Mesajı Okuyun
Old 30-03-2012, 17:34   #3
GÜLSÜM ÖNAL

 
Varsayılan

T.C.
YARGITAY
11. HUKUK DAİRESİ
E. 1996/2138
K. 1996/3334
T. 10.5.1996
• SATIM İÇİN BIRAKMA SÖZLEŞMESİ ( Sözleşme Konusu Emtianın Çalınması Halinde Poliçe Teminat Kapsamına Girip Girmediği )
• TAZMİNATTAN İNDİRİM YAPILMASI ( Rizikonun Fesihten Önce Gerçekleşmesi Halinde )
• RİZİKONUN FESİHTEN ÖNCE GERÇEKLEŞMESİ ( Tazminattan İndirim )
• KONSİNYE SATIŞ ( Hukuki Niteliği )
• SİGORTA TEMİNAT KAPSAMI ( Satım İçin Bırakma Sözleşmesi Gereği Bırakılan Malların Çalınması Halinde )
6762/m.1270,1320
ÖZET : Sigorta ettirenin kastı bulunmadığı takdirde, riziko fesihten önce gerçekleşirse, sigortacı tarafından tahakkuk ettirilen prim ile tahakkuk ettirilmesi gereken prim arasındaki oran dahilinde tazminattan indirim yapılır.

DAVA : Taraflar arasındaki davadan dolayı Beyoğlu 1. Asliye Ticaret Mahkemesi'nce verilen 21.12.1995 tarih ve 503-732 sayılı hükmün temyizen tetkiki davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla dosyadaki kağıtlar okundu gereği konuşulup düşünüldü:

KARAR : Davacı vekili, davalı şirkete işyeri paket sigorta poliçesi ile sigortalı halı emtiasının müvekkile ait depodan çalındığını, sigorta bedelinin davalı şirketten istenmesine rağmen teminat dışında kaldığı gerekçesiyle ödenmediğini ileri sürerek 800.000.000- TL tazminatın ihbar tarihi olan 24.9.1993'den itibaren banka reeskont faizi ile birlikte davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili savunmasında; davacının çalındığını iddia ettiği halıların maliki olmadığından, dava açma ehliyeti bulunmadığını, hırsızlık olayının gerçek olmadığını, gerçek olsa bile, poliçe genel koşulları gereği teminat kapsamı dışında olduğunu, çalındığı iddia olunan malların miktarı ile zararı ispat yükünün davacıya ait olduğunu sigorta bedelinin tamamının istenemeyeceğini ileri sürerek davanın reddini istemiştir. Mahkemece, toplanan kanıtlar ve bilirkişi raporuna göre sigorta poliçesi genel koşulları 4/b maddesinde rehin, vedia, kira, ariyet gibi mülkiyet hakkından gayri bir sebeple sigortalının yedinde bulunan eşya ve mallara yapılan hırsızlık olayının aksine bir sözleşme yoksa teminat dışında bulunduğu, bir kısım halıların sigortalıya satış yetkisi verilerek teslim edilmesinin, tek başına, poliçe genel koşulları 4/b maddesini bertaraf edecek nitelikte aksine sözleşme olarak nitelendirilemeyeceği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.

1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere ve delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına ve sigorta poliçesi davacı adına düzenlenmiş olup, bir başkası hesabına sigorta sözleşmesi yapıldığı konusunda poliçede hiçbir kayıt bulunmaması karşısında davacı vekilinin yapılan sigorta sözleşmesinin TTK'nun 1270. maddesi hükmü uyarınca geçerli olması gerektiğine ilişkin temyiz itirazları yerinde görülmemekle reddine karar verilmesi gerekmiştir.

2- Hırsızlık rizikosunun da teminat altına alındığı işyeri sigorta poliçesi ile davacının kagir depo olarak kullandığı işyerindeki halılar davalı sigortalı şirketine sigorta ettirilmiş bulunmaktadır. Anılan sigorta poliçesi genel şartlarının 4/b maddesi ile rehin, vedia, kira ariyet gibi mülkiyet hakkından başka bir sebeble sigortalının yedinde bulunan eşya ve mallara yapılan hırsızlık ve tahribat rizikosunun sözleşme ile kararlaştırıldığı takdirde sigorta teminatı içinde olacağı kabul edilmiştir. Bir başka deyişle bu gibi durumlar da sigorta sözleşmesi ile özel hüküm konulmak suretiyle sigorta kapsamında kalacaktır. Nitekim, yukarıdaki açıkmalardan da anlaşılacağı üzere davalı sigorta şirketi bu hükme dayanarak davanın reddini istemiş ve mahkemece de bu savunma yerinde görülerek davanın reddine karar verilmiş bulunmaktadır.

Dava ve sigorta konusu halı emtiasının davacıya konsinye satış için teslim edildiği ve bu sebeple davacının sigortalı mahal olan depoda bunları bulundurduğu dosya kapsamı ile sabit bulunmakta ve bu husus mahkemenin de kabulünde bulunmaktadır. Bilindiği üzere konsinye satış olarak tabir edilen ve aslı satım için bırakma sözleşmesi olan bu tür ilişkide, taraflardan biri kararlaştırılan bir bedel karşılığında, bir malı diğer tarafa ( satış için alan ) da, belli bir bedeli ödemeyi veya geri vermeyi yükümlenmektedir. Bu durumdan da anlaşılacağı üzere satım konusu şey üzerindeki zilyetlik malın satımına veya iadesine kadar satıcıya geçmektedir. Bu tür satım işlerinde satım konusu mal üzerinde doktrinde satıcının vedia ilişkisi olduğu kabul edildiği gibi, satılacak şey üçüncü kişiye sonradan satılıp teslim edilecekse, mülkiyetin teslim anında ise satılan üçüncü kişiye geçeceği dahi kabul edilmektedir. ( Bkz. Dr. H. Tandoğan Borçlar Hukuku, Özel Borç İlişkileri, C.I/1 sh.23 vd. Ank. 1985. Dr. Ş. Akyol, Borçlar Hukuku, Özel Borç İlişkileri, 1. Fasikül, sh. 53 ist. 1994 ). Görüldüğü gibi bu tür satım ilişkisinde mülkiyet hakkı bakımından tam bir görüş birliği doktrinde dahi mevcut değildir. Böyle bir durumda satım için kendisine malı teslim edilen davacının, bu haklar üzerinde mülkiyet hakkı bakımından beyanda bulunurken bu hukuki inceliğe inerek beyanda bulunması hayatın olağan akışına ters düşer. Kaldı ki davacı bu konuda halıların depoda bulunduğunu bildirerek olayın özelliğine göre bir açıklama getirmek istemiş bulunmaktadır. O halde, açıklanan bu özellik karşısında davacının halılar üzerindeki hakkını açıklamada gerçeğe aykırı değil, eksik beyanda bulunduğunun kabulü gerekir. Böyle bir durumda riziko gerçekleşmeden önce davalı sigortacı TTK'nun 1290. maddesi hükmü uyarınca sigortadan cayma hakkını kullanmadığına ve davacı sigorta ettiren de kötü niyetli ve kasıtlı bir davranış içinde olduğu da söylenemeyeceğine göre, poliçe genel şartlarının 7. maddesinin ( d ) bendi uyarınca, yani sigorta ettirenin kastı bulunmadığı takdirde, riziko fesihten önce gerçekleşirse, sigortacının tahakkuk ettirilene prim ile tahakkuk ettirilmesi gereken prim arasındaki oran dahilinde tazminattan indirim yapılır hükmü dikkate alınarak tazminatın hesaplanmasında bu husus dikkate alınması gerekirken, davacının kasten gerçeğe aykırı beyanda bulunduğu kabul edilerek davanın reddine karar verilmiş olması doğru görülmemiş ve kararın davacı yararına bozulması gerekmiştir.

SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle kararın davacı yararına BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 10.5.1996 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.