Mesajı Okuyun
Old 12-02-2012, 14:50   #4
Av. İbrahim YİĞİT

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Hak Hukuk
5510 Sayılı Yasanın zamanaşımına ilişkin 93. maddesinin getirdiği 10 yıllık süre, yasanın yürürlüğe girdiği 01.10.2008 tarihinden sonra meydana gelen olaylarda uygulanır. Çünkü geriye yürütüleceğine dair bir hüküm maddede yer almamaktadır.


T.C.

YARGITAY

10. HUKUK DAİRESİ

E. 2010/11282

K. 2011/5042

T. 11.4.2011

• PRİM VE DİĞER ALACAKLAR İÇİN KURUMCA YAPILAN İCRA TAKİBİ ( Ödeme Emrinin İptali Talebi - 5510 S.K. Md. 93/2'nin Geriye Yürümeyeceği/Alacağın Mahkeme Kararı Sonucunda Doğup Yargıtay Onamasıyla Kesinleştiği/Zamanaşımının Kesinleşme Tarihinden Başlayacağı )

• ÖDEME EMRİNİN İPTALİ TALEBİ ( Kurumca Prim ve Diğer Alacaklar İçin Yapılan İcra Takibi - 5510 S.K. Md. 93/2'nin Geriye Yürümeyeceği/Alacağın Mahkeme Kararı Sonucunda Doğup Kesinleştiğinin Dikkate Alınacağı/Zamanaşımı )

• ON YILLIK ZAMANAŞIMI ( Kurumca Prim ve Diğer Alacaklar İçin Yapılan İcra Takibine Dayanan Ödeme Emrinin İptali Talebi - 5510 S.K. Md. 93/2'nin Geriye Yürümeyeceği/Alacağın Mahkeme Kararı Sonucunda Doğup Yargıtay Onamasıyla Kesinleştiği/Zamanaşımının Dolmadığı )

• KANUN DEĞİŞİKLİĞİNİN GERİYE YÜRÜMEMESİ ( 5510 S.K. Md. 93/2 - Kurumun Prim ve İşsizlik Sigorta Primi Alacağının Mahkeme Kararı Sonucunda Doğup Yargıtay Onamasıyla Kesinleştiği/Zamanaşımının Kesinleşme Tarihinden Başlayacağı )

5510/m. 93


ÖZET : Dava, kurumun süresi içinde ödenmeyen prim ve diğer alacaklarının tahsili için başlattığı takibe dayanan ödeme emrinin iptali istemine ilişkindir.
5510 sayılı Kanunun Md. 93/2'nin geriye yürüyeceğine ilişkin bir düzenleme yoktur. Ancak, davalı kurumun, davacıdan tahsil için icra takibi yürüttüğü aylar arası prim ve işsizlik sigorta primi alacağının doğduğu mahkeme kararının Yargıtay onamasıyla kesinleştiği 02.04.2009 tarihinde yürürlükte olduğundan anılan düzenlemenin uygulanması gerekip, buna göre, başladığı 02.04.2009 tarihinden ödeme emrinin davacıya tebliğ edildiği tarih itibariyle davaya konu Kurum alacaklarına ilişkin olarak 10 yıllık zamanaşımının geçmediğinin belirgin olması dikkate alınmalıdır.

DAVA : Dava, ödeme emrinin iptali istemine ilişkindir.

Mahkeme, davanın reddine karar vermiştir.

Hükmün, davacının avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi Mustafa Arınmış tarafından düzenlenen raporla dosyadaki belgeler okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi:

KARAR : Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanunî gerektirici sebeplere ve özellikle; 506 sayılı Kanunun 80. maddesinde 3917 sayılı Kanun ile yapılan değişiklik uyarınca, Kurumun süresi içinde ödenmeyen prim ve diğer alacaklarının tahsilinde 6183 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanması gerekmektedir. Bu durumda zamanaşımı süresi bakımından, 3917 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği 08.12.1993 tarihinden önceye ilişkin prim ve gecikme zamları yönünden Kurumun alacak hakkı, Borçlar Kanununun 125. maddesinde öngörülen on yıllık zamanaşımı süresine tabi olup, zamanaşımının başlangıç tarihi, anılan Kanunun 128. maddesi hükmü gereğince alacağın muaccel olduğu tarihtir ve zamanaşımının kesilmesi ile durmasına ilişkin 132. ve ardından gelen maddelerindeki düzenlemeler de burada uygulama alanı bulmaktadır. 08.12.1993 tarihi ve sonrasına ilişkin prim ve gecikme zammı borcu yönünden ise, 6183 sayılı Kanunun “Tahsil zamanaşımı” başlığını taşıyan 102. ve ardından gelen maddeleri uygulanacaktır. Anılan madde hükmüne göre zamanaşımı süresi beş yıl olup, zamanaşımı süresinin başlangıcı da, alacağın vadesinin rastladığı takvim yılını izleyen yıl başı olarak belirlenmiştir.
06.07.2004 tarihinde yürürlüğe giren 5198 sayılı Kanun ile bu konuda yeniden bir düzenleme yapılarak 506 sayılı Kanunun 80. maddesinin beşinci fıkrasında değişiklik yapılıp, Kurumun süresi içinde ödenmeyen prim ve diğer alacaklarının tahsilinde 6183 sayılı Kanunun 51. maddesiyle birlikte 102. maddesinin de uygulanmayacağı hükme bağlanarak 3917 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki duruma dönülmüştür.

Sosyal güvenlik, niteliği gereği kamu hukuku alanına girmekte olup, hayatın çeşitli sosyal riskleri karşısında topluma, insan onuruna yaraşır asgari yaşam düzeyi sağlamayı amaçladığından, ücretler ile sigortalıların ve ölümleri durumunda hak sahiplerinin sosyal sigorta haklarının dokunulmaz olması sağlanarak, ücret ve sosyal sigorta yardımlarının olanaklı olduğu ölçüde, anılan kişilerin ellerine geçmesi ve kendileri ile geçimini sağlamak zorunda olduklarının gereksinimlerini sağlamaları için kanun koyucu tarafından bazı hükümleri dışında 2008 yılı Ekim ayı başında yürürlüğe sokulan 5510 sayılı Kanunun; Devir, temlik, haciz ve Kurum alacaklarında zamanaşımı başlığını taşıyan 93. maddesinin 2. fıkrasıyla, " Kurumun prim ve diğer alacakları ödeme süresinin dolduğu tarihi takip eden takvim yılı başından başlayarak on yıllık zamanaşımına tabidir. Kurumun prim ve diğer alacakları; mahkeme kararı sonucunda doğmuş ise mahkeme kararının kesinleşme tarihinden, Kurumun denetim ve kontrolle görevli memurlarınca yapılan tespitlerden doğmuş ise rapor tarihinden, kamu idarelerinin denetim elemanlarınca kendi mevzuatı gereğince yapacakları soruşturma, denetim ve incelemelerden doğmuş ise bu soruşturma, denetim ve inceleme sonuçlarının Kuruma intikal ettiği tarihten veya bankalar, döner sermayeli kuruluşlar, kamu idareleri ile kanunla kurulmuş kurum ve kuruluşlardan alınan bilgi ve belgelerden doğmuş ise bilgi ve belgenin Kuruma intikal ettiği tarihten itibaren, zamanaşımı on yıl olarak uygulanır..." düzenlemesi getirilmiştir.

Bu kapsamda uyuşmazlığın çözümü, kanunların zaman bakımından uygulanmasına ilişkin kuralların incelenmesini zorunlu kılmaktadır. Kanunlar, metinlerinde belirtilen tarihte yürürlüğe girer ve buna bağlı olarak hukuksal sonuçlarını yürürlüğe girdiği tarihten sonrası için doğurmaya başlar. Kanunların yürürlüğe girmelerinden önceki olayları etkileyip etkilemeyecekleri, yani, geçmişe etkili olup olmadıkları ile ilgili mevzuatımızda genel bir hüküm yoktur.
Ancak, “toplum barışının temel dayanağı olan hukuka ve özellikle kanunlara karşı güveni sağlamak ve hatta kanun koyucunun keyfi hareketlerine engel olmak için, öğretide kanunların geriye yürümemesi esası kabul edilmiştir. Buna göre, gerek Özel Hukuk ve gerekse Kamu Hukuku alanında, kural olarak her Kanun, ancak yürürlüğe girdiği tarihten sonraki zamanda meydana gelen olaylara ve ilişkilere uygulanır; o tarihten önceki zamana rastlayan olaylara ve ilişkilere uygulanmaz. Hukuk güvenliği bunu gerektirir. ( Prof. Dr. Necip Bilge, Hukuk Başlangıcı, 14. Bası, Turhan Kitabevi, Ankara, 2000, sh: 193-194; Prof. Dr. A. Şeref Gözübüyük, Hukuka Giriş ve Hukukun Temel Kavramları, 18.Bası, Turhan Kitabevi, Ankara 2003, sh: 73 ).”

Hukuk devletinin hukuki güvenlik ilkesi, herkesin bağlı olacağı hukuk kurallarını önceden bilmesi, tutum ve davranışlarını buna göre güvenle düzenleyebilmesi anlamına gelir. Kişilerin davranışlarını düzenleyen kurallar onlara güvenlik sağlamalıdır. Bu güvenliğin sağlanabilmesi, her şeyden önce, devletin kendi koyduğu hukuk kurallarına kendisinin de uymasına bağlıdır. “Kanunları uygulama durumunda bulunanların da, başta mahkemeler olmak üzere, onları geriye yürür sonuçlar doğuracak yolda yorumlamamakla yükümlüdür.
( Yargıtay HGK; 09.03.1988 tarih ve 1987/2-860 E. 1988/232 K; 13.10.2004 tarih ve 2004/10-528 E. 2004/533 K; 06.04.2005 tarih ve 2005/10-183 E. 2005/241 K; 14.03.2007 tarih ve 2007/3-121 E. 2007/128 K. sayılı kararları )”

Kanunların geriye yürümemesi kuralının istisnaları arasında; kazanılmış hakları ihlal etmemek kaydıyla kanunun yargılama hukukunu düzenlemesi, kamu düzeni ve genel ahlaka ilişkin olması ve beklenen ( ileride kazanılacağı umulan ) haklar bulunmaktadır. Tamamlanmış hukuki durumları yeni kanun veya düzenleyici kuralın etkilememesi ve onlar üzerinde hukuki sonuç doğurmaması ise, kazanılmış hakları saklı tutma amacı gütmektedir.

SONUÇ : Anılan istisnalardan olmayan 5510 sayılı Kanunun 93. maddesinin 2. fıkrasının geriye yürüyeceğine ilişkin bir düzenlemede yoktur. Ancak, davalı Kurumun, davacıdan tahsil için icra takibi yürüttüğü 1994 yılı 9. ay ile 2002 yılı 2. aylar arası prim ve işsizlik sigorta primi alacağının doğduğu mahkeme kararının Yargıtay onamasıyla kesinleştiği 02.04.2009 tarihinde yürürlükte olduğundan anılan düzenlemenin uygulanması gerekip, buna göre, başladığı 02.04.2009 tarihinden ödeme emrinin davacıya tebliğ edildiği 15.03.2010 tarihi itibariyle davaya konu Kurum alacaklarına ilişkin olarak 10 yıllık zamanaşımının geçmediğinin belirgin olmasına ve hüküm gerekçesinde davaya konu Kurum alacağının ihtirazi kayıtla ödendiği belirtilmiş olmasına karşın, buna ilişkin ödeme makbuzu dosyada bulunmadığından, davacı borcunu ödemiş ise, bunun hükmün infazında gözetilmesinin mümkün olmasına göre, yerinde görülmeyen bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun olan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı temyiz harcının davacıdan alınmasına, 11.04.2011 gününde oybirliğiyle karar verildi.