Mesajı Okuyun
Old 12-04-2012, 12:34   #4
Av.Şenel DELİGÖZ

 
Varsayılan

T.C. YARGITAY

1.Hukuk Dairesi
Esas: 2007/10807
Karar: 2008/709
Karar Tarihi: 24.01.2008


TAPU İPTALİ VE TESCİL DAVASI - GABİN - KABULÜN HUKUKİ NİTELİĞİ - ASLİ MÜDAHİLİN TALEBİNİN KABUL SEBEBİ İLE DAVANIN KABULÜNE ETKİSİNİN BULUNUP BULUNMAYACAĞI - ASIL DAVA VE ASLİ MÜDAHİLİN DAVASININ FARKLI DAVALAR OLDUĞU

ÖZET: Gerek asıl dava gerekse asli müdahale yolu ile açılan davaların her biri bağımsız nitelikte ayrı birer dava olup, ayrı ayrı hüküm kurulması zorunludur. Bu yapılmadan yalnızca asıl dava üzerinden hüküm kurularak davanın ret edilmesi doğru olmadığı gibi asli katılma yolu ile açılan davada dava konusu payın değeri belirlenerek, bu miktar üzerinden peşin harç alınması gerekirken, maktu harç alınması da doğru değildir. Yine müdahil davacı Nadir'in açtığı davada sair davanın taraflarının zorunlu dava arkadaşı olarak birlikte davalı olarak bulunması gerekirken birisinin davacı birisinin davalı olarak yazılması da düzeltilmesi gereken bir husustur.

(1086 S. K. m. 92, 95, 151)

Dava: Taraflar arasında görülen davada;

Davacı, adına kayıtlı 152 ada 1 parsel s. taşınmazdaki payını, davalının hile ile gerçek değerinin çok altında bir bedelle üzerine devrini sağladığını, gabinin söz konusu olduğunu ileri sürüp, tapu iptali ile tescil isteğinde bulunmuştur.

Davalı, davayı kabul ettiğini beyan etmiştir.

Mahkemece, davacı tarafça gabin ve hile iddiasının ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Karar, davacı tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi Berna Dizdaroğulları Koç'un raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.

Karar: Davacı Mustafa Kağnıcıoğlu tarafından davalı Zafer Karaman aleyhine gabin hukuksal nedenine dayalı olarak açılan tapu iptal ve tescil davası mahkemece ret edilmiş, karar davacı Mustafa tarafından temyiz edilmiştir.

Taraflar arasında temyize konu bu davada davacı Mustafa niza konusu taşınmazdaki payını davalıya sattığını, davalıya borcu olduğunu, taşınmazın gerçek değerini o zaman bilmediğini, gerçek değerin çok yüksek olduğunu belirterek, gabin sebebi ile temlike konu davalı adına olan payın iptali ile adına tesciline karar verilmesini istemiştir.

Davalı Zafer 25.4.2007 tarihli celsede davacının zor durumundan yararlanarak taşınmazdaki dava konusu payı devraldığını, niza konusu 152 ada 1 parselde davacının satışı sureti ile kendi adına tapuda tescilli bulunan payın iptali ile davacı adına tescilini kabul ettiğini açıklamış ve bu beyanı HUMK. nun 151. maddesi gereğince belirlenmiştir.

Bu dava açıldıktan sonra 20.4.2007 gününde Nadir Özdemir adlı kişi harcını yatırarak verdiği dilekçede bu payla ilgili olarak Altınekin Sulh Hukuk Mahkemesinin 2006/69 E. S. dosyasında nizalı payı satın alan Zafer aleyhine kendisi de taşınmazda paydaş olduğundan şufa davası açtığını, bu davada lehine verilebilecek kararın infazının önlenmesi için taraflar arasındaki bu davanın danışıklı olarak açıldığını belirterek davanın reddi isteminde bulunmuştur.

Mahkemece davalının davayı kabulü dikkate alınmayarak, yapılan keşif, tanık ve bilirkişi beyanlarına göre nizalı 1/8 payın satışında gabin ve hile hususu ispatlanamadığından davanın reddine karar verilmiştir.

HUMY.nın 92. maddesine göre kabul bir tarafın, sair tarafın davadaki talebine muvafakat etmesidir, yine HUMY.'nın 95. maddesine göre kabul kesin hükmün sonuçlarını doğurur. Davalı duruşma sırasında davayı kabul etmiş olup bu halde başka hiçbir delil toplanmasına gerek kalmaksızın davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken toplanan delillere göre gabin ve hile hususunun ispatlanamadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmesi kural olarak doğru değildir.

Ancak, burada araştırılması gereken sair konu asli müdahil olarak dilekçe veren Nadir'in talebinin kabul sebebi ile davanın kabulüne etkisinin bulunup bulunmayacağıdır.

Bilindiği gibi uygulamada davaya iki türlü müdahale söz konusudur. Birisi fer'i müdahale olup, bu tür müdahalede katılanın bağımsız hak talebi olmayıp müdahale ettiği tarafla birlikte hareket etmesidir. Örneğin birlikte olduğu taraf kararı temyiz etmediği taktirde kendisi tek başına temyiz talebinde bulunamaz. Asli müdahalede ise, davaya müdahale eden kişi görülmekte olan bir davada o, davanın taraflarının hak sahibi olmayıp, onlardan ayrı ve bağımsız olarak kendisinin hak sahibi olduğunu iddia etmektedir. Olayımızda asli müdahil, davanın şufa davasını sonuçsuz bırakmak amacı ile açıldığını iddia etmektedir. Bu nedenle, asıl davanın muvazaalı bir sonuç elde etmek için açıldığının ispatında hukuki yararı bulunmaktadır. Ne var ki, henüz şufa davası sonuçlanmamış ve korunması gereken bir hakkının varlığı kesin mahkeme kararı ile saptanmamıştır.

Bu halde asli müdahilin açtığı şufa davasının sonucunun beklenmesi, o davada davacı Nadir'in şufaya konu olan pay üzerinde hakkının bulunduğu kesinleşmiş kararla saptandığı taktirde (çünkü şufa davasının herhangi bir sebeple reddi durumunda davacının asli katılım yolu ile açtığı davanın reddi gerekecektir) eldeki davanın asli müdahilin şufa davasından doğan hakkını bertaraf etmek amacı ile açılıp açılmadığının mahkemece incelenmesi, davanın danışıklı açıldığı sonucuna varıldığı taktirde, davalının kabulüne rağmen tapu iptal ve tescil davasının ret edilmesi, aksi durumda davanın kabul sebebi ile kabulüne karar verilmesi gerekmektedir. Sair taraftan gerek asıl dava gerekse asli müdahale yolu ile açılan davaların her biri bağımsız nitelikte ayrı birer dava olup, ayrı ayrı hüküm kurulması zorunludur. Bu yapılmadan yalnızca asıl dava üzerinden hüküm kurularak davanın ret edilmesi doğru olmadığı gibi asli katılma yolu ile açılan davada dava konusu payın değeri belirlenerek, bu miktar üzerinden peşin harç alınması gerekirken, maktu harç alınması da doğru değildir. Yine müdahil davacı Nadir'in açtığı davada sair davanın taraflarının zorunlu dava arkadaşı olarak birlikte davalı olarak bulunması gerekirken birisinin davacı birisinin davalı olarak yazılması da düzeltilmesi gereken bir husustur.

O durumda davacının temyiz itirazları yerindedir.

Sonuç: Hal böyle olunca, öncelikle açılan şufa davasının sonucunun beklenmesi ve eldeki dava bakımından bekletici sorun kabul edilmesi, ondan sonra gerekli araştırma ve inceleme yapılması, soruşturmanın eksiksiz tamamlanması ve elde edilecek sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken eksik soruşturma ile yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru olmadığından yerel mahkeme kararının HUMK. nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 24.01.2008 gününde oybirliği ile karar verildi. (¤¤)

Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programı