| 
		 
			
			 
			
			
			
			
		 
			
				  
				
		
	  | 
	
	
		
			
			
				 
				
			 
			 
			
		
		
		
		ALACAKLIDAN MAL KAÇIRMA • TASARRUF İPTALİ 
• 
GENEL HÜKÜMLER 
ÖZET: İcra iflas Kanunu’nda yer alan “Tasarrufun iptali” 
hükümlerine başvurmaksızın genel hükümler doğrultusunda 
BK 18. Madde hükmüne dayanılarak muvazaa iddiasıyla iptal 
davası açılabilir. 
Ancak böyle bir durumda da İİK 283/1. Maddesi kıyasen 
uygulamalı ve iptale gerek olmadan alacağın tahsilinin 
sağlanması için haciz ve satış kararı verilmelidir. 
Y.HGK E: 2011/4-149 K: 2011/346 T: 25.05.2011 
Taraflar arasındaki “Tasarrufun İptali” davasından dolayı yapılan yargılama 
sonunda; Ankara Asliye 3. Hukuk Mahkemesi’nce davanın reddine dair verilen 
09.04.2008 gün ve 2006/434 E.-2008/120 K. Sayılı kararın incelenmesi davacı 
vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 18.01.2010 
gün ve 2009/3381-2010/167 sayılı ilamı ile; 
(…Davacı, davalılardan kooperatif hakkında açmış olduğu alacak davacı 
devam ettiği sırada, davalı kooperatif tarafından diğer davalıya yapılmış olan 
taşınmaz pay satışının, alacak davası sonucu doğabilecek borcu ödemekten 
kaçınmak amacıyla yapıldığını belirterek satışın iptalini istemiştir. 
Davalılar ise, satışın gerçek olduğunu ileri sürerek davanın reddedilmesi 
gerektiğini savunmuşlardır. 
Yerel mahkemece, davacının elinde icra takibi nedeniyle alınmış bir aciz 
belgesi bulunmadığı gerekçesiyle istem reddedilmiş; karar, davacı tarafından 
temyiz olunmuştur. 
Dava, Borçlar Yasası’nın 18. Maddesinde düzenlenmiş bulunan dava konusu 
işlemin danışıklı (muvazaalı) yapıldığı iddiasına dayalı tasarrufun iptali istemine 
ilişkindir. Kural olarak üçüncü kişiler, danışıklı işlem ( muvazaalı muamele) nedeni 
ile hakları zarara uğratıldığı takdirde tek taraflı veya çok taraflı olan bu hukuki 
işlemlerin geçersizliğini ileri sürebilirler. Çünkü danışıklı bir hukuki işlem ile üçüncü 
kişilere zarar verilmesi, onlara karşı işlenmiş bir haksız eylem niteliğindedir. 
Ancak, üçüncü kişilerin danışıklı işlem ile haklarının zarara uğratıldığının 
benimsenebilmesi için onların, danışıklı işlemde bulunandan alacakları bulunmalı 
ve danışıklı işlem o alacağın ödenmesini önlemek amacıyla yapılmış olmalıdır. 
Diğer yandan; zarara uğradıklarını ileri süren üçüncü kişilerin, danışıklı 
işlemde bulunduğu iddia edilen kişi hakkında tazminat davası açmış olmaları, bu 
davanın kabulü için tek başına yeterli olmadığından, danışıklı işlemde bulunanın 
üçüncü kişilere borçlu olduğunun belirlenmesi ve bu borcu ödememek için danışıklı 
hukuki işlemin yapmış olması gerekir. 
Yargıtay Kararları 343 
Davacı, davalı kooperatifin devam eden alacak davasında doğabilecek borcu 
ödemekten kurtulmak amacıyla taşınmaz payını danışıklı olarak devrettiğini 
iddia ederek eldeki davayı açmıştır. Davacının bu davadaki amacı, alacak 
davası sonucu kabul edilip kesinleşecek alacağını alabilmeye yönelik olarak, 
danışıklı olduğunu ileri sürdükleri hukuki işlemin kendisi yönünden geçersizliğini 
sağlamaktır. Yargılama sonunda davaya konu edilen satışın danışıklı olduğunun 
kanıtlanması durumunda davacı, satışa konu edilen maldan da alacağın almak 
için yararlanabileceklerdir. Ancak, davacının bu hakkı aynı değil şahsi sonuç 
doğuracağından, danışıklı işlemin kanıtlanması durumunda tapunun iptaline değil, 
İcra ve İflas Yasası’nın 283/1. Maddesi benzetme yoluyla (kıyasen) uygulanarak, 
iptal ve tescile gerek olmaksızın taşınmazın haciz ve satışına karar verilecektir. 
O halde somut olayda, satış işleminde danışık bulunup bulunmadığı 
araştırılmalı; davalıların danışıklı bir davranış içinde bulundukları sonucuna 
varılması durumunda satış gününde devam eden davada davacı yararına karar 
verildiği gözetilerek, bu alacak tutarı ile sınırlı olmak üzere, İcra ve İflas Yasası’nın 
283/1. Maddesi benzetme yoluyla uygulanarak, tapunun iptaline gerek olmadan 
davacının alacağını alabilmesine olanak sağlayacak biçimde, dava konusu 
taşınmazın haciz ve satışını isteyebilmesi yönünde karar verilmelidir. 
Yerel mahkemece açıklanan maddi ve hukuki olgular gözetilmeden, yerinde 
görülmeyen yazılı gerekçeyle, istemin reddedilmiş olması usul ve yasaya uygun 
düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir…) 
Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan 
yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir. 
HUKUK GENEL KURULU KARARI 
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde 
temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği 
görüşüldü: 
Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, 
bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulu’nca 
da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda 
direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır. 
SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının 
Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı HUMK.un 429. 
Maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri 
verilmesine, 25.05.2011 gününde oy çokluğu ile karar verildi. 
		
	
	
    
  
		
		
		
				
		
	
	 |