|
Alıntı: |
|
|
|
|
Yazan av.ankarahukuk |
|
|
|
|
|
|
|
Bu noktada kesinlikle hem fikiriz üstadım.
Bu arada iş kazası sebebiyle tazminat davası sonucu talep edilecek miktarda anlatımınızda görüleceği üzere hesaplanabilir bi sonuçtur.
Şimdi eğri oturalım doğru konuşalım. Kısmi dava açıldığında dört gözle bilirkişi raporu beklenir. Rapor ilahlaştırılır. Hakim hiç bir zahmete girişmeksizin rapor sonucuna göre karar verir. Hatta bu konuda bilirkişiler hakimlerin kolay karar verebilmesi için öyle raporlar yazarlar ki sanırsın mahkeme ilamı. Esasında karar verilip bir süre beklendiğinde söz konusu rapor olmuş mu sana mahkeme ilamı. Özellikle iş davalarında işveren vekili davanın tümden kabulüne hazırdır çaresiz. Nitekim talep rapora göre ıslah edilmiştir. Bundan davanın tümden kabulüne imkan vermemek istemektedir KANUN KOYUCU. Eee ne de olsa işvereni de düşünür bu kanun biraz da o kazansın ister. Ya talep raporun altında kalacaktır ya da raporun çok üstünde kalacaktır. Yani her halde işveren ve vekili düşünülmüştür. Sanırım işçi lehine düzenlemeden sıkılmış olacak ki kanun koyucu biraz da aleyhe çalışayım demiştir. Benden demesi işçi alacakları istenirse belirlenebilir alacaklarlardır. Çünkü mantık başkadır. Asıl amaç onu hesaplatmak değildir. Ya talebin altında talep almaktır ya da talebin üstünde talep alarak davayı kısmen reddetmektir amaç. Aman dikkat diyeyim!!!
Bir de şöyle düşünelim: kısmi açılan davanın sonradan ıslah edilmesinin ne gibi sakıncası vardı? Yargılamayı mı yavaşlatıyordu? Adaleti mi sağlamıyordu? Ya da şöyle soralım belirli alacak davası olunca ne olacak? Yargılama mı hızlanacak ya da adalet mi tecelli edecek. Geçelim arkadaşlar belirlenebilir olup olmamasını olayın özüne bakalım. Söz konusu madde oldukça sakıncalı ve hak arama özgürlüğüne aykırıdır hele de taleple bağlılık ilkesi düşünüldüğünde!!! Saygılarımla...
|
|
|
|
|
|
Üstad bütün davalarda alacaklar hesaplanabilir ve bu anlamda teorik olarak alacak belirlidir. İşçilik alacakları yada iş kazası sonucu oluşan zarar ve tazminatta hesaplanabilir. Bu konuda hem fikiriz.
Bir uyuşmazlıkta 107. Madde de düzenlenen belirsiz alacak davasının uygulanıp uygulanmayacağına karar verirken asıl ölçüt belirlenebilirlik değil,davanın henüz başında davacıdan bunun beklenebilir olup olmadığıdır.Kanaatimce asıl mihenk taşı BEKLENEBİLİRLİK unsurudur.
Kanunun metni;
|
Alıntı: |
|
|
|
|
|
|
|
|
Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden BEKLENEMEYECEĞİ…hallerde,alacaklı …belirsiz alacak davası açabilir. |
|
|
|
|
|
şeklindedir.
Görüldüğü üzere kanunun metninde, "kesin olarak belirlenmesinin mümkün olmaması halinde" demiyor, "kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenememesi halinde" diyor.Bunun bir anlamı olmalı.
Peki beklenip beklenemeyeceği yönündeki değerlendirmeyi neleri kıstas olarak yapacağız, buradaki ölçümüz ne olacak. Bir işçi alacağı uyuşmazlığı önüne gelen hâkim talep edilen alacaklar belirlenebilir bunun belirlenmesi de davacı işçiden beklenebilir, dolayısıyla davanın belirsiz alacak davası olarak açılması mümkün değildir diyebilir. Bunun tam terside mümkündür.
Belirsiz alacak davası bundan önceki usul kanunumuzda ve uygulamada yer almayan bir dava çeşidi. Düşünceme göre bu dava eski kanunda açıkça düzenlenmediği halde uygulamada ihtiyaçların dayatmasıyla usul hukukunda yer edinen eski kısmi davanın, defolarından arındırılmış daha kullanışlı bir versiyonu.
Avrupa da öteden beri uygulanan böyle bir dava çeşidinin kanun koyucu tarafından ihdas edilmesinin gayesi hak arama özgürlüğünü genişletmek, adalete hızlı ve doğru bir şekilde en az giderle ulaşılabilmenin yolunu açmaktır.
Hâkim önüne gelen uyuşmazlıkta, davanın henüz başında alacak miktarının tam ve kesin olarak belirlenmesinin davacıdan BEKLENİLMESİNİN somut olayda hak arama özgürlüğüne uygun düşüp düşmediğine karar vermelidir.
Örneğin Büyükdere Caddesinde, işyeri kayıtlarının düzenli tutulduğu, ücretlerin bordroya bağlandığı bir plazada çalışan beyaz yakalı bir işçi Aralık ayına ait maaşını alamadığını iddia ederek maaş alacağı için 100 liralık belirsiz alacak davası açtığında, dava dilekçesi önüne gelen iş hâkimi dava açılırken ancak miktarının tam ve kesin olarak belirlenmesinin davacıdan BEKLENEBİLECEĞİNİ, bunu beklemenin davacının hak arama özgürlüğünü kısıtlamayacağını gerekçe göstererek, davayı belirli alacak davası olarak görmelidir.(Bu noktada davacıya çıkarılacak ihtarda dava her ne kadar belirsiz alacak davası olarak açılmış ise de, usul kuralları gereği belirli alacak davası olarak görülüp karar bağlanacağından bahisle alacak miktarını belirleyerek beyan etmesi davacıdan istenmelidir diye düşünüyorum)
Ancak iş davasını, işyeri kayıtlarının düzenli tutulmadığı, ücretlerin asgari ücret üzerinden gösterildiği, bir sanayi stiesinde 15 yıldır çalışan bir işçi kıdem, ihbar ve fazla çalışma ücretlerini talep ederek açmış ise böyle bir durumda işçiden davasını belirli alacak davası olarak açmasının BEKLENEMEYECEĞİNİ düşünüyorum.
Teknik olarak talep edilen 15 yıllık kıdem ihbar ve hatta fazla çalışma ücretlerinin hesaplanabilir, belirlenebilir olduğunu hepimiz kabul ediyoruz. Bu dava için tek ölçüt bu olacak ise bu dava hiç açılamaz. Ancak burada önemli olan bunları dava başında tam ve kesin olarak belirlemesinin davacıdan beklenip beklenemeyeceği.
İkinci örnekte çifte kayıt tutulduğundan mahkemece ücretin gerçek ücret üzerinden mi yoksa kayıtlarda belirtilen asgari ücret üzerinden mi kabul edileceği işin başında belli değil, delillerin dosyaya girmesi en azından emsal ücret araştırması gibi incelemelerden sonra olay netleşecek. Ücretin ve eklentilerinin belirlenmesi ve netleşmesi kıdem ve ihbar alacağını büyük ölçüde belirleyecek ana unsurlar. Yine geriye dönük yıllarca süren fazla çalışma ücretlerinde, davacının tanık bulup bulamaması, tanıkların duruşmada hangi yönde beyanda bulunacakları büyük ölçüde alacağın miktarını belirleyecek.
İkinci örnekte yargılamaya getirilecek vakıaların ve delillerin seyrine göre işçi 10.000.TL üzerinden de, 50.000.TL üzerinden de davayı kazanabilir. Yargılama giderlerinin ve karşı vekâlet ücretinin kabul ret oranına göre belirlendiği bu tür davalarda işçi ret edilebilecek muhtemel 40 bin lira üzerinden oldukça yüklü masraflara mahkûm edilmek tehlikesiyle karşı karşıyadır. Bu işçiye belirsiz alacak davası açma imkânı tanımamak, işçinin tereddüt etmesine, giderek işçinin hak arama özgürlüğünün sınırlanmasına sebep olabilir.
Sonuç olarak yeni usul kanunumuzla getirilen yeni bir enstrüman olan belirsiz alacak davasının uygulamasının mümkün olduğu kadar geniş tutulması gerektiğini düşünüyorum.
Belirsiz alacak davasının davanın karşı tarafındaki davalı için pek tercih edilir bir dava olmadığının farkındayım. Ancak hak arama ve adalete ulaşma uğraşısının esas oğlanı davalı değil davacıdır. Bu davanın davalı aleyhindeki dezavantajları göz ardı edilebilir şeyler bence. Hak arama özgürlüğü ve etkin hukuki korumanın sağlanabilmesi, adalete en doğru, hızlı ve ucuz bir şekilde ulaşılabilmesi için belirsiz alacak davalarının antika bir şeymiş gibi bir köşede bırakılmaması,uygulama alanının genişletilmesi gerektiğini düşünüyorum.
herkese,mutluluk ve huzurlarının arttığı ve belirginleştiği bir sene dilerim