|
|
|
|
Sayın meslektaşlarım.
Avukatlık ücret sözleşmesi ile ilgili Yargıtay HGK'nun 15.03.1995 T. 13/849-183 ve 13. H.D.'nin 21.05.1996 T. 3964-4646 sayılı kararlarına acil ihtiyacım var. İlgilenen meslektaşlarıma şimdiden teşekkür ediyorum.
|
|
 |
|
 |
|
T.C. YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
Esas: 1994/13-849
Karar: 1995/183
Karar Tarihi: 15.03.1995
İTİRAZIN İPTALİ DAVASI - TARAFLARIN DÜZENLEDİĞİ SÖZLEŞMEDE AVUKATLIK ÜCRETİ TAHSİL ŞARTINA BAĞLANDIĞINDAN SÖZLEŞME HÜKMÜNÜN GEÇERSİZ OLDUĞU - AVUKATLIK ASGARİ ÜCRET TARİFESİNE GÖRE VEKALET ÜCRETİNİN TAKDİRİ GEREĞİ
ÖZET: Taraflar arasındaki düzenlenmiş olan, 26.8.1991 tarihli sözleşmede avukatlık ücreti tahsil şartına bağlandığı için geçersizdir. Bu nedenle avukatlık ücretinin o tarihte yürürlükte bulunan avukatlık asgari ücret tarifesi uyarınca takdiri gerekir.
(1136 S. K. m. 163, 164)
Dava: Taraflar arasındaki <itirazın iptali> davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Bursa Asliye 1. Hukuk Mahkemesi’nce davanın kabulüne dair verilen 14.9.1993 gün ve 1993/139-627 sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine; Yargıtay 13. Hukuk Dairesi’nin 7.2.1994 gün ve 1993/9929-1994/1071 sayılı kararı; (... Taraflar arasındaki düzenlenmiş olan, 26.8.1991 tarihli sözleşmede avukatlık ücreti tahsil şartına bağlandığı için geçersizdir. Bu nedenle avukatlık ücretinin o tarihte yürürlükte bulunan avukatlık asgari ücret tarifesi uyarınca takdiri gerekir. Mahkemece, 26.8.1991 günlü sözleşme geçerli kabul edilerek hüküm kurulması doğru değildir...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Karar: Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere ve özellikle 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun 163. maddesinin ikinci fıkrasında avukatlık ücretinin, avukatla iş sahibi arasında serbestçe kararlaştırılabileceği hükme bağlandıktan sonra, aynı Kanunun 164. maddesinin birinci fıkrasında, ücret sözleşmesinin kural olarak belli bir miktarı kapsaması gerektiği belirtilmiştir. Bu hükümlere göre, avukatlık ücreti, maktu bir miktarı göstermek üzere serbestçe kararlaştırılabilecektir. Bu durumda, dava olunan veya hüküm altına alınan şeyin değeri ile avukatlık ücreti arasında herhangi bir bağlantı kurulmamaktadır. Bu koşullar altında avukatlık ücreti belli bir miktarı kapsamak üzere serbestçe kararlaştırılabilir. Bu yönden Avukatlık Kanunu’nda özel bir sınırlandırma getirilmemiştir. Böyle bir sözleşmenin ancak genel hükümlere göre geçersizliği ileri sürülebilir veya iptali istenebilir.
Avukatlık Kanunu’nun 164. maddesinin ikinci fıkrasında yukarıda serbesti kuralına, bazı koşullar altında bir istisna getirilmiştir. Buna göre, hasılı davaya iştirak niteliğinde olmamak, davada gösterilen başarıya göre değişmek ve yüzde yirmi beşi aşmamak üzere dava olunan veya hükmolunacak şeyin değerinin belli bir yüzdesi avukatlık ücreti olarak, kararlaştırılabilecektir. Burada, avukatlık ücreti ile, dava olunan veya hüküm altına alınacak şeyin değeri arasında bağlantı kurulduğundan, Yasa koyucu, maktu avukatlık ücretinde olduğu gibi serbesti ilkesini benimsememiş, tarafların iradesine üç yönden sınırlandırma getirmiştir. Kamu düzeni ile ilgili olan bu sınırlandırmalara uyulmadığı takdirde, avukatlık ücret sözleşmesi geçersiz olacak ve bunun yerine Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi hükümleri uygulanacaktır.
Dava konusu olayda, taraflar arasında düzenlenen 26.8.1991 tarihli avukatlık ücret sözleşmesinde işin konusu gösterildikten sonra <alınacak toplam ücret tahsilatın % 17’sini geçemeyecektir> denilmiştir. Bu durumda Özel Daire bozma kararında işaret edildiği üzere iddiaya dayanak yapılan taraflar arasında düzenlenmiş 26.8.1991 tarihli sözleşmede avukatlık ücreti açıkça tahsil şartına bağlandığı cihetle geçersizdir. Hal böyle olunca Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken önceki kararda direnilmesi doğru değildir. O halde usul ve yasaya uygun bulunmayan direnme kararı bozulmalıdır.
Sonuç: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda açıklanan ve Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 15.03.1995 tarihinde BOZULMASINA, oybirliği ile karar verildi. (¤¤)
Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programı