23-11-2012, 11:41
|
#22
|
|
Bir önceki mesajla öncelik olgusuna göre sahihleştirilen yorum ışığında, Sayın Av. Engin EKİCİ’nin sunduğu görüşler için aşağıdaki değerlendirme / usavurum yapılabilir:
 |
Alıntı: |
 |
|
|
 |
Yazan Av. Engin EKİCİ |
 |
|
|
|
|
|
|
Ben de, zina nedenine dayalı bir boşanma kararının verilebilmesi bakımından "zina" ifadesinin geniş anlamda değerlendirilerek cinsel ilişkinin mevcudiyetinin mutlaka aranması gerekmediği, eşlerin sadakat yükümlülüğüne aykırılık teşkil ettiği noktasında varılacak kanaatin yeterli olması gerektiğini düşünüyorum …
|
|
 |
|
 |
|
‘Zinâ’ kapsamı genişletildiğinde; ‘sadakat yükümlülüğünün örselenmesi’ kavramına girmeksizin, sadece ‘zinâ’dan hüküm verilmelidir. Aksi halde, yine aynı kavram kargaşasına düşülerek; mevzuâttaki iki farklı boşanma maddesini teşkil eden gerekçelerin birleştirilmek istendiği anlaşılmakla; savunma, yeniden ‘zinâ’ = ‘evlilik birliğinin sarsılması’ tartışmasına yönlendirilmiş olur ve talep reddedilir.
 |
Alıntı: |
 |
|
|
 |
Yazan Av. Engin EKİCİ |
 |
|
|
|
|
|
|
… Yukarıda (9 numaralı mesaj) ifade ettiğim olayda da ortak konutta el ele fotoğraf çekilmesi cinsel anlamda bir birliktelik yaşandığı sonucuna bizi götürmez ancak somut durumda sadakatin sorgulanabildiği bir aşama olarak görülebilir mahiyette ise boşanma kararı verilebilmelidir …
|
|
 |
|
 |
|
‘Zinâ’ kapsamı genişletilse bile; ‘sadakat yükümlülüğünün örselenmesi’, öncesi bulunmayan, şikâyete konu olmayan gözlemlere dayandırılamaz. Bunlar sadece, ‘sui zan’ oluşturmak üzere, yeni gelişen olaylardır; önceki bir talebe kanıt olarak değerlendirilemez; çünkü öncesi yoktur. Kaldı ki bu gözlemler; kanıtlanmadığı sürece, yargının da genel temâyülü olduğu üzere, ‘hüsn-ü zan’ (mâsumiyet karinesi) kanaâtine varılırdı.
 |
Alıntı: |
 |
|
|
 |
Yazan Av. Engin EKİCİ |
 |
|
|
|
|
|
|
Zira karşı taraf vekili değerli meslektaşım, ille de cinsel ilişkiyi ispatlamamız gerektiği noktasında ısrarcı olmaktadır ancak bunun ispatlanabilmesi elbette ki imkansıza yakındır zira ortak konut dışında bir başka yerde gerçekleşmiş olabileceği gibi hiç gerçekleşmemiş de olabilir. Her iki ihtimalde de, dediğim gibi mahkemenin konuya sadakat yükümlülüğü yönünden yaklaşması icap eder.
|
|
 |
|
 |
|
İlk iki alıntı yanıtında yer alan ve birbirine karşıt iki durumdan da görüldüğü üzere, boşanma sebeplerinin ‘Zinâ’ ve ‘sadakat yükümlülüğü’ olarak belirginleştirilmesinin zorunlu olduğu; gerekçenin doğru seçilmesi gerektiği; mevzuâtın içindeki bir gerekçeyle başlayıp, bir diğerine geçmeninse, açmaz içeren bir olguyu sonuca götüren yolda kopukluklar yaratacağı; neden-sonuç sürecindeki usavurum sürekliliğinin kaybolduğu; birini, diğerinin gerekçesi gibi gösterip, aynı sonucu beklemenin mümkün olmadığı anlaşılmaktadır.
Sunulan tüm katkılara teşekkürler.
|