Mesajı Okuyun
Old 03-10-2012, 13:24   #4
Yücel Kocabaş

 
Varsayılan

Bu konuda zamanaşımına uğrayan bono ile yasal unsurları taşımayan bononun durumunu ayırmak gerekir.

Zamanaşımına uğrayan bono adi senet sayılmaz. Alacaklının temel ilişkiyi ayrıca ispat etmesi gerekir.

Bana göre yasal unsurları taşımayan bono , bono vasfını kaybeder fakat adi senet sayılır. İmza veya lehtar ismi bulunmaması hali hariç diğer eksikliklerin varlığı ve imzanın inkar edilmemesi halinde bu adi senet şartsız borç ikrarını içeren belgelerdendir. Alacaklının ayrıca borç ilişkisinin varlığını ispat etmesi gerekmez. Önceki cevabımda yayınladığım Yargıtay kararı nın bu görüşümü desteklediğini düşünüyorum.

Bununla beraber Yargıtay’ın daha eski tarihli kararlarında bononun yasal unsurları taşımaması halinde de alacaklının temel ilişkiyi ispat zorunda olduğu ifade edilmektedir. Bu kararlara da savunmada yardımcı olabilir diye yer veriyorum.

T.C.

YARGITAY

3. HUKUK DAİRESİ

E. 2001/5686

K. 2001/6335

T. 5.7.2001

• İTİRAZIN İPTALİ ( Boş Senede Alışveriş Miktarından Fazla Bir Meblağ Yazılarak Yapılan İlamsız İcra Takibine Vaki İtirazın İptali İstemi )

• YAZILI DELİL BAŞLANGICI ( Bono Niteliği Taşımayan Belge Adi Yazılı Belge Niteliğinde Olup Yazılı Delil Başlangıcı Sayıldığından Tanık Dinlenebilmesi )

• SENETLE İSPAT ZORUNLULUĞUNUN İSTİSNASI ( Davalı Tarafından Yazılı Delil Başlangıcı Sayılan Belge Sunulması Halinde Davalının Tanık Dinletebilmesi )

• KAMBİYO SENEDİ NİTELİĞİ TAŞIMAYAN SENET ( Yasal Unsurlarından Biri Eksik Olan Senede Dayanılarak Alacağın Varlığına Dair Hüküm Kurulmasının Mümkün Olmaması )

2004/m.67

1086/m.292,356

6762/m.689

ÖZET : Bono şeklinde düzenlenmekle beraber yasal unsurlarından biri ( örneğin tanzim tarihi ) noksan olduğu için bono niteliği taşımayan belgeye doğrudan doğruya dayanılarak alacağın varlığı hakkında hüküm kurulması mümkün değildir. Ancak bu belge, davalı tarafından verilmiş olduğundan HUMK.nun 292. maddesi anlamında yazılı delil başlangıcı sayılır. Bu da anılan temel borç ilişkisinin ispatı yolunda tanık dinleme olanağı sağlar.

Dava dilekçesinde "her türlü kanıt denilerek" yemin deliline de dayanıldığı nazara alınmak suretiyle davacı tarafa yemin teklifi hakkı da hatırlatılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile davanın kabulü yönünde hüküm tesisi doğru görülmemiştir.

DAVA : Dava dilekçesinde 360.000.000 lira alacak için takibe vaki itirazın iptali, %40 inkar tazminatının masraflarla birlikte davalı taraftan tahsili istenilmiştir. Mahkemece davanın kabulü cihetine gidilmiş, hüküm davalı tarafından temyiz edilmiştir.

Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:

KARAR : Davacı, 400.000.000 lira alacak için yapılan ilamsız icra takibinde alacağın 360.000.000 liralık kısmı yönünden takibe vaki itirazın iptalini istemiştir.

Davalı, seyyar satıcı olan davacıya 40.000.000 liralık alışveriş karşılığı verilen boş senedin 400.000.000 lira için doldurularak takibe konulması nedeniyle fazla kısma itiraz ettiğini beyan ederek davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece davanın kabulü cihetine gidilmiş, hüküm davalı tarafından temyiz edilmiştir.

Davacı tanzim tarihi bulunmayan ve bu nedenle kambiyo senedi vasfı taşımayan senedin alacaklısı, davalı ise borçlusudur.

Bono şeklinde düzenlenmekle beraber yasal unsurlarından biri ( örneğin tanzim tarihi ) noksan olduğu için bono niteliği taşımayan belgeye doğrudan doğruya dayanılarak alacağın varlığı hakkında hüküm kurulması mümkün değildir. Ancak bu belge, davalı tarafından verilmiş olduğundan HUMK.nun 292. maddesi anlamında yazılı delil başlangıcı sayılır. Bu da anılan temel borç ilişkisinin ispatı yolunda tanık dinleme olanağı sağlar.

O halde davacı vekili 18.1.2001 tarihli celsede dayanağının senet olduğunu bildirerek, davasını bu delille ispata hasrettiğini bildirmiş ise de, dava dilekçesinde "her türlü kanıt denilerek" yemin deliline de dayanıldığı nazara alınmak suretiyle davacı tarafa yemin teklifi hakkı da hatırlatılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile davanın kabulü yönünde hüküm tesisi doğru görülmemiştir.

SONUÇ : Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 5.7.2001 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

T.C.

YARGITAY

11. HUKUK DAİRESİ

E. 2003/3379

K. 2003/9971

T. 27.10.2003

• ALACAK DAVASI ( Davanın Şirket Hissesi Devrinden Kaynaklanan Bakiye Alacağın Tahsili İstemine İlişkin Olması )

• YAZILI DELİL BAŞLANGICI ( Dava Konusu Olayda İbraz Edilen Belgenin Davacı Lehine Yazılı Delil Başlangıcı Niteliğinde Olduğu Gözetilerek Tanık Dinletilmesinin Gerekmesi )

• TANIK ( Dava Konusu Olayda İbraz Edilen Belgenin Davacı Lehine Yazılı Delil Başlangıcı Niteliğinde Olduğu Gözetilerek Tanık Dinletilmesinin Gerekmesi )

• HUKUKİ İLİŞKİNİN VUKU HAKKINDA BİLGİ VEREN BELGE ( Hukuki İlişkiyi Tam Olarak Kanıtlayamamakla Birlikte Bu İlişkinin Vuku Hakkında Bilgi Veren Belgelerin Yazılı Delil Başlangıcı Olması )

• YAZILI BELGE ( Yazılı Delil Başlangıcından Bahsedilebilmesi İçin Belgenin Aleyhine İlişkin İleri Sürülen Tarafından Sadır Olması ve Belgenin Yazılı Olmasının Gerekmesi )

1086/m.292

ÖZET : HUMK.nun 292 nci maddesine göre, bir belgenin yazılı delil başlangıcı olarak kabulü için üç şartın birlikte bulunması gereklidir. Bunların ilki, belgenin yazılı olması, İkincisi bu belgenin aleyhine ilişki ileri sürülen taraftan sâdır olması ve nihayet üçüncüsü bu belgenin ileri sürülen hukuki ilişkiyi tam olarak ispat edememekle beraber bunun vuku bulduğunu kanıtlar nitelikte olması gerekir. Dava konusu olayda, davalı vade tarihini kendi el yazısı ile yazdığını ve senedi imzaladığını açıkça inkar etmediğinden, yukarıda sayılan şartları taşıyan bu belgenin davacı lehine yazılı delil başlangıcı sayılması gerektiği ve o nedenle davacının iddiasını bu belgeyle birlikte tanık beyanlarıyla ispat edebileceği, senede karşı ileri sürülen iddianın ispatı için aynı çeşit ve kuvvette belge sunulmasına gerek olmadığı gözetilmeden, mahkemece yazılı gerekçelerle davacının tanık dinletme talebinin reddedilmesi doğru görülmemiştir.

DAVA : Taraflar arasında görülen davada Bandırma Asliye 2.Hukuk Mahkemesi'nce verilen 13.12.2002 tarih ve 2002/236 - 2002/503 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi Dilek Çakıroğlu tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

KARAR : Davacı vekili, müvekkilinin davalı ve dava dışı iki şahısla birlikte kurduğu B.... Süt Gıda Ürünleri San. ve Tic.Ltd.Şti.ndeki bir kısım hisselerini davalıya devrettiğini, davalının kalan 1.865.000.000.-TL.lık borcu için düzenlenen bonoya sehven hem borçlu hem alacaklı olarak davalının isminin yazıldığını, bu nedenle bononun icraya konulduğu takibin mahkeme kararıyla iptal edildiğini ileri sürerek, anılan meblağın 26.02.2002 tarihinden itibaren ticari reeskont oranında faiziyle birlikte davalıdan tahsilini istemiştir.

Davalı vekili, müvekkilinin devredilen hisse bedelini nakten ve defaten ödediğini, hisse devir sözleşmesinden bu hususun açıkça belli olduğunu, davacının iddiasını aynı kuvvetteki yazılı belge ile ispat etmesi gerektiğini savunarak, davanın reddini istemiştir.

Mahkemece, toplanan delillere göre, taraflar arasında noterde yapılan 21.11.2001 tarihli hisse devri sözleşmesinde davacının davalıdan devir bedelini nakten ve defaten aldığının ve hiçbir alacağı kalmadığının açıkça belirtildiği, bunun aksinin ancak aynı nitelikteki delille ispatlanabileceği, bu nedenle davacının alacaklısı ve borçlusu aynı kişi olan bononun yazılı delil başlangıcı sayılarak tanık dinletilmesine ilişkin isteminin kabul edilemeyeceği, davacının yemin teklif etme hakkını kullanmayacağını belirttiği gerekçesiyle sübut bulmayan davanın reddine karar verilmiştir.

Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.

Dava, şirket hissesi devrinden kaynaklanan bakiye alacağın tahsili istemine ilişkindir. Davacı vekili, bakiye 1.865.000.000.-TL alacak için 21.11.2001 tarihli bono tanzim edildiğini ancak muhasebecinin sehven bononun alacaklı ve borçlusu olarak davalı Zafer Yeşiloğlu'nun ismini yazdığını, bu nedenle bonoya dayalı takibin iptal edildiğini belirterek, yazılı delil başlangıcı nedeniyle tanık dinletme talebinde bulunmuştur. Hisse devir senedi ile aynı tarihi taşıyan 21.12.2001 tarihli ( ve 26.02.2002 vadeli ) bonodaki imza davalı tarafça inkar edilmemiş, senedin davacıya niçin verildiği açıklanmamış sadece davacının iddialarını ibraname niteliğindeki resmi hisse devir sözleşmesi kuvvet ve niteliğindeki yazılı belge ile ispat etmesi gerektiği savunulmuştur. HUMK.nun 292 nci maddesine göre, bir belgenin yazılı delil başlangıcı olarak kabulü için üç şartın birlikte bulunması gereklidir. Bunların ilki, belgenin yazılı olması, İkincisi bu belgenin aleyhine ilişki ileri sürülen taraftan sâdır olması ve nihayet üçüncüsü bu belgenin ileri sürülen hukuki ilişkiyi tam olarak ispat edememekle beraber bunun vuku bulduğunu kanıtlar nitelikte olması gerekir. Dava konusu olayda, davalı vade tarihini kendi el yazısı ile yazdığını ve senedi imzaladığını açıkça inkar etmediğinden, yukarıda sayılan şartları taşıyan bu belgenin davacı lehine yazılı delil başlangıcı sayılması gerektiği ve o nedenle davacının iddiasını bu belgeyle birlikte tanık beyanlarıyla ispat edebileceği, senede karşı ileri sürülen iddianın ispatı için aynı çeşit ve kuvvette belge sunulmasına gerek olmadığı gözetilmeden, mahkemece yazılı gerekçelerle davacının tanık dinletme talebinin reddedilmesi doğru görülmemiştir.

SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle hükmün BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 27.10.2003 tarihinde oybirliğiyle karar verildi