum
) )
Bilenler bilir. Basamaklara yaklaştığınızda eğim yükselir. Artık bu baş ya da ayak dönmesi eğim irtifasından mı, yoksa hiç biri ciddiye alınmayacak nitelikte olmayan sınavlardan mıdır, bilinmez.
Üçüncü fotoğraftaki Atatürk heykelinin hemen yanında bir fotoğrafım var. Hala saklarım. Gözleri inançla, heyecanla bakan, masum bir küçük kız, genç ve idealist, bir hukuk öğrencisi. Belki daha eskilerin zamanında yoktu, ya da vardı, o heykelin hemen yanından aşağı kata doğru merdivenler iner ve kapısında 1-C yazar. İşte o, benim sınıfım...
Heykelin hemen üstündeki 1.katta, sağ tarafta ise 4.sınıf yazar . A'sı, B'si, C'si yoktur. mevcudu yaklaşık 400 kişidir. 1.sınıfta 800 öğrenci kaydı alan AÜHF'de 4.sınıfa ulaşanlar da, zaten ancak o kadar kişidir
İşte o kapı da, benim sınıfım...
Heykelin fotoğrafa göre klavyenize dönük kısmından aşağı inen merdivenlerse AÜHF nin rezalet kantinine gider. Heykelin yine klavyenize göre kuzey kapısı ise yemekhanenin kapısıdır. 1.sınıfta çok ziyaret edersiniz. İlerleyen zamanlarda Güler'i, Kebap49'u, paranız olmadığı zamanlarda okulun hemen karşısındaki gözlemeciyi , durum daha da vahimse, hemen giriş kapısının önünde bekleyen ve hakkındaki "sivil mi" kehanetleri tükenmek bilmeyen simitçiyi keşfedersiniz. Simitçinin sağ tarafında okul kitaplığı, pardon "ders notucuları" bulunur. Simitçinin sol tarafından ilk ışıklardan sola döndüğünüzde güleri görürsünüz, gülerden yine okula doğru, okulla paralel giderseniz, bilardo salonlu kahvehaneyi keşfedersiniz. (Sola dönmeden önce de bugün bilgisayarlarda oynadığımız oyunların masa oyunu halini) Amerikan bilardosu tecrübenizi arttırırken, king, batak ve bilumum kağıt oyunlarını öğrenmeniz kaçınılmazdır.
Buralarda geçirdiğiniz zaman için, "ölü zaman" denilir. Bahçelievler'de milli kütüphaneye gidip ders çalışmak veya Kızılay'a veya Tunalı'ya veya Ulus'a veya Kızılırmak taraflarına gidip bir tiyatro gösterisi veya bir film izlemek veya yurda gidip kitap okumak veya dil kursuna gitmek varken...
Sonra bunları da yaparsınız. Zaman bol. (Hep dar gelirdi oysa).
Ve gün gelir, ikinci fotoğraftaki merdivenlere çok sonra yeniden (çok sonra evet, diploma dağıtımı en azından bizim zamanımızda mezuniyetin iki yıl sonrasına falan denk düşerdi) bir kez daha yaklaşırsınız. Çoktan mezunsunuzdur. Bir yerlerde avukatlık ya da hakimlik stajı yapıyorsunuzdur. Diplomanızı almasanız da olur. Ama ille de aslını istersiniz. Bir tarihe dokunup, belki de onu geri getirebileceğinizi düşlersiniz. En iyimser ifadeyle , düşlerinizin size geçmişi yeniden bir film tadında yaşatabileceğini düşlersiniz. Er ya da geç, o ya da bu nedenle, son kez o merdivenleri adımlarsınız.
Anılarınız sizinle birlikte yürür. Pek genç bir yaşta nostaljiye teslim olursunuz merdivenleri çıkar çıkmaz binanın sağ yanında asılı sınav sonuçları listesini inceleyenleri incelerken. Şaşar kalırsınız. Öğrencilik bitmiştir. Diplomanızı alacağınız ve daha önce pek sık ziyaret etmediğiniz üst kata doğru yol alırken, öğrenci işlerinin önünden geçersiniz. İlk ergenlik gibi bir şeydir bu. Arafta kalmak gibi. Ne öğrencisinizdir artık, ne de bir yetişkin. Eskiyi özlerken yeniyi benimseme gayreti içinde bulursunuz kendinizi.
Ve gün gelir,
Yalnız fotoğraf karelerinde anımsarsınız, bir geçmişi...
Saygılarımla.