Mesajı Okuyun
Old 20-11-2012, 02:05   #7
Teknik_Uzman

 
Varsayılan

Haberdeki ikinci olgu üzerine verilen görüşte, evlilik birliğinin bozulmasının zinaya dayandırılması işlenmişti. Diğer olgularda da, zinanın emarelerle kanıtlanmış sayılabileceğine ilişkin akıl yürütme kurgulanmıştı. Davalarda hâkimi ikna etmeye çalışmak; yasa maddeleriyle desteklenen bir olay örgüsünü kurmakla mümkündür. Zinanın gerçekleşip gerçekleşmediği olgusu; içtihat yoksa emarelerin iddiayı kanıtlamasıyla, en az bir içtihat varsa benzer örgüyü kullanmakla çözülür.

Mesele, savunmanın bir davayı kazanması için mevzuâtın desteğini alarak, doğru / kesintisiz bir usavurma işlemini yapması ise; gerekçeleri ve sonucu kurgulayalım:

1-Gerekçe = Emâre

“… Yargıtay uygulamalarında cinsel ilişkiye teşebbüs ve sadakatsiz davranışları da zina kabul etmektedir. Kadının başka bir erkekle, erkeğin başka bir kadınla uygunsuz resim çektirmeleri, uygunsuz şekilde görülmeleri, bu şekilde yarı çıplak yakalanmaları, orman gibi ıssız yerlerde birlikte görülmeleri, araç içinde öpüşmeleri, yemek esnasında birbirlerini öpmeleri birbirlerinin saçını, yüzünü, elini, okşamaları sesiz ıssız yerlerde el ele tutuşarak sarmaş dolaş yürümeleri, aynı otelde aynı odada kalmaları da zina nedeni olarak kabul edilmektedir…” Yani “… Zina’nın tamamlanması gerekmez. Tam ve eksik kalkışma da boşanma nedenidir. Yargıtay uygulamalarında zina suçuna tam derecede ve eksik derecede kalkışma eylemleri kutsal aile bağlarına ihanet niteliğinde ve ahlak sınırları dışında hareketler olduğundan boşanma hukuku açısından zina için yeterli sayılmıştır…” “… Zina olgusu tanık her türlü delille kanıtlanabilir. Kocanın iş için uzun süre evden ayrılmasına, başka ilde veya ülkede çalışmasına rağmen kadının hamile olması, ilişkiyle ilgili fotoğraflar, ilişkiyi açıklayan ve doğrulayan mektuplar, ilişkiye girilen otelin kimlik bildirim bilgileri İspat kolaylığı sağlayan delillerdir...” Tam tersine “… kadının aynı işyerinde çalışan bir başka erkekle telefonla görüşmesinin, mesaj göndermesinin ve bu kişinin arabasına binmiş olmasının, zinaya delâlet eden davranışlar niteliğinde olmadığı ve bu nedenle zinanın sübut bulunmadığı…” düşünülür ve ‘emâre’ olarak değerlendirilmez. Aksi hâlde “… mesleği icabı başkalarının kocalarıyla yapılan telefon görüşmeleri, başkalarının kocalarının arabalarıyla yapılan seyahatler, biteviye ‘zinâ’ şüphesi uyandırırdı.

2-İknâ kurgusu =Mantık zinciri

‘Zina’; bilinen yöntemlerle sınırlı değildir; her şekilde icrâ edilebilir. Olaydaki görülebilir izlerin (emârelerin), ‘zina’ için hazırlayıcı yahut olagelen bir kanaât vermesi yeterlidir. Üstelik, bir davada ‘yatakta çıplak birliktelikle yakalanmak’ kanıt sayılabilirken; diğerinde ise bu olayın, doktrin tanımı gereği doğrudan ‘cinsel ilişkinin gerçekleşmesi’ ile kanıtlanabileceği ifade edilebilmektedir. Yani aslında katı bir tanımla hareket eden davalı savunması; neredeyse zinânın kalitesiyle, tatminkâr sonuçlarıyla mâsumiyetin ancak yitirilebileceğini söyleyecektir. Her flörtü mâkûl görense, gözlenmesi mümkün olmayan mâlûm zinâ’nın, bir türlü gerçekleşmediğini üzülerek beyân edecektir. Yani ‘zina’ tanımındaki gerçekleşme oranı; gebe kalış koşullarıyla bir tutulmaktadır! Psiko-sosyolojik yanıyla tam olarak teşebbüs edilen ve ortamlarındaki hazırlayıcı (flört) eylemleri icrâ edilen bir olguda; fizyolojik şartların mükemmelliğinden nasıl söz edilebilir? Toplum içindeki kısmı evlilik birliğini çürüten nitelikte iken, hangi mantık bunun fizyoloji ile desteklenmesi şartını ileri sürebilir? Yani ‘zinâ’; evli karşı cinsle cinselliğe cevaz veren, karşı cinse yönelik birlikteliktir, cinsellik bağlantısıdır; eşiyle harcanacak zamanı, karşı cinsten bir kişiyle karşılamaktır. Böylece bir ‘zina’ olgusunda ihmâl edilemez öğe olan “cinsel ilişki” şartı; bu bakımdan ‘çiftleşme’ anlamından uzaklaşır ve biri davalı/ evli olan iki kişinin, cinselliğin farkındalığını yaşamasına dönüşür. ‘Cinsel ilişki’ tanımının, ‘zinâ’ açısından daha geniş tutulması gerektiğini gösterir.
“Zina, hukuka ve ahlaka aykırı bir fiil olduğu cihetle çoğu zaman gizlenerek gerçekleştirilir; zinanın doğrudan ispatlanması çoğu kez imkansızdır. Bu nedenle hukukumuz, uygulamasında zinanın emarelerle ispatına imkan verilmiştir. Eşin başkasından gebe kalması ya da cinsel hastalığa yakalanması zinanın varlığı için oldukça güçlü emareler iken; karşı cinsle samimi şekildeyken çekilmiş fotoğraflar, telefon konuşma sıklığı, telefon mesajları, e-mail kayıtları, mektup, tanık anlatımları, ses kayıtları da zinanın varlığına dair kanaat oluşturacak emarelerdir… Aldatıldığı yönünde güçlü şüpheleri bulunan eş, delil olarak ortak meskenlerinde bulunan mektup ve günlük gibi kayıtları, hukuka uygun olarak toplayıp, mahkemeye sunmuş olup, davalı eşin üçüncü kişiyle olan arkadaşlığı / flört ilişkisi, zinaya karine teşkil etmektedir.”
“Zan vardır, bazı emareler o kanaâti güçlendirdiğinden dolayı, sû-i zan edilebilir. Meselâ; bir adam şüpheli işlerle meşgul oluyor, açık bir şekilde habîs şeyleri irtikâb ediyorsa, onun hakkında sû-i zan edilebilir. Bu emareler, o kişi hakkındaki zannın iyi olmadığına ilişkin kuvvetli şüphe uyandırır. İşte bu kişiler hakkında sû-i zanda bulunmak mümkündür. Çünkü bu kişiyi, zina ederken görmesek dahi, yine hakkında sû-i zan’dan kaçınılamaz. Fakat, zahiren sâlih olan bir inşân hakkında (delilsiz) sû-i zanda bulunmak makûl değildir. Bir kişinin zina ettiğini düşündüren bir hâl ve emâre bulunmadığı halde, töhmette bulunmak; iftirayı doğuran bir zandır. Olayı doğrulayan bir emâre ve şüphe bulunmayan hâllerde, fiiller hayatın olağan akışına yorulur.”

3-Değerlendirme ve Sonuç:

Bu olay ve yapılagelen çözümleme; önceden de belirtildiği üzere, hukuk mevzuâtının noksanlığına ve sisteminin yetkin olmadığına değil; çoğu zaman sadece usavurma işleminin aksak gerçekleştirildiğine işarettir. Tam tersine ‘zina’ yanlış tanımlandığında ise akıl yürütme işlemi, tanımın dışına çıkamaz. Sonuçta ise kısır döngülü bir usavurma ile tartışılır bir hükme varmak da kaçınılmaz olacaktır. En kötüsü de, düzeyli bir usavurmanın geri plana atılarak, mevzuâtın içinden bulunan hükümlerin birbiriyle anlamlı zincir oluşturacak şekilde sıraya dizilip, açmaza çözüm aranmasıdır. Oysa düşüncenin ilerletildiği yolda, her bilim dalından bir parça yer almakta, bilgiler bütünleşik yorumlanmaktadır.

Düşündürene ve çözüm arayana çok teşekkürler..