Mesajı Okuyun
Old 02-09-2012, 15:43   #20
Av.Bülent Özkan

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Adnan Koray
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 2011/19-639
K. 2012/30
T. 1.2.2012
Az yukarda da açıklandığı üzere hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı kesin bir mahkumiyet anlamında değildir. Bu sebeple ortada ceza hukuku anlamında kesinleşmiş bir mahkumiyet hükmü bulunmadığından B.K.nun 53 üncü maddesi uyarınca hukuk hakimini bağlamayacaktır.
Aksi düşünüldüğü takdirde beş yıllık deneme süresi içinde bir suç işlendiğinde mahkemece hüküm açıklanacak ve temyiz hakkı doğacak; şayet yapılan temyiz incelemesinde ceza mahkemesi kararı bozulursa hukuk mahkemesinin kararının da dayanağı ortadan kalkacak ve yargılamanın yenilenmesi gündeme gelecektir. Bu durum ise adalete olan güven ve saygıyı zedeleyecektir.
Diğer taraftan, beş yıllık denetim süresi bittikten sonra menfi tespit davası açıldığında ortada ceza mahkemesi kararı bulunmadığından B.K.nun 53 üncü maddesi uyarınca hukuk hakimini bağlayıcı bir karardan da söz edilemeyecektir. Aksine, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının hukuk hakimini bağlayacağı kabul edildiğinde hukuk hakimince verilecek karar davanın beş yıllık deneme süresi içinde ve sözü edilen süre bittikten sonra açılması veya kararın sözü edilen süre bittikten sonra verilmesi hallerinde farklı farklı hukuki sonuçlara ulaşılacaktır. Daha da ötesi, bir olayda birden fazla sorumlu olup da, bunlardan biri hakkında beş yıllık süre içinde, diğeri hakkında beş yıllık süre geçtikten sonra hukuk mahkemesinde dava açılması halinde her iki davalı hakkında da aynı olay sebebiyle farklı kararlar verilebilecektir ki, bu durum adalete olan güveni sarsacaktır.
Sonuç olarak maddi olgunun belirlenmesi yönünden hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının, kesinleşmiş bir ceza hükmü olmadığından, hukuk hakimini bağlamayacağının kabulü gerekir.
Yerel Mahkemenin, aynı hususlara işaretle, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının hukuk hakimini bağlamayacağına dair direnmesi yerindedir.
Ne var ki, davacı vekilinin işin esasına dair diğer temyiz itirazları Özel Dairesince incelenmediğinden, dosyanın bu yönde inceleme yapılmak üzere Özel Dairesine gönderilmesi gerekir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan sebeplerle direnme kararı yerinde olup, davacı vekilinin işin esasına dair temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 19. hukuk dairesine gönderilmesine, 1.2.2012 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

Doğru karar.

HAGB çıktı çıkalı beraat ile sonuçlanacak sayısız dosyada sanıklar cezalandırılmaktadır. Tecrübe ile sabittir.

Örneğin; A kişisi müvekkili (M) şikayet ediyor. Şikayet şu: trafikte önümde giderken zikzak yaptı beni rahatsız etti, trafiği tehlikeye düşürdü.

Dosyada sadece A'nın ifadesi, plakaya göre temin edilen araç ruhsat fotokopisi ve M'nin ifadesi var. (M'nin ifadesi: ben o saatte ordan geçmedim bile)Başka tek bir belge dosyada yok.

A duruşmaya bile gelmemiş.

Karar: 1 ay hapis ancak HAGB. Yani sırf müşteki beyanı ile sanık cezalandırılmış oluyor. Neden bu kadar rahat verilebiliyor bu ceza: Çünkü itirazdan sonra temyiz edilmesi uzak ihtimal, Yargıtay görmeyecek.

M'nin talihsizliği yargıç sorduğunda HAGB uygulanmasını kabul ediyorum demesi.

Sonuç: İtiraz red. Niye: HAGB şartları vardır.

İtiraz dilekçesini verirken yargıçla sohbet: Müdafii B: Hakim X bey, sizin aracınız var di mi?

X:Evet var.

B:Plakası nedir?

X:napacaksınız...

B:Adliye yolunda önümde zikzak yapıp beni sıkıştırdığınızı söyleyen bir dilekçe hazırlayacağım.

X: Öyle şey olur mu yahu?

B: Olmuş işte aha bu dosyada.

X: O başka

B:Niye,

X: A niye böyle bir şikayette bulunsun ki manyak mı?

B: Bilmem, ben de manyak değilim ama bu şikayeti yapacağım. A'nın her dediği doğru sayıldığına göre benim de her dediğim doğru sayılsa gerek. bakalım HAGB veren çıkacak mı?

Bu olaylardan sonra benim meslekdaşlarıma tavsiyem; şüphenin yoğun olduğu dosyalarda kendinizden emin iseniz kesinlikle HAGB uygulanmasını kabul etmeyiniz. Ben öyle yapıyorum. Hayır HAGB istemiyoruz hükmü açıklayınız diyorum. Ne hikmetse karar celsesi bir sonraki tarihe erteleniyor!!!

Velhasılı HAGB bence sakat bir düzenleme. Bu kadar da olmaz denen sürüyle HAGB kararı çıkacaktır. Adalaet anlayışıma ve hukuk mantığıma göre henüz temyiz hakkı bile doğmamış bir hükmün sanki kesin hüküm gücünde imişçesine muamele görmesi mümkün olamaz.

Hukuk hakimi ceza mahkemesinin maddi vakıa tespiti ile bağlıdır doğru. Ortada bir hüküm de vardır ancak infaz edilebilirliği yoktur, o da doğru.

Ancak henüz kesinleşmemiş bir kararı bağlayıcı kabul etmek doğru değil. Çünkü; temyiz hakkı doğup Yargıtay HAGB kararını bozarsa hukuk hakiminin bağlayıcı kabul ettiği hüküm de ortadan kalkacaktır.

Böyle bir halde eski hükümlü-yeniberaatli sanık yargılamanın yenilenmesi yoluna gidebilir ise de bu yol var diye sanığı bu kadar rezil etmenin ne anlamı var.

Hukuk Hakimi kesinleşmemiş karara hangi muameleyi yapıyor ise HAGB'ye de o muameleyi yapmalıdır. Neticede hukuk hakimi olayı kendi değerlendirebilir, o da yargıçtır, o da hüküm verebilir. Hukuk mahkemesinin davacısı yine hakkını arayabilir. Bunda rahatsız olacak bir durum yok.

Bu durumda Hukuk Genel Kurulu son derece isabetli bir karar vermiş ve hiçbir açık kapı bırakmamış.

Bravo demek lazım. Bu hüküm çıkmasa idi bile aynı şeyler çok kişi tarafından söylenebilirdi.