Mesajı Okuyun
Old 19-12-2011, 12:50   #12
Av. İbrahim YİĞİT

 
Varsayılan

Üstadlar, eklediğiniz kararlar soruya uygun değildir. Sanırım soru cevabına en uygun ve en yakın tarihli karar aşağıdakidir. A'nın iyiniyeti korunur. Kolaylıklar dilerim.


T.C.
YARGITAY
1. HUKUK DAİRESİ
E. 2008/11042
K. 2009/1204
T. 2.2.2009
DAVA : Taraflar arasında görülen davada;

Davacı, çekişme konusu 2 parsel sayılı taşınmazın 5 no'lu bağımsız bölümünün maliki iken, emlakçi olan davalı Fahrettin'e satılması talimatını verdiğini, bir süre sonra taşınmaza alıcı çıktığı, kredi işlemlerinin başlatılacağı bildirilerek, nüfus cüzdanının fotokopisini anılan kişi tarafından istenilmesi üzerine verdiğini, ancak bir süre sonra nüfus cüzdanındaki bilgilerin kullanılarak sahte nüfus cüzdanı düzenlenmek suretiyle vekaletname verilip, davalı Hüseyin'in vekil kılınarak, taşınmazının önce davalı Ali'ye, onun tarafından da davalı Mehmet'e satıldığını, işlemlerin sahtecilik nedeniyle geçersiz olduğunu ileri sürerek, tapu iptal ve tescil, olmazsa taşınmazın bedelini ve olaydan duyduğu üzüntüden dolayı manevi tazminat isteğinde bulunmuştur.

Davalılar, davanın reddi gerektiğini savunmuşlardır.

Mahkemece, tapu iptal, tescil isteğinin kabulüne, manevi tazminat isteğinin reddine ilişkin olarak verilen kararın, Dairece; " kısa kararda yer almadığı halde, gerekçeli kararda manevi tazminat talebinin reddine şeklinde kısa karara çelişkili olarak gerekçeli karar yazılması doğru değildir." gerekçesiyle bozulması üzerine, bozmaya uyularak tapu iptal tescil isteğinin kabulüne, davalı Mehmet Tarkan Kesen dışındaki davalılar yönünden manevi tazminat isteminin kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Karar, davalı Mehmet Tarkan Kesen vekili ile diğer davalılar vekilince süresinde temyiz edilmiş olmakla, Tetkik Hakimi Celal Çelik'in raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.

KARAR : Dava, sahtecilik hukuksal nedeniyle yolsuz tescile dayalı tapu iptali ve tescil, olmazsa maddi ve manevi tazminat isteğine ilişkindir.

Mahkemece, tapu iptal ve tescil isteğinin kabulüne, Mehmet Tarkan Kesen dışındaki diğer davalılar yönünden manevi tazminat isteğinin kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Dosya içeriği ve toplanan delillerden; kayden davacıya ait çekişme konusu taşınmazın davalı Fahrettin'in katılımıyla davalı Hüseyin adına düzenlenen sahte vekaletnameyle davalı Ali'ye, O'nun tarafından da davalı Mehmet Tarkan Kesen'e intikal ettirildiği anlaşılmaktadır.

Gerçekten de; sahte nüfus kaydı ile düzenlenen ve elde edilen vekaletnamenin kullanılmak suretiyle davacıya ait taşınmazın sicil kaydını davalı Ali'ye, O'nun da diğer davalı Mehmet Tarkan'a temlik ettiği kayden sabittir.

Hemen belirtilmelidir ki, davalılardan Ali'nin edinmesinin dayanağını oluşturan belgenin sahte olması nedeniyle yolsuz tescil niteliğinde bulunduğu tartışmasızdır.

O halde, 27.12.1939 tarih ve 11/60 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca ilk el konumundaki davalı Ali'nin iyi veya kötü niyetli olmasının araştırılmasına gerek bulunmadığı gibi iyiniyetli olsa bile, sicilin illetini teşkil eden işlemlerin sahte olması sebebiyle edinmesinin hukuken korunmasına olanak yoktur. Oysa, somut olayda, Ali'nin temlikiyle edinen davalı Mehmet Tarkan ikinci el konumundadır. Bilindiği üzere; tapu sicili prensiplerinden biri tescil diğeri sicilin aleniliği, yani güvenilirliği bir diğeri Hazinenin kusursuz sorumluluğu, sonuncusu ise tescilin geçerli bir hukuk dayanağının bulunması yani illetten mücerret olmamasıdır. Buna göre, her nekadar, ara malik Ali, ilk el olup adına oluşturulan sicil kaydı yolsuz tescile müstenit ise de, ondan edinen ve ikinci el konumundaki Mehmet Tarkan'ın Türk Medeni Kanununun 1023. maddesinde; "Tapu kütüğündeki tescile iyiniyetle dayanarak mülkiyet veya başka ayni hak kazanan üçüncü kişinin bu kazanımı korunur." şeklindeki öngörülen düzenlemede yer alan koşulların lehinde gerçekleşmesi halinde edindiği sicil kaydının korunmasının gerekeceği kuşkusuzdur. Nevarki, mahkemece sicil intikalinin sahte işlem ve belgelere dayanması karşısında ondan sonraki edinenler yönünden Türk Medeni Kanununun 1023. maddesinin uygulama yerinin bulunmadığı kabul edilerek, 2.el olan davalı Mehmet Tarkan üzerindeki tapunun iptaliyle, davacı adına tesciline karar verilmiştir. Böylesi bir düşünce ve gerekçenin Türk Medeni Kanununun 1023. maddesi hükmünü işlevsiz bırakacağı açıktır. Esasen, tüm öğreti ve yargısal kararlarda da, yolsuz tescille oluşan sicil kaydından edinen ikinci ve sonraki eller bakımından 1023. maddesinin koşullarının araştırılması gerekeceği kuralı sapma göstermeksizin kabul edilmiş ve benimsenmiştir.

Öyleyse, mahkemece tapu iptali ve tescili isteği yönünden davanın kabulüne gerekçe yapılan görüş ve düşüncenin yasal olduğu söylenemez.

Buna göre, mahkemece ikinci el konumundaki Mehmet Tarkan'la ilgili olarak Türk Medeni

Kanununun 1023. maddesi hükmü gereğince toplanan deliller çerçevesinde durumunun değerlendirilerek, hasıl olacak kanaate göre bir karar verilmesi gerekirken, yasal olmayan gerekçelerle tapu iptali ve tescil isteğinin kabulü yönünde yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir. Öte yandan, bozma nedenine göre, mahkemece değerlendirilme ve irdelemesi yapılmayan hususlarda Dairenin kendisini yerel mahkemenin yerine koyarak gerekli değerlendirmeyi re'sen yapıp netice oluşturacak şekilde görüş ortaya koymasına yasal açıdan imkanın varlığı kabul edilemez. Ne zaman ki, yerel mahkeme bu konuda değerlendirme yapıp bunu hükmüne esas alacak, işte o zaman kararın temyizi üzerine Dairece yerindelik incelemesine konu teşkil edebilecektir.

Diğer taraftan, Daire bozma kararından önceki yerel mahkemenin kararında tazminat isteklerinin reddine karar verilmiş, karar sadece davalılar tarafından temyiz edilmekle, temyiz etmeyen davacı yönünden tazminatın reddi konusundaki hüküm kesinleştiği halde, mahkemece davalılar yararına gerçekleşen usuli müktesep hakkın ve buna ilişkin kesin hükmün hukuki neticelerini bertaraf edecek şekilde bozmadan sonraki kararda tazminata da hükmedilmesinin doğru olduğu söylenemez.

SONUÇ : Hal böyle olunca; davalıların temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 02.02.2009 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

-KARŞI OY YAZISI-

Dava sahte vekalete dayalı tapu iptal ve tescil istemlidir. Davacı Gülten kendi adına sahte olarak düzenlenen bir vekaletname ile niza konusu taşınmazın davalı Fahrettin tarafından düzenlenen sahte vekalet ile vekil tayin edilen Hüseyin tarafından davalı Aliye satıldığını, bu kişinin de davalı Mehmet Tarkana sattığını belirterek eldeki tapu iptal tescil ve manevi tazminat davasını açmıştır. Mahkemece yapılan inceleme sonunda son malik Mehmet Tarkanın sahte vekaletnamenin düzenlenmesi olayına karışmadığı, aksine bu kişinin yapılan eylemlerden maddi ve manevi olarak zarar gördüğü ve iyi niyetli olduğu, haksız fiil içerisinde yer aldığı yönünde mahkemede bir kanaat oluşmadığı ve bu yönde bir delil de bulunmadığı belirlenmiştir. Mahkemenin bu belirlemesi sahtecilik olayının işleyişi yönünden olup Mehmet Tarkanın sahtecilik işlemine karışmadığı ve bu işlemden haberinin de bulunmadığı hususundadır. Mahkemenin kabulünde olan bu husus aynı zamanda davacının da kabulündedir. Davacı her ne kadar bu davalının da sahte vekaletname düzenlenmesi olayının içerisinde olduğunu ve bilerek taşınmazı devraldığını iddia etmiş ise de mahkemenin adı geçen kişinin iyi niyetli olduğu biçimindeki değerlendirmeye karşı çıkmamış ve kararı bu yönden temyiz etmemiştir. Artık olayın oluş biçimi bakımından mahkemenin bu kararı taraflar arasında kesin hüküm oluşturmuştur

Ancak, mahkeme son kayıt maliki olan Mehmet Tarkanın mahkemece de saptanan iyi niyetinin tapu iptal ve tescil davasında öneminin bulunmadığını, sahte vekaletle yapılan tapudaki devir işleminin ne olursa olsun iptal edilmesi gerektiğini gerekçe yaparak davalı adına olan tapunun iptali ile davacı adına tesciline karar vermiştir. Ancak bu gerekçe yargısal uygulamalara uygun değildir. Bilindiği gibi, sahte işlemde ilk el durumunda olan kişi bakımından iyi niyet söz konusu değilse de daha sonraki el değiştirmelerde alan kişi T.M.Y. 1023. madde koruyuculuğu altındadır. Kötü niyeti ispatlanamadığı taktirde tapudaki devir bu kişi yönünden geçerli olacaktır.

Mahkeme, yukarıda da belirtildiği gibi son malik Mehmet Tarkanın iyi niyetli olduğunu kabul etmiş, bu nedenle manevi tazminat istemini ret etmiş, ancak yanlış değerlendirme ile ve tapu iptal tescil davasında iyi niyetin dikkate alınamayacağını belirterek davayı kabul etmiştir. Oysa son malikin iyi niyetli olduğu, haksız fiilin içerisinde bulunmadığı hem mahkemenin hem de bu yönde oluşan mahkeme kararını temyiz etmeyen davacının kabulündedir. Mahkeme davacının iyi niyetini irdelerken talebin bir kısmına göre değil olayın tüm işleyişine göre değerlendirmesini yapmıştır. Bu nedenle artık son malik Mehmet Tarkanın iyi niyetli olup olmadığı, T.M.Y, 1023. maddesinden yararlanıp yararlanamayacağı hususunun inceleme konusu yapılması mümkün değildir ve bu nedenle bu kişi yönünden tapu iptal ve tescil davasının reddi hususunda kesin bozma yapılması gerekmektedir. Taraflar yönünden kesinleşen bir olgunun mahkemece yeniden incelenmesi de mümkün değildir. Aynı sebepten kaynaklanan iki ayrı talepte( olayımızda tapu iptal-tescil ve manevi tazminat) davalının bir istek yönünden iyi niyetli (manevi tazminat), diğer istek yönünden( tapu iptal-tescil) kötü niyetli olduğunun kabulü de zaten mümkün değildir. Mahkemece Yüksek Dairenin çoğunluk görüşü kabul edilip son malikin tapu iptal ve tescil yönünden mahkemece kesinleşmiş mahkeme kararı dikkate alınmaksızın yeniden iyiniyetli olup olmadığı hususunda inceleme yapılıp kötü niyetli olduğu saptandığında mahkeme son malikin iyi niyetli olmaması, sahteciliğin içinde olduğu gerekçesi ile davayı kabul edeciktir. Bu durumda her iki istemin dayanağını teşkil eden aynı olaya iki ayrı hukuki sonuç bağlanacak, tapu iptalde davalı son malik kötü niyetli olduğundan dava kabul edilecek, aynı kişi hakkında bu defa manevi tazminat isteği ise sahteciliğe karışmadığından ret edilecektir. Böyle ikili sonucun hukuki dayanağının bulunduğunu söylemek mümkün değildir. Davaya dayanak yapılan olayda kişi ya iyi niyetlidir, ya da kötü niyetlidir, hem iyi niyetli hem kötü niyetli olması mümkün değildir.

Bu nedenle son malik davalı Mehmet Tarkanın iyi niyetinin yeniden araştırılması gerektiği yolundaki Daire Sayın çoğunluğunun görüşüne katılamıyorum. Davalının, kesinleşmiş mahkeme kararı ile iyi niyetli olduğu kabul edildiğinden sahteciliğe dayanan tapu iptal ve tescil davasının inceleme yapılmaksızın kesin olarak reddi gerektiği düşüncesindeyim.