| 
         | 
         | 
        
         | 
       
      
        | 
         | 
        
        çok fazla arastırmama ragmen trafik kazalarında Yargıtay'ın olası kastla cezalandırılmaya ilişkin bir kararını bulamadım,yoksa Yargıtay bütün kazalar taksirli mi demekte    Olası kasta ilişkin karar bulan varsa ekleyebilir mi acaba
         | 
        
         | 
       
      
        
          | 
        
         | 
        
          | 
       
     
     | 
  
 
T.C.
 YARGITAY
 CEZA GENEL KURULU
 E. 2010/1-132
 K. 2010/183
 T. 5.10.2010
 • HAKSIZ TAHRİK ALTINDA OLASI KASTLA  ÖLDÜRME ( Otomobil Sürücünün Kendisine El Hareketi Yapan Kişinin  Kullandığı Motosikletin Önüne Geçerek Motosikletin Otomobile Çarpması  Sonucunda Bu Kişinin Ölümüne Yol Açmasında Suçun Oluştuğu )
 • OLASI KASTLA  ÖLDÜRME ( Otomobil Sürücüsünün Kendisine El Hareketi Yapan Kişinin  Kullandığı Motosikletin Önüne Geçerek Motosikletin Otomobile Çarpması  Sonucunda Bu Kişinin Ölümüne Yol Açmasında Haksız Tahrik Altında Suçun  İşlendiği )
 • KARAYOLUNDA KÜFÜR OLARAK ALGILANAN HAREKET ( Otomobil Sürücüsünün  Kendisine El Hareketi Yapan Kişinin Kullandığı Motosikletin Önüne  Geçerek Motosikletin Otomobile Çarpması Sonucunda Bu Kişinin Ölümüne Yol  Açmasında Haksız Tahrik Altında Olası Kastla Öldürme Suçunu İşlendiği )
 • EL HAREKETİ YAPMA ( Karayolunda - Otomobil Sürücüsünün Kendisine  El Hareketi Yapan Kişinin Kullandığı Motosikletin Önüne Geçerek  Motosikletin Otomobile Çarpması Sonucunda Bu Kişinin Ölümüne Yol  Açmasında Haksız Tahrik Altında Olası Kastla Öldürme Suçunu İşlendiği )
 • HAKSIZ TAHRİKİN UYGULAMA ALANI ( Karayolunda Seyir Halinde İken El  Hareketi Yapma - Sanık ve Yanındaki Kız Arkadaşı Tarafından "Küfür"  Olarak Algılanan Hareketin Sanık Yönünden "Haksız Tahriki" Oluşturacağı  ve Olası Kastla İşlenen Suçlarda da "Haksız Tahrik" Hükümlerinin Uygulanabileceği )
 5237/m.21/2,22, 29, 62,82/1-e
 ÖZET : Otomobili ile seyretmekte olan sürücünün, kendisine el  hareketi yapan kişinin kullandığı motosikletin önüne geçerek,  motosikletin otomobile çarpmasına ve bu olay sırasında bu kişinin  ölümüne, motosiklette bulunan diğer kişinin de yaralanmasına yol  açtığından bahisle, haksız tahrik altında olası kastla öldürme suçundan sanığın cezalandırılması isabetlidir. 
Somut olayda; kendisine küfür edildiğini düşünen sanık, bunun  nedenini sormak için, motosikletin peşine düşmüş, önüne geçmiş,  yavaşlayarak ve işaret ederek motosikleti durdurmak istemiştir. Bu  amaçla, öncelikle sağ şeritte önlerinde yavaşlamış, sonra durmaları için  işaret etmiş, buna rağmen durmayarak sol şeritten kaçmaya çalışmaları  üzerine de arabasını sol şeride kırmıştır. Burada, sanığın doğrudan  yaralama veya öldürme kastı ile hareket etmediği açık ise de; sanık,  karayolunda seyreden bir otomobil sürücüsünün yapması gereken normal  davranış biçimlerini terk etmiş, adeta otomobilini maktul ve arkadaşının  bulunduğu motosikleti durdurmak için bir alet olarak kullanma yolunu  seçmiş, bu suretle de gerek kendisi için, gerek motosiklet için, gerekse  karayolunu kullanan diğer araç ve kişiler için tehlikeli sonuçlar  doğuracak şekilde hareketler sergilemiş, bunu yaparken de otomobilinin  önünü motosikletin kaçış yönüne kırmakta bir beis görmemiştir.  
Dolayısıyla da, ısrarla gerçekleştirdiği eylemin ölümle  sonuçlanabileceğini öngörmüş ve bu hareketinin neticesini  kabullenmiştir, başka bir deyişle "olası ölüm neticesine" kayıtsız  kalmış, "olursa olsun" demiştir. Bunun yanında, maktul ve arkadaşı  tarafından sanığa yönelik olarak yapıldığında kuşku bulunmayan ve  maktulün arkadaşının ifade ettiğinin aksine, sanık ve yanındaki kız  arkadaşı tarafından "küfür" olarak algılanan hareketin sanık yönünden  "haksız tahriki" oluşturacağı ve olası kastla işlenen suçlarda da "haksız tahrik" hükümlerinin uygulanmasına bir engel bulunmadığı kabul edilmelidir. 
DAVA : Sanık Y. E.'nin, A. D.'i haksız tahrik altında olası kastla  öldürmekten 5237 Sayılı T.C.K.nın 82/1-e, 21/2, 29 ve 62. maddeleri  uyarınca 15 yıl hapis cezasıyla cezalandırılmasına ilişkin, Kırklareli  Ağır Ceza Mahkemesince 11.11.2008 gün ve 133-196 sayı ile verilen ve  res'en temyize tabi olan hüküm, katılanlar vekili ile sanık müdafii  tarafından da temyiz edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 1.  Ceza Dairesince 21.4.2010 gün ve 3946-2827 sayı ile onanmıştır. Yargıtay  Cumhuriyet Başsavcılığınca 8.6.2010 gün ve 9389 sayı ile; 
"... Sanık Y. E.'nin 34 ... ... plaka sayılı aracı ile Pınarhisar  İlçesi İslambeyli Köyünden Yenice Kasabasına doğru seyir halinde  olduğu, sanığın aracında birlikte yaşadığı S. Ö.'ün de yolcu olarak  bulunduğu, olay tarihinde 18 yaşından küçük maktul A. D.'in ise  yönetiminde bulunan motosiklet ile karşı yönde seyir halinde olduğu,  motosikletin arkasında kuzeni mağdur B. D.'in de yolcu olarak bulunduğu,  iki araç birbirini geçerlerken maktul Anıl ve mağdur Burak'ın orta  parmaklarını havaya kaldırarak işaret yaptıkları, sanığın yapılan bu  hareketi hakaret olarak algıladığı ve tanık Sevnur'un itirazına rağmen  gittiği yoldan geri dönerek maktul Anıl'ın kullandığı motosikleti takibe  başladığı bir müddet sonra motosikleti sollayarak sağ şeride önüne  geçtiği ve birden yavaşladığı maktul Anıl'ın sanığa çarpmamak için sol  şeride geçtiği ancak sanığın da aracını sol şeride maktul Anıl'ın önüne  sürdüğü maktulün duramayarak araca arkadan çarpıp devrildiği ve  şarampole düştüğü, sanığın ve tanıklar İ. A. ile S. Ö.'in maktulün  başına geldikleri, tanık İsmail'in 155 polisi aradığı, ambulans  çağrıldığı, sanığın ambulansı beklemeden yaralı Anıl'ı aracına aldığı  yolda karşılaştığı ambulansa yaralıyı devrettiği, Anıl'ın yapılan  ameliyata rağmen kurtarılamayarak öldüğü tanık beyanları ve tüm dosya  kapsamı ile sabittir. 
İtirazın konusu sanık Y. E.'nin bu şekilde gerçekleşen eyleminin olası kastla insan öldürmek suçunu değil, bilinçli taksirle insan öldürmek suçunu oluşturduğuna ilişkindir. 
5237 Sayılı T.C.K.nun 21. maddesinde düzenlenen kast, doğrudan kast ve olası kast olarak, T.C.K.nun 22. maddesinde düzenlenen taksir ise basit taksir ve bilinçli taksir olarak ikiye ayrılmıştır. 
Suçun oluşması kastın varlığına bağlıdır, kast suçun kanuni tanımındaki unsurların bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesidir. 
Olası kast  durumunda ise suçun kanuni tanımında yer olan unsurlardan birinin somut  olayda gerçekleşebileceği öngörülmesine rağmen, kişi fiili işlemektedir.  Başka bir deyişle, fail unsurların meydana gelmesini kabullenmektedir. 
Suçlar kural olarak kasten işlenirler. Ancak istinaen taksirle  işlenen belli fiiller de kanunlarda suç olarak tanımlanmaktadır.  T.C.K.nun 22/2 maddesi düzenlenen taksirli suçların belirgin özelliği  icrai veya ihmali şekilde olabilen iradi hareketin varlığı ve kanuni  tanımda yer alan unsurlardan birinin öngörülmemiş olmasıdır. Fakat bu  öngörememenin 'gerekli dikkat ve özen' yükümlülüğüne aykırılık  dolayısıyla ortaya çıkması gerekir. Çünkü, gerekli dikkat ve özen  gösterilmediği için kanunda tanımlanmış olan neticenin gerçekleşeceği  öngörülmemiştir. 
T.C.K.nun 22. maddesinin 3. fıkrasında ise bilinçli taksirin  tanımı verilmiştir. Bilinçli taksiri basit taksirden ayıran en önemli  özellik, fiilin neticesinin failce fiilen öngörülmüş ve fakat istenmemiş  olmasıdır. 
Somut olayda olduğu gibi bilinçli taksirde failin sonucu öngörmüş olmasının olası kast olarak nitelendirilip nitelendirilmeyeceği sonucu ortaya çıktığından her iki eylemin karşılaştırılması gerekmektedir. 
Olası kastta fail  neticeyi öngörmekte, ancak amacına ulaşmak onun için çok önemli  olduğundan 'olursa olsun' demektedir. Bilinçli taksirde ise fail  neticeyi öngörmekte, ancak sonucun meydana gelmeyeceği kanaatiyle veya  fiili icra sırasında göstereceği maharet ya da çaba ile neticenin  doğumunu önleyeceği inancıyla hareket etmektedir. 
Somut olayda ise sanık Y. E. maktul Anıl'ın kullandığı  motosikleti sollayarak önüne geçmesi maktulün motosikleti sol şeride  sürmesi ve sanığın da sol şeride geçerek önüne geçmesi olayında, sanık  maktulün motosikletinin kendi arabasına çarpabileceğini ve bu sonucun  meydana gelebileceğini öngörmektedir. Ancak kendi maharetine güvenerek  neticenin meydana gelmeyeceğiyle inancıyla hareket etmektedir. Dosyada  sanığın sonuçta ölürse ölsün mantığıyla hareket ettiğine ilişkin bir  delil yoktur. 
Anlatılan sebeplerle sanığın eylemi olası kastla  insan öldürmek suçunu değil, bilinçli taksirle ölüme sebebiyet vermek  suçunu oluşturmaktadır" gerekçesi ile itiraz yasa yoluna başvurularak,  Özel Daire onama kararının kaldırılıp, yerel mahkeme hükmünün  bozulmasına karar verilmesi talep olunmuştur. 
Dosya Yargıtay Birinci Başkanlığa gönderilmekle, Ceza Genel  Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara  bağlanmıştır: 
KARAR : İnceleme; sanık Y. E. hakkında, A. D.'i olası kastla öldürme suçundan verilen hükme hasren yapılmıştır. 
Otomobili ile seyretmekte olan Y. E.'nin, kendisine el hareketi  yapan A. D.'in kullandığı motosikletin önüne geçerek, motosikletin  otomobile çarpmasına ve bu olay sırasında A. D.'in ölümüne, hakkındaki  hüküm itiraza konu edilmeyen B. D.'in de yaralanmasına yol açtığından  bahisle, haksız tahrik altında olası kastla  öldürme suçundan cezalandırılmasına karar verilen ve oluşa ilişkin  herhangi bir ihtilaf bulunmayan olayda; Özel Daire ile Yargıtay  Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca  çözümlenmesi gereken uyuşmazlık, sanığın, A. D.'e yönelik eyleminin  vasıflandırılması ile ilgilidir. İncelenen dosyada: 
Bölge Trafik Denetleme Bürosu ekiplerince düzenlenen 27.1.2008  tarihli tutanakta; saat 14.40 sıralarında Demirköy yakınlarında iki  yönlü, yol şerit çizgisi, sağa tehlikeli virajı gösteren trafik işaret  levhası, kenarında banket bulunan ve hafif eğimli, hafif virajlı, kuru  olduğu anlaşılan karayolu üzerinde meydana gelen olay sırasında;  İslambeyli Yenice istikametinde gitmekte olan Y. E.'nin, karşı yönden  gelen motosiklette bulunan Anıl ve Burak'ın trafik ekibi var mı diye  sormak amacıyla yaptıkları el işaretini küfür olarak algıladığı, bu  sebeple ne demek istediklerini sormak için yönünü değiştirmek suretiyle  motosikletin ardından giderek, önlerine geçip durduğu, durmak istemeyen  motosiklet sürücüsünün ise sol şeritten kaçmaya teşebbüs ettiği, bu  sırada sanık Y.'ın direksiyonu sola kırması üzerine otomobilin sol yan  arka çamurluk kısmının, motosikletin sağ yan kısmına çarpması sonucu,  motosikletin sol tarafa doğru yoldan çıkarak şarampole yuvarlandığı, bu  kazanın oluşumunda "doğrultu değiştirme manevralarına ilişkin kuralları"  ihlal eden otomobil sürücüsünün asli kusurlu olduğu, motosiklet  sürücüsünün ( maktulün )ise kusurunun bulunmadığı bildirilmiştir.  Havanın açık ve yol genişliğinin 6 metre, yolun her iki tarafındaki  banketin genişliğinin ise yarım metre civarında olduğu anlaşılmaktadır.  Raporda yer alan krokiye göre, çarpışma noktası soldaki şeridin  ortasıdır. 
Edirne Cumhuriyet savcısı tarafından düzenlenen 9.2.2008 tarihli  otopsi tutanağına göre; 17.7.1991 doğumlu olan maktul, sağ  temporoparietal epidural hematom kafa kaide kırığı ve subaraknoidal  kanama sebebiyle gelişen dolaşım ve solunum yetersizliğinden ölmüştür. 
Sürücü belgesi bulunan ve olay sırasında alkolsüz olduğu saptanan sanık 1.1.1966 doğumlu olup; sabıkasızdır. 
Mahkemece 18.8.2008 tarihinde gerçekleştirilen keşiften sonra,  trafik polis memuru bilirkişi M. S. tarafından düzenlenen raporda;  olayın, "Otomobil ile seyretmekte olan sanığın, motosiklette bulunan  maktul ve mağdurun el hareketlerini küfür olarak algılayıp gittiği  istikametten geri dönerek motosiklete yetiştikten sonra onun önüne  geçerek durdurmaya çalışması, motosikletteki şahısların da paniğe  kapılarak aracın solundan manevra yapmak suretiyle kaçmak istemeleri  sırasında, otomobil sürücüsünün onların kaçmasını engellemek amacıyla  tekrar motosikletin önüne doğru manevra yapması ve bu sırada  motosikletin otomobilin sol arka kısmına çarpması sonucu meydana  geldiği…", raporun sonuç kısmında ise; "bilgi ve belgeler doğrultusunda  kaza yolun neresinde meydana gelmiş olursa olsun, öndeki aracın sol arka  çamurluğuna, aynı yönden çarpan bir araç mutlaka yolun sol kısmına  doğru gidecek, eğer bu araç iki tekerlekli bir motosiklet olursa  direksiyon hakimiyeti kesinlikte kaybolacaktır. Kazanın, katılan Burak  ile tanıklar İsmail ve Sedat'ın beyanları doğrultusunda meydana  geldiğinin kabulü halinde; otomobil sürücüsü sanığın motosikleti  geçtikten sonra aniden önlerinde fren yapması, bunu gören motosiklet  sürücüsünün frene basarak yolun sol şeridine geçmesi, ancak otomobil  sürücüsünün motosikletin geçmesini önlemek için tekrar sol şeride  geçerek yolu kapatması ve çarpışma olması olayında, eğer söylenildiği  gibi motosikletin önüne geçerek aniden fren yapmış olsa idi asfalt  zeminde bloke fren izleri bulunması gerekirdi. Bu izlerin bulunmaması,  motosikletin aniden fren yapmadığını, buna karşılık aniden yavaşlayıp  motosikletin hızını azaltıp durdurmaya çalıştığını göstermektedir. Zaten  ani bir fren yapsa idi, motosiklet sol tarafa geçmeye fırsat bulamadan  arkadan çarpardı. Fakat otomobil sürücüsünün yaptığı 2. hamlede,  kendisinden kurtulmak için hızını artırıp, sol şeritten kendisini  geçmeye çalışan motosikletin önüne doğru engelleme yapması söz konusu  olduğunda Karayolları Trafik Kanununun 56 ve 67. maddesi, Yönetmeliğin  ise 108. maddesinde şerit izleme, gelen trafikle karşılaşma, araçlar  arasındaki mesafe, yavaş sürme ve geçiş kolaylığı sağlama başlığı  altındaki hususlar ile 137. maddesindeki araçların manevralarını  düzenleyen kurallara aykırı hareket ettiğinden otomobil sürücüsü ( sanık  )Y. E., bu kazanın oluşumunda asli kusurludur, motosiklet sürücüsünün (  maktulün )ise kazanın oluşumunda herhangi bir kusuru bulunmamaktadır.  Kazanın sanık Y. ve tanık Sevnur'un anlattığı şekilde meydana geldiğinin  kabulü halinde ise; otomobil sürücüsünün motosikleti geçtikten sonra  sağ şeride girerek onları durdurmak için yavaşlaması üzerine motosiklet  sürücüsünün paniğe kapılarak hızını artırması sebebiyle otomobilin sol  arka tarafına çarptığı olayda otomobil sürücüsü tali, motosiklet  sürücüsü asli kusurludur" saptamalarına yer verilmiştir. 
Olayın en önemli tanıklarından birisi, olay sırasında maktulün  kullandığı motosiklette bulunan ve kendisi de yaralanan B. D.'dir. B.  D., kolluktaki 27.1.2008 tarihli ifadesinde; "…27.1.2008 günü saat 14.40  sıralarında amcamın oğlu Anıl'la birlikte, ona ait Anıl'ın kullandığı  plakasız motosiklet ile Yenice Beldesinden, Pınarhisar istikametine  seyir halinde iken karayolunun 51. km.sinde adını sonradan öğrendiğim Y.  E. sevk ve idaresindeki 34 ... ... plakalı aracı gördük, araç  sürücüsüne ben ve Anıl yolda polis kontrolü var mı diye işaret  parmağımız ile daire biçiminde döndürmek sureti ile sormak istedik. Y.  E. hiçbir işaret vermeden Yenice istikametine devam etti. Aradan bir  dakika kadar geçtikten sonra bu aracın geri dönerek arkamızdan geldiğini  gördüm ve Anıl'a işaret ettiğimiz kişi geri döndü arkamızdan geliyor  dedim. Anıl bunun üzerine telaşlanarak süratini biraz artırıp yola devam  etti. Bu esnada otomobil hızlanıp önümüze geçerek bulunduğumuz sağ  şeritte ani fren yaparak durakladı, biz bu araca çarpmamak için sol  şeride geçtik. Bu araç ta bizi sıkıştırarak önümüzden sol şeride geçti  ve önümüzü kapattı. Bu esnada biz bu aracın sol arka kapısının bulunduğu  yere motosikletin direksiyonu ile çarptık. Çarpmanın etkisi ile  kontrolümüzü kaybederek gidiş istikametimize göre yolun sol kısmındaki  şarampole kaydık. Ben bir süre şarampolde yuvarlandım, daha sonra ayağa  kalktığımda Anıl'ı üzerine motosiklet devrilmiş şekilde yerde yatarken  gördüm. Bu esnada araç sürücüsü tekrar kendi şeridine geçip aracını  durdurdu ve yanımıza geldi. Yoldan geçen adını bilmediğim başka araç  sürücüleri de kazayı görünce yanımıza geldiler. Sürücü Y., polisi ve 112  acil servisi aradı. Benim ayakta tedavim yapıldı ve taburcu oldum. Bu  olayda bize arkadan takip ederek önümüze geçip kaza yapmamıza sebebiyet  veren Y.'dan davacı ve şikayetçiyim…" derken, Cumhuriyet savcısı  önündeki 28.1.2008 tarihli ifadesinde; 
"….Bizim bu işareti yapmamızın  nedeni, genellikle Evciler Köyü sapağında trafik çevirmesi olması ve  Anıl'ın ehliyetinin bulunmaması idi, bir süre sağ şeritte ilerledikten  sonra otomobil yanımızdan çok süratli bir şekilde geçti ve bizim  bulunduğumuz şeritte ani olarak fren yaptı, bunun üzerine Anıl da  çarpmamak için hemen frene basarak yolun sol şeridine geçti, biz bunu  yapar yapmaz araç sürücüsü de hemen hızlanarak sol şeride geçiş yaptı ve  aracını tekrar ani bir şekilde durdurdu, Anıl çarpmamak için aracın  soluna geçti, ancak araç sürücüsü bizi şarampole düşürmek için  motosikletimize çarptı, başından beri şahsın amacı bize çarparak  şarampole düşürmekti, çünkü söz konusu yer çok tenha idi, belki de  çarpıp kaçmayı düşünmüştü, çarpmanın etkisi ile şarampole düştük, ben  sağ elimden yaralandım ve hemen ayağa kalktım, Anıl kalkamadı, ben  sürücünün ambulansı aradığını görmedim, …. olay bizi yanlış anlayarak  intikam için kasıtlı çarpma sonucu olmuştur…" demiş, 24.7.2008 tarihli  duruşmada benzeri şekilde ifade vermiş, mahkemece yapılan 18.8.2008  tarihli keşif sırasında da, ifadelerini tekrar ettikten sonra, çarpma  noktasını göstererek, "çarpma noktası sol şerittir, araç sanık  tarafından üzerimize kırılmıştır, aracın sol çamurluğuna çarptığımız  doğru değildir" şeklinde beyanda bulunmuştur. 
İ. A. ve S. Ö. isimli tanıkların ifadeleri de B. D.'i  doğrulamaktadır. Bu tanıklar, Cumhuriyet savcısı önündeki 20.2.2008  tarihli ifadelerinde; "…27.1.2008 günü S. Ö.'in kullandığı araç ile  Pınarhisar istikametinden Yenice Beldesi istikametine seyir ediyorduk.  Taş Köprünün 150 metre altında siyah renkli bir aracın yol kenarında  durduğunu ve iki çocuktan birinin yerde yattığını, birinin ise ayakta  olduğunu görmemiz üzerine yardım etmek amacı ile yanlarına gittik. 155'i  arayarak durumu haber verdik. Kazanın nasıl meydana geldiğini görmedik"  demişler, mahkemede de bu ifadelerini tekrar etmişlerdir. Mahkemece  yapılan 18.8.2008 tarihli keşifte sorulduğunda ise; İ. A., "…olay yerine  geldiğimizde biz maktulü sol şeritte tarla ve yol arasındaki şarampolde  yüzükoyun yatar vaziyette gördük, çarpan araç ta sol şeritte ve araç  kırma pozisyonundaydı, yol ile şarampolün arasında bir metrelik mesafede  lastik taban izleri bulunmaktaydı, fakat araç izlerin gerisindeydi"  derken, S. Ö., "Olay yerine geldiğimizde biz maktulü sol şeritte tarla  ve yol arasındaki şarampolde yüzükoyun yatar vaziyette gördük, çarpan  araç da sol şeritte ve araç kırma pozisyonunda idi" demiştir. 
Yine tanık H. O. Cumhuriyet savcısı önündeki 31.1.2008 tarihli  ifadesinde; "…Ben 27.1.2008 günü saat 14.30 civarında 39 ... ... plaka  sayılı aracım ile Demirköy'den Kırklareli'ne gitmekteydim. Yenice  Beldesine geldiğimde Çıplak Tepe tabir edilen yerde yaklaşık 40-50 metre  mesafe kadar uzakta siyah renkli bir araç U dönüşü yaparak bir anda  hızlandı. Kısa bir süre sonra dönüş yapmış aracı yolun ortasında durmuş  bir halde gördüm. Yolun kenarında iki çocuktan biri yerde yatıyordu.  Diğeri ise ayaktaydı. Ben yardım etmek amacı ile durdum. Daha sonra olay  yerinden ayrıldım. Bahsettiğim gibi ben olayın ne şekilde olduğunu  görmedim. Sadece arabanın dönüş yaparak hızlandığını ve kısa süre sonra  kaza yapmış olduğunu gördüm" derken, talimatla verdiği mahkeme  ifadesinde aynı şeyleri tekrarlamıştır. 
Buna karşılık, sanık Y. E. kollukta yaptığı 27.1.2008 tarihli  savunmasında; "… 27.1.2008 günü saat 14.40 sıralarında birlikte  yaşadığım S. Ö. ile birlikte sevk ve idaremdeki 34 ... ... plakalı  aracım ile Pınarhisar İlçesinden Yenice Beldesi istikametine seyir  halinde iken Pınarhisar Demirköy karayolu 51 km.ye geldiğimde karşı  istikametten gelmekte olan adlarını sonradan öğrendiğim sürücü A. D. ve  arkasında oturmakta olan B. D. isimli şahıslar her ikisi birden alaycı  bir şekilde orta parmaklarını kaldırarak gösterdiler. Yapılan bu işaret  ile bana küfür etmiş oldular. Neden küfür ettiklerini öğrenmek için geri  dönerek bu şahıslara yetişip sağ şeritte önlerine geçerek yavaşladım ve  durmalarını istedim. Bu şahıslarda benim solumdan geçmeye çalışırken  benim aracımın sol arka çamurluğuna çarparak şarampole kaydılar. Ben  hemen aracımdan aşağı inip 112 acil servisi aradım, ve A. D.'i aracıma  aldım, Pınarhisar Devlet Hastanesine götürmek üzere yola çıktım, fakat  Poyralı Köyüne geldiğimde Pınarhisar Devlet Hastanesinin ambulansı  geldi, yaralıları bu araca bindirdim, ben de kendi aracım ile Pınarhisar  Devlet Hastanesine gittim, bu olay ile ilgili olarak kimseden şikayetçi  değilim uzlaşmak istiyorum" derken, Cumhuriyet savcısı önündeki  28.1.2008 tarihli savunmada; "…Motosikletin üzerindeki her iki kişi de  anlayamadığım bir sebepten dolayı orta parmaklarını havaya kaldırarak  bana harekette bulundular. Yanımda kız arkadaşım olduğu için ben bu  hareketi kaldıramadım. Kız arkadaşım 'boşver yollarına devam etsinler'  dedi, ancak ben bu hareketi niçin yaptıklarını merak ettiğim için yolun  ortasında dönüş yapıp motosikleti takip etmeye başladım, kısa bir süre  sonra kendilerine yaklaştım ve kısa bir mesafe geçtikten sonra sağ  şeritte yavaşladım, bu sırada motosikleti kullanan kişi tahminimce benim  bu hareketimi yanlış anladı ve paniğe kapıldı, arkasındaki kişi de  sürekli olarak ona bas bas şeklinde sözler söylüyordu, kapıldığı paniğin  etkisiyle de benim aracımın sol tarafına çarptı, bunun etkisi ile  şarampole yuvarlandılar, uzlaşmayı kabul etmiyorum…" demiş, sulh ceza  hakimi önünde de 28.1.2008 tarihinde bu savunmayı tekrar etmiştir.  Sanığın 25.7.2008 tarihli duruşmadaki savunması da aynı doğrultudadır. 
Sanıkla gayriresmi olarak birlikte yaşadığı ve olayın görgü  tanığı olduğu anlaşılan S. Ö.'ün ifadeleri de sanıkla aynı  doğrultudadır. Tanık Sevnur, kolluktaki 27.1.2008 tarihli ifadesinde; "…  27.1.2008 günü saat 14.40 sıralarında birlikte yaşadığım Y. E.'nin sevk  ve idaresindeki 34 ... ... plakalı otomobil ile Yenice Beldesi  istikameti Pınarhisar Demirköy karayolu 51 km.ye geldiğimizde karşı  yönden gelmekte olan adlarını sonradan öğrendiğim sürücü A. D. ve  arkasında oturan B. D. isimli şahıslar her ikisi birden orta  parmaklarını dalga geçer gibi bize gösterdiler. Biz bu şahısları  geçtikten sonra, yapılan işaretle bize küfür edilmiş olduğunu anladık.  Ben Y.'a boş ver dedim. Y. bir bakalım bunlar ne demek istedi, küfür mü  ettiler dedi ve geri dönerek bu şahıslara yetişip sağ şeritte önlerine  geçerek yavaşladı, bu şahıslar da gaza bas, gaza bas diyorlardı, bu  esnada bizim aracımızın sol çamurluğuna çarparak şarampole kaydılar. Y.  hemen aracından aşağı inip 112 acil servisi aradı, devamında Anıl'ı  aracımıza aldı ve Pınarhisar Devlet Hastanesine götürmek üzere yola  çıktı. Poyralı Köyüne geldiğimizde Pınarhisar Devlet Hastanesinin  ambulansı geldi, yaralı Anıl'ı ambulansa alıp hastaneye götürdü. Ben ve  Y. Pınarhisar Devlet Hastanesine geldik" derken, Cumhuriyet savcısı  önündeki 28.1.2008 tarihli ifadesinde, "…motosiklette bulunan iki kişi  ellerinin orta parmaklarını bize gösterip gülmeye başladılar, eşim Y. bu  hareketi gururuna yedirememiş olacak ki yolun ortasında U dönüşü yaptı,  ben kendisine onlar çocuk boşver demiş olmama rağmen, motosikleti takip  etmeye başladı, kısa bir süre sonra onları yakaladı ve yolun sağ  şeridindeki motosikleti sollayıp önlerine geçerek yavaşladı, eli ile  durun işareti yaptı, ancak motosiklet sürücüsü paniğe kapılarak daha da  hızlandı ve bizi sollamaya kalktı, bu sırada aracın sol arka çamurluğuna  çarparak şarampole yuvarlandı…" demiş, 24.7.2008 tarihli duruşmada  benzeri şeyleri söylemiş, mahkemece 18.8.2008 tarihinde yapılan keşifte  de, önceki beyanlarını tekrar ederek, "çarpma noktası sağ şerittir,  motosiklete Y. dur diye işaret etmiş olmasına rağmen, motosiklet  durmadı, maktulün kullandığı motosiklet araca sol arka çamurluktan  çarptı, yalpalayarak motosiklet sol şeritte düştü, ne kadar hızlı  gittiğimizi hatırlamıyorum, aracı hiçbir şekilde motosikletin önüne  kırmamız sözkonusu değildir" şeklinde ilavede bulunmuştur. 
Tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; 
Yerel mahkemece olayın, "sanık Y. ve kız arkadaşının otomobil ile  seyrettiği sırada, karşı yönden gelen motosikletteki Anıl ve Barış'ın  el hareketi yaparak bir şeyler söyledikleri, Y.'ın bu hareketi küfür  olarak algılaması sebebiyle U dönüşü yapıp motosikletin peşine düştüğü,  kısa bir süre sonra motosiklete yetiştiği, motosikleti durdurarak  şahıslarla konuşmak için motosikletin önünde sağ şeritte iyice  yavaşladığı ve motosiklettekilere durmaları için işaret ettiği, bunun  üzerine paniğe kapılan motosiklet sürücüsü maktulün, hızını artırarak  sol şeritten kaçıp gitmek istediği, sanığın da onların kaçmasını  engellemek için otomobilin önünü sol şeride kırdığı, bunun üzerine  motosikletin otomobilin arka sol tarafına çarpmak suretiyle yolun sol  tarafına doğru şarampole kayıp devrildiği ve bu olayda yaralanan Anıl'ın  daha sonra öldüğü" tarzında gerçekleştiğinin kabul edildiği, Özel  Dairece ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca da dosya içeriği ile  uyumlu olduğu belirlenen bu kabule iştirak edildiği görülmektedir. 
Bununla birlikte; aynı eylem, iddianamede, hükümde ve Özel Daire kararında " haksız tahrik altında olası kastla  18 yaşından küçük kişiyi öldürme" olarak nitelendirilirken, Yargıtay  Cumhuriyet Başsavcılığınca, "bilinçli taksirle öldürme" şeklinde  vasıflandırılmaktadır. 
Bu durumda, konunun sağlıklı bir çözüme kavuşturulabilmesi için bu kavramların açıklanmasına gerek bulunmaktadır: 
Kural olarak suçlar, ancak kasten işlenebilir. Ancak, yasada  açıkça gösterilen hallerde suçlar taksirle de işlenebilir. 5237 Sayılı  T.C.K.nın 22/2. maddesinde taksir; "dikkat ve özen yükümlülüğüne  aykırılık dolayısıyla, bir davranışın suçun kanuni tanımında belirtilen  neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesidir" şeklinde tanımlanmıştır.  Aynen kast gibi, taksir de bir haksızlık biçimidir. Taksirli suçlarda  gerçekleştirilen haksızlıklarda da fail iradi davranmaktadır. Ancak,  fail hukuken önem taşımayan bir neticeyi öngörürken, hukuken önem  taşıyan bir netice meydana gelmekte, buna da failin objektif özen  yükümlülüğüne aykırı davranışı sebep olmaktadır. Buna göre, taksirli  suçun haksızlık unsurunu, dikkat ve özen yükümlüğünün ihlali  oluşturmaktadır. Bu çoğu kez mevzuattan kaynaklanan bir yükümlülüktür. (  Örneğin, trafik kurallarına uymayarak, birisini taksirle öldürmek gibi ) 
Taksirde sorumluluk belirlenirken kişi değil, sadece davranış göz  önünde bulundurulur. Ancak, sadece objektif özen yükümlülüğüne aykırı  bir davranışın varlığı cezalandırılmaz, buna bağlı olarak bir sonucun da  ortaya çıkması gerekecektir. ( Örneğin; kişinin sadece ehliyetsiz araba  kullanıyor olması, bir netice ortaya çıkmadıkça "taksirle öldürme veya  yaralama" suçlarına teşebbüs olarak değerlendirilmez. ) 
Taksirli haksızlıktan dolayı sorumluluk için; fail kendi  yetenekleri, algılama gücü, tecrübeleri, bilgi düzeyi ve içinde  bulunduğu koşullar altında, objektif olarak varolan dikkat, özen  yükümlüğünü öngörebilecek ve yerine getirebilecek durumda olmasına  rağmen, objektif özen yükümlülüğüne aykırı davranması sebebiyle  öngörmediği bir neticenin meydana gelmesine sebep olmalıdır. Bu konuda  ortalama bir insan veya başka ölçülerin değil, failin kendi içinde  bulunduğu durum ve kişisel özellikleri dikkate alınmalıdır. 
Dolayısıyla; taksirli haksızlıkta, "fail suçun kanuni tanımındaki  neticenin gerçekleşeceğini öngörememiştir ancak, dikkat ve özen  yükümlülüğüne aykırı hareket etmemiş olsaydı, bu neticeyi öngörebilirdi"  şeklinde bir yargıya varılabiliyorsa, failin kusurlu olduğu, aksi halde  kusurunun bulunmadığı sonucuna ulaşılabilecektir. 
Failin gerçekleştirdiği taksirli davranışa bir başkasının  taksirli davranışının eklenmesi halinde ise, kusurun taksimi mümkün  olmadığından, 5237 Sayılı T.C.K.nın 22/5 ve 61/1. maddeleri uyarınca  herkesin kendi taksirli fiilinden dolayı, kusurunun ağırlığına göre  ayrıca sorumlu tutulması gerekmektedir. Bu sistemde asli kusurlu, fer'i  kusurlu ayrımı bulunmamaktadır. 
Yasanın 22. maddesinin 3. fıkrasında ise bilinçli taksir  düzenlenmiştir. Buna göre; "Kişinin öngördüğü neticeyi istememesine  karşın, neticenin meydana gelmesi halinde bilinçli taksir vardır; bu  halde taksirli suça ilişkin ceza üçte birden yarısına kadar artırılır" 
Basit taksirde, failin neticeyi bir dikkat ve özen yükümlülüğünün  ihlali sebebiyle öngörememesi söz konusu iken, bilinçli taksirde fail  neticeyi öngörebilmesine ve olası kasttan  farklı olarak bu neticeyi kabullenmemesine rağmen, yanlış bir öngörü  ile neticenin meydana gelmesini engelleyebileceğini ya da neticenin  gerçekleşmeyeceğini zannetmektedir. Başka bir deyişle neticeyi  öngörmekle birlikte, neticenin meydana gelmeyeceği yönünde yanlış bir  öngörüye sahiptir. Objektif özen yükümlülüklerine aykırı davranmasından  ortaya çıkabilecek neticeyi kendi yetenekleriyle engelleyebileceğini  zannetmekte veya neticenin meydana gelmemesi yönünden şansına  güvenmektedir. 
Olası kast ise 21.  maddenin 2. fıkrasında ve 765 Sayılı T.C.K.nın yürürlükte olduğu  dönemde yapılan "muhtemel kast", "öngörülü kast" veya "gayrımuayyen (  belirsiz )kast" tanımlarından farklı olarak; "Kişinin, suçun kanuni  tanımındaki unsurların gerçekleşebileceğini öngörmesine rağmen, fiili  işlemesi halinde olası kast  vardır. Bu halde ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektiren  suçlarda müebbet hapis cezasına, müebbet hapis cezasını gerektiren  suçlarda yirmi yıldan yirmibeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur;  diğer suçlarda ise temel ceza üçte birden yarısına kadar indirilir"  şeklinde düzenlenmiştir. 
Olası kast  durumunda suçun kanuni tanımında yer alan unsurlardan birisinin somut  olayda gerçekleşebileceği öngörülmesine rağmen, fiil failce  işlenmektedir. Diğer bir deyişle fail, muhakkak değil ama büyük  olasılıkla gerçekleşecek olan neticenin meydana gelmesini kabullenmekte,  göze almaktadır. Olursa olsun demektedir. Neticeyi bertaraf etmek için  özel bir çaba göstermemektedir. Bu anlamda; olası kastın oluşabilmesi için fiilin belirsiz sayıda veya kim oldukları belli olmayan mağdurlara karşı yapılmış olması şart değildir. 
Şu durumda; muhakkak görünen neticenin failce bilinmesi halinde  doğrudan kast, öngörülen olası neticenin meydana gelmesine kayıtsız  kalınması durumunda olası kast,  öngörülen muhtemel neticenin meydana gelmesinin istenmemesine rağmen  objektif özen yükümlülüğüne aykırı hareket edilmek suretiyle neticenin  meydana gelmesinin engellenemediği ahvalde bilinçli taksir,  öngörülebilir neticenin objektif özen yükümlülüğüne aykırı hareket  edilmiş olması sebebiyle öngörülemediği hallerde ise basit taksir söz  konusu olacaktır. 
Somut olayda; kendisine küfür edildiğini düşünen sanık, bunun  nedenini sormak için, motosikletin peşine düşmüş, önüne geçmiş,  yavaşlayarak ve işaret ederek motosikleti durdurmak istemiştir. Bu  amaçla, öncelikle sağ şeritte önlerinde yavaşlamış, sonra durmaları için  işaret etmiş, buna rağmen durmayarak sol şeritten kaçmaya çalışmaları  üzerine de arabasını sol şeride kırmıştır. Burada, sanığın doğrudan  yaralama veya öldürme kastı ile hareket etmediği açık ise de; sanık,  karayolunda seyreden bir otomobil sürücüsünün yapması gereken normal  davranış biçimlerini terk etmiş, adeta otomobilini maktul ve arkadaşının  bulunduğu motosikleti durdurmak için bir alet olarak kullanma yolunu  seçmiş, bu suretle de gerek kendisi için, gerek motosiklet için, gerekse  karayolunu kullanan diğer araç ve kişiler için tehlikeli sonuçlar  doğuracak şekilde hareketler sergilemiş, bunu yaparken de otomobilinin  önünü motosikletin kaçış yönüne kırmakta bir beis görmemiştir.
Dolayısıyla da, ısrarla gerçekleştirdiği eylemin ölümle  sonuçlanabileceğini öngörmüş ve bu hareketinin neticesini  kabullenmiştir, başka bir deyişle "olası ölüm neticesine" kayıtsız  kalmış, "olursa olsun" demiştir. Bunun yanında, maktul ve arkadaşı Burak  tarafından sanığa yönelik olarak yapıldığında kuşku bulunmayan ve  Burak'ın ifade ettiğinin aksine, sanık ve yanındaki kız arkadaşı  tarafından "küfür" olarak algılanan hareketin sanık yönünden "haksız  tahriki" oluşturacağı ve olası kastla  işlenen suçlarda da "haksız tahrik" hükümlerinin uygulanmasına bir  engel bulunmadığı kabul edilmelidir. Bu itibarla; sanık hakkında "haksız  tahrik altında 18 yaşından küçük olan kişiyi olası kastla  öldürme" suçundan verilen hükümün onanmasında bir isabetsizlik  görülmediğinden, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine  karar verilmelidir. 
Çoğunluk görüşüne katılmayan 5 Genel Kurul üyesi ise; itirazın kabulü yönünde karşıoy kullanmışlardır. 
SONUÇ : Açıklanan nedenlerle, 
1- )Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE, 
2- )Dosyanın Kırklareli Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmek üzere,  Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 5.10.2010 günü yapılan  müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.