Mesajı Okuyun
Old 28-05-2012, 10:35   #2
Admin

 
Varsayılan

Ben sizin yerinizde olsaydım savunmamı
- Hakaret kastı olmamasına,
- AİHS'de düzenlenen ve Türkiye'yi de bağlayan "ifade özgürlüğü"
argumanları üzerine kurardım.

Sarf edilen sözlerin hakaret suçu kapsamında olduğunu ben kendi adıma düşünmüyorum. Kamu görevi icra eden görevlilerin görevlerini ne şekilde yaptıkları ya da yapmadıklarına dair SERT eleştirilere de katlanma yükümlüğü olduğu da AİHS ifade özgürlüğü çerçevesi içinde değerlendirilmektedir. BKZ:
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10. Maddesi’nin uygulanmasına ilişkin
kılavuz Monica Macovei s.27:
Alıntı:
Keskin veya abartılı dille ifade edilen fikirler de koruma altındadır; korumanın
kapsamı eleştirinin bağlamına ve amacına bağlıdır. Kamunun tartıştığı veya kamu yararına giren konularda, politik tartışma esnasında, seçim kampanyalarında ya da iktidarda olan politikacılara veya kamu otoritelerine yöneltilmiş eleştiriler söz konusu olduğunda, saldırgan sözcükler
kullanılması, sert eleştiriler yapılması beklenebilir bir şeydir ve AİHM bunlara
daha fazla hoşgörü gösterir. Örneğin Thorgeirson davasında,44 söz konusu
makalede çok sert kelimeler geçmekle birlikte (polisler “üniformalı canavarlar” olarak niteleniyor, “polislerin ve bar fedailerinin zalim bir doğallıkla öğrendiği
ve kullandığı kurt kapanı uygulaması sonucunda zihinsel yaşı yeni doğmuş bir
bebeğinkine kadar geri giden kişiler”den söz ediliyor ve polisler için “kabadayılık
etmek, sahtekârlık, kanun dışı tutumlar, boş inançlar, cüretkârlık ve beceriksizlik” gibi ifadeler kullanılıyordu), amaç polisin bir reformdan geçirilmesini teşvik etmek olduğu için kullanılan dil aşırı görülmüyordu.
http://www.yargitay.gov.tr/abproje/b...ad10_Ifade.pdf

Bana sorarsanız tek bir dezavantajınız var: Madem hakaret etmediniz, neden gidip özür diliyorsunuz?