|
Farklı açıları vurgulamak ve odaklı düşünmek
 |
Alıntı: |
 |
|
|
 |
Yazan Av. Hulusi Metin |
 |
|
|
|
|
|
|
1.Yargıtay’ca “…eşlerden birinin otel odasında farklı bir cinsle geceyi geçirmesinin ve karşı cinsle aynı evde sabahlamasının güven sarsıcı durum olduğunun ve ‘zina’ kabul…” edilmesi, Hukuk Devleti bağlamında endişe vericidir.
"Ateş olmayan yerden duman çıkmaz" kabulü, hukuksal bir bakış açısı / gerekçe olamaz!
2.Tarafların “olumlu sözlü cevapları” ile kurulan ve “karşılıklı rızası”ları ve “kanuna uygunluğu” ile açıklanan (TMK.m.142) evlenme’nin sona erdirilmesi için, bu amacın dışında sonuçlar doğurabilen Zina;
a.“olan hukuk”ta dar yorumlanmalı, yargıç bu nedenle açılan bir davayı, bir başka boşanma nedenini gerekçe göstererek (HMK.m.33) sonuçlandırabilmelidir.
b.“Olması gereken hukuk”ta "evlilik dışı cinsel ilişki" anlamıyla, boşanma sebebi (TMK.m.161) olarak yasada yer almamalıdır.
3.Zina nedeniyle açılan bir davanın yargılama süreci ve sonuçlarından ilgilileri için doğan zarar; boşanmayı sağlayıcı bir neden olarak kabulünden umulan “toplumsal” fayda (!)’dan daha büyüktür.
Saygı ve sevgilerimle
|
|
 |
|
 |
|
Tartışmada düşünce üretme hakkına ilişkin:
Meslekten biri olmasam da, toplumsal bir olay üzerinde verilerden mantıklı sonuçlara gitmek; mevcut değer yargılarının tanımlarının tartışıldığı ve içinde bir yandan mevzuatın katı prosedürlerinin işleyişine, öte yandan da hâlihazırdaki aksamalara dikkat çeker biçimde olması gerekene işaret eden tartışmaları yapmak; kişilere veya neyle iştigâl ettiklerine değil, düşüncelere odaklanmayı gerektirirdi.
Bu nedenle eğer anlaşılır durumdalarsa çürütülmeyi, değilse anlam kazandırılması için olgunlaştırılmayı hak eden onca satır yazmaya çabalamıştım. Kaldı ki halktan birinin düşüncelerine de saygı göstermek, âdettendi.
Tartışmanın devamına ilişkin:
Tartışan dostların, her bir yanıtta kendi açılarından baktıkları, bir türlü sonuca gidememeyi kabullendikleri, çözümsüzlüğün bir kader olduğuna varan bir sonuçla oturumu kapattıkları görülmektedir.
Sorulması zorunlu başka sorular, öncekileri kapatmadığı gibi, yenilerini açacaktır:
O hâlde bu oturum niçin açıldı?
Farklı görüşlere sahip olanların, hep o görüşte kalmaları zorunlu muydu?
Toplumun değer yargılarını, mevzuatın bir maddesi yaptığınızda; ortak noktada uzlaşabilecek kimi bulabilirdiniz?
Son önermelerin, yeni karmaşık açmazlar oluşturmasına ilişkin:
(1.) Zinâya zan oluşturan olay, kendisinden önceki iddialara veya şikayetlere bir delil olarak değerlendirildiğinde, ‘zina’ tanımını gerçekler. Yani olay, bir ‘varsayım’ değil, iddia makamının bir ‘delil’idir. Eğer ‘evlilik dışı birliktelik’ gözlendiyse; zinaya hükmetmek (ateşin var olduğunu söylemek) için bir ‘duman’ görmek yeterlidir. Elbette ki her ‘duman’, çoğunlukla beklenen o ‘ateş’ değildir. Çünkü her ‘duman’, tek başına anlamlandırılabilen bir olgu (gösterge) değildir.
Esasen ‘varsayım’ etkisi; ‘gerçekte olmayanı var saymak (masumiyeti yok saymak)’ kadar, ‘hukuk mevzuatına dayanmayan (zanla, keyfiyetle) hüküm vermek’ anlamına da geldiğinden; tehlikeli olarak görülebilirdi. Ancak ‘görmeden bir resim çizmek’ gibi algılansa da, ‘evlilik dışılığı’ kuşkularını gerçekleyen bir sonuçla (bu birlikteliğin karşı cinsle doğal neticesi olan bir cinsel ilişki ortamı ile) bağdaştırılmakta olması; bu tehlike çemberinin (yürütülen mantığın, tanım ve amaçlar arasındaki ilişkilendirme usavurumunun), her zaman belirli bir çapı olacağının da işaretidir.
(2.a) Hukuk Muhakemeleri Kanunu, Hukukun uygulanmasına ilişkin “Madde 33- 1) Hâkim, Türk hukukunu resen uygular.” hükmünü, zinâ tanımını dar çerçevesine sıkıştırmayı tâkiben yaparsak; “kendi başına, kendiliğinden; bağımsız olarak, kimseye bağlı olmaksızın” verilecek bir kararı, genel amaca uygun başka bir gerekçeye bağlamakla, daha geniş çerçeveye açılmasını yine benimsemiş olmaz mıydık?
Yani mevzuat henüz gereken noktaya getirilmeden önceki anlaşmazlıkların çözümünde geçici (yenisi gelinceye dek) uygulamaları sürdürmek anlamında ise çerçeve ayarlamasına gidilebilirdi elbette. Ancak bunu, ‘toplumun değişen değer yargılarına uydurulmakta geç kalınan mevzuatın tanımları’ yüzünden yaptığını bilenler; daha çağdaş / uzlaşımcı yasaları önererek, çözüm arama çabalarını devam ettirmelidirler.
(2.b) Türk Medenî Kanunu, Boşanma sebeplerine ilişkin Zina için “Madde 161.- Eşlerden biri zina ederse, diğer eş boşanma davası açabilir.” hükmünü, ‘evlilik dışı cinsel ilişki’ anlamını düşerek uyguladığımızda; amacımızın da, daha geniş bir tanımla (başkasıyla bir evlilik hayatı yaşar gibi) mevcut evliliği dışındaki birlikteliğe giden bir çerçeveye oturtmak olduğu düşünülüyorsa, ‘olması gereken hukuk’ için mükemmel bir başlangıç yapılmış olacaktır. Ancak bunu yaparken, evlilik sözleşmesine karşı oluşan bir aykırılığın, boşanma gerekçeleriyle karşılanmasını sağlayan bir ‘kurtuluş’ /çıkış/ noktasının minha edilmiş olmamasına da dikkat edilmelidir.
(3.) Zina, saklı ortam (mahrem) eylemi olduğundan; onun açık edildiği her ortam, (suç olmayan ama boşanma kusuru) faillerince yüz kızartıcı olmasa bile, yakın çevresi için oldukça dayanılmaz kesitler ve sonuçlar doğurur. Yasa, çoğu kere katı tanımların gerçekleşip gerçekleşmediğini sorgularken, sadece iki kişinin arasındaki olay gibi bakabilir ancak, üçüncü kişiler bundan daha çok etkilenir. Yani toplum içindeki daha geniş bir çekirdeğin duygusal etkilenmesini de dikkate alan düzenlemeler getirilmesi genel olarak beklenir. Ancak öte yandan zina, karşı tarafın beklentilerini sıfırlayan bir durum olarak olayı sineye çekmesinin daha büyük aile fâcialarına yol açabileceğinin de altının çizilmesi gerekirdi.
Yasa koyucu, bilim dallarının tüm verilerini kullanmayan, olaydan sonra yasa üreten, toplumun dinamiklerini göz önüne alan, onun daha ilerisine geçerek yönlendirici olamayan konumunu sürdürdükçe; daima her kovuşturmada noksan yönler görülecek, yargılar gidip gelecektir. Bir hükmü toplumun yarısı desteklerken, diğer yarısı da bundan elbette ki tiksinecektir.
Farklı açıları vurguladığınız ve düşündürdüğünüz için teşekkürler..
|