Meslektaşım;
1- Ceza sorumluluğu bakımından; sorunuzda aynı yerde benzer sahteciliklerin yapıldığını ve bunun Savcılığa yansıdığından bahsetmişsiniz. Bu konuda derdest soruşturma veya dava mevcutsa buraya müdahil olmayı denemeniz daha kolay olur. Devam etmiyorsa dahi bir dava açılmışsa buradaki sanıklar muhtemel sizin olayınızın da failleri olacaktır. Her durumda söz konusu soruşturmanın sonuçlarına bakmanız yararınıza olacaktır. Hiçbir ciddi soruşturma açılmamışsa dahi sizin sahtecilik ve dolandırıcılık için suç duyurusunda bulunmanız açacağınız davaya yardımcı olacaktır.
2- Hukuksal bakımdan ise tapu iptal davası 3. kişi tapu malikinin iyi niyetli olmadığını kanıtlayabilmenize bağlıdır. Bu hususta arsa üzerine bina yapılması iyi niyet bakımından az da olsa aleyhinize kanaat yaratacaktır.
Sizin için daha doğru yol tapu sicilinin uygun tutulması sebebiyle devletin sorumluluğuna gitmeniz olacaktır. Burada aşağıda yer alan kararlar uyarınca devlet sahte belgelerle yapılan tapu işlemleri nedeniyle sorumluluk altındadır. Meğer ki tapuda yapılan işlemle zarar arasında illiyet bağı kesilmiş olsun.
T.C.
 YARGITAY
 HUKUK GENEL KURULU
 E. 2007/4-422
 K. 2007/536
 T. 11.7.2007
  TAZMİNAT DAVASI ( Tapuda Sahte Vekaletnameye Dayalı Satış - Tapu  Sicil Müdürlüğü Görevlilerinin Kusurlu Olup Olmadığının Araştırılmasına  ya da kusurun Varlığının İspatına Gerek Olmadığı Gibi Esasen Devletin  Sorumluluğu İçin Bu Kusurun Varlığı da Şart Olmadığı )
  TAPUDA SAHTE VEKALETNAMEYE DAYALI SATIŞ ( Tapu Sicil Müdürlüğü  Görevlilerinin Kusurlu Olup Olmadığının Araştırılmasına ya da kusurun  Varlığının İspatına Gerek Olmadığı Gibi Esasen Devletin Sorumluluğu İçin  Bu Kusurun Varlığı da Şart Olmadığı )
  TAPU SİCİL MÜDÜRLÜĞÜ GÖREVLİLERİNİN KUSURU ( Olup Olmadığının  Araştırılmasına ya da Kusurun Varlığının İspatına Gerek Olmadığı Gibi  Esasen Devletin Sorumluluğu İçin Bu Kusurun Varlığı da Şart Olmadığı )
  DEVLETİN SORUMLULUĞUNU GEREKTİREN İLLİYET BAĞI ( Bulunması  Nedeniyle Tapu Sicilinin Tutulmasıyla İlgili İşlemden Doğan Davacı  Zararından Davalı Hazinenin Sorumlu Bulunduğu )
 4721/m.1007
 743/m. 917
 ÖZET : Dava, tapuda sahte vekaletnameye dayalı satış nedeniyle  uğranılan zararın tazmini istemine ilişkindir. Dava, hukuksal  dayanağını kusursuz sorumluluktan almakta ve kusura değil tehlike  prensibine dayanmaktadır. Tapu sicil müdürlüğü görevlilerinin kusurlu  olup olmadığının araştırılmasına yada kusurun varlığının ispatına gerek  olmadığı gibi, esasen devletin sorumluluğu için bu kusurun varlığı da  şart değildir. Tapu sicil müdürlüğünün hukuka aykırı eylem ve işlemleri  ile zarar arasında illiyet bağı bulunduğuna göre bu zarardan devletin  sorumlu olduğunun kabulü gerekir. 
Diğer bir ifadeyle, davacının zararı, tapu dairesinde yapılan  işlemden kaynaklanmakla, olayda, Devletin sorumluluğunu gerektiren  illiyet bağının bulunduğu şüphesizdir. 
Hal böyle olunca; Yerel Mahkemenin, tapu sicilinin tutulmasıyla  ilgili bu işlemden doğan davacı zararından, davalı Hazinenin sorumlu  bulunduğu yönündeki kararı usul ve yasaya uygundur. 
DAVA : Taraflar arasındaki tazminat davasından dolayı  yapılan yargılama sonunda; Elmadağ Asliye Hukuk Mahkemesince davanın  kısmen kabulüne dair verilen 10.02.2005 gün ve 2004/208-2005/9 sayılı  kararın incelenmesi Davalılar Hazine ve Tülay Çiftçioğlu vekilleri  tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 4.Hukuk Dairesinin 
03.04.2006 gün ve 2006/1956-3585 sayılı ilamı ile; 
 ( ... Dava, tapuda sahte vekaletname ile işlem yapılmasından  kaynaklanan zararın tazminine ilişkindir. Yerel mahkemece davalılar  Ergin Çelik mirasçıları ve Yaşar Sargın hakkında karar verilmesine yer  olmadığına, diğer davalılar hakkındaki davanın kısmen kabulüne karar  verilmiş, hüküm davalılardan Maliye Hazinesi ve Tülay Çiftçioğlu  tarafından temyiz edilmiştir. 
Davacı, sahte vekaletname ile kendisine tapuda satılan taşınmazın  gerçek malikin açtığı tapu iptali ve tescil davasını kazanması sonucu  elinden çıktığını, zarara uğradığını belirterek tazminat istemiştir. 
Dosyadaki kanıtlara göre, davalılar Ergin Çelik ve Yılmaz  Timurlenk tapu maliki Recep Kılıç'ın kimlik bilgilerine ulaşarak haricen  sahte bir nüfus cüzdanı düzenlemişler ve davalı Ergin Çelik'in  fotoğrafını yapıştırmışlardır. Bu nüfus cüzdanı ile davalı Tülay  Çiftçioğlu'nun görevli olduğu Urla Noterliği'nde, Ankara İli Elmadağ  İlçesi Hasanoğlan Beldesi 531 Ada, 13 parsel sayılı taşınmazın satışı  hususunda emlakçilik yapan davalı Yaşar Sargın'a düzenleme şeklinde  vekaletnameyi davalı Ergin Çelik vermiştir. Daha sonra davalı Yaşar  Sargın bu vekaletname ile taşınmazı davacıya tapuda satmıştır. Asıl  malik Recep Kılıç durumu öğrenince suç duyurusunda bulunmuş ve tapu  iptali tescil davası açarak taşınmazını geri almıştır. 
Yine dosya içeriğine göre davalılar Yılmaz Timurlenk ve Ergin  Çelik sahtecilik suçundan mahkum olmuşlardır. Vekaletnameyi düzenleyen  noter katibi ise sahtecilik suçundan beraat etmiştir. Davalı noter  hakkında ise Adalet Bakanlığınca koğuşturma izni verilmemiştir. Emniyet  Genel Müdürlüğü Kriminal Polis Laboratuarları Dairesi Başkanlığı'nın  9/8/2001 tarihli ekspertiz raporuna göre vekaletname çıkarılmada  kullanılan sahte nüfus cüzdanı iğfal kabiliyetine haizdir. 
Davalılar Maliye Hazinesi ve Noter Tülay Çiftçioğlu'nun  sorumlulukları Medeni Kanun'un 1007. maddesi ve Noterlik Kanunu'nun 162.  maddesi gereğince kusursuz sorumluluktur. Diğer bir anlatımla zarar  gören bu davalıların kusurunu kanıtlamak zorunda değildir. Bu davalılar  da kusurlarının bulunmadığı savunmasının ötesinde uygun illiyet bağının  kesildiğini kanıtlamalıdırlar. Kusursuz sorumlulukta illiyet bağının  kesilebilmesi için zarar görenin ağır kusurunun olması veya üçüncü bir  kişinin illiyet bağını kesebilecek nitelikte ağır kusurunun olması veya  zararlandırıcı sonucun meydana gelmesinde öngörülmeyen bir halin  bulunması gerekmektedir. Somut olayda iğfal kabiliyeti bulunan nüfus  cüzdanını kullanan üçüncü kişinin bu eylemi ile illiyet bağı  kesilmiştir. 
Şu durumda davalılardan Maliye Hazinesi ve Tülay Çiftçioğlu  hakkındaki davanın reddi gerekirken yerel mahkemece anılan davalıların  da sorumlu tutulmuş olması usul ve yasaya aykırı olup, karar bu nedenle  bozulmalıdır... ), 
Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden  yapılan yargılama sonunda, mahkemece kısmen önceki kararda  direnilmiştir. 
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde  temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra  gereği görüşüldü: 
KARAR : Dava, tapuda sahte vekaletnameye dayalı satış nedeniyle uğranılan zararın tazmini istemine ilişkindir. 
Davacı vekili 13.05.2004 tarihli dava dilekçesinde özetle;  müvekkilinin Elmadağ Hasanoğlan Beldesi Sanayi Mahallesi 531 ada 13  parsel sayılı taşınmazı, taşınmaz maliki Recep Kılıç'ın emlakçi Yaşar  Sargın'a Urla Noterliğinin 30.07.2001 tarih ve 5897 yevmiye sayılı  işlemi ile verdiği vekaletnameye dayanarak Elmadağ Tapu Sicil  Müdürlüğünde yapılan işlemle satın aldığını, daha sonra taşınmaz  satışının sahte nüfus cüzdanına dayanılarak noterde tanzim edilen sahte  vekaletname ile yapıldığının anlaşılması ve taşınmaz malikinin açtığı  davalar sonunda tapu kaydının iptali ve kendisi hakkında da ceza davası  açılması, hiçbir dahli ve kusuru olmadığı halde parasını verip satın  aldığı taşınmazı kaybetmesi nedeniyle maddi ve manevi zarara uğradığını,  ifadeyle, elinden çıkan taşınmazının dava tarihindeki sürüm değeri  kadar maddi tazminat ve ayrıca müvekkilinin ağır cezada yargılanması  nedeniyle 2.000.000.000 TL manevi tazminatının müştereken ve  müteselsilen davalılardan alınarak müvekkiline verilmesini istemiş;  bilirkişilerin raporlarını ibrazından sonra verdiği ıslah dilekçesiyle  de, 263.928 YTL taşınmazın ellerinden çıkması nedeniyle uğramış  oldukları maddi zarar ve 13.141 YTL'de 2001/478 esas sayılı dosyasında  davayı kaybetmeleri nedeniyle ödemek zorunda kaldıkları yargılama gideri  ve ücreti vekalet bedeli olmak üzere toplam 277.069 YTL'nin  davalılardan tahsilini talep ve dava etmiştir. 
Davalı hazine vekili 09.06.2004 tarihli cevap dilekçesinde  özetle; davacının zararının tapu kayıtlarının düzenli tutulmamasından  kaynaklanmadığını, tarafların kendi aralarında yapmış oldukları geçersiz  akitten doğduğunu, MK. 917. ( 1007. ) maddesinin hazinenin ancak tapu  sicilinin usulüne uygun tutulmamasından doğan zararlardan sorumlu  olabileceğini düzenlediğini, somut olayda tapu sicilinde bir usulsüzlük  bulunmadığını, öte yandan satış akit tablosunda satış bedelinin yazılı  olması nedeni ile davacının ancak bu miktarı talep edebileceğini, tapu  sicil memurunun satışa dayanak olan vekaletnameyi ilgili noterliği  arayarak teyid ettiğini, taşınmazı satın alan davacının kendisinin  yeterli ihtimamı göstermediğini, ifadeyle davanın reddini savunmuştur. 
Davalı Noter vekili 14.06.2004 tarihli cevap dilekçesinde özetle;  müvekkili notere ibraz edilen nüfus cüzdanının sahteliği  anlaşılamayacak kadar muntazam tanzim edilmiş bir cüzdan olup,  müvekkilinin nüfus cüzdanında resmi yapıştırılmış olan şahsın vekalet  veren kişi olduğunu anlaması nedeni ile de istemi uyarınca vekaletnameyi  düzenlediğini, olayda kusurunun ve sorumluluğunun bulunmadığını, bu  sebeple davanın müvekkili yönünden reddine karar verilmesi gerektiğini,  ayrıca tapu kaydında taşınmazın satış değerinin gösterilmiş olması  nedeni ile davacının daha fazla bir meblağı talep etmesinin haksız  olduğunu, manevi tazminat talebinin de yasal bir dayanağı bulunmadığını  ifadeyle, davanın reddini savunmuştur. 
Davalı Yılmaz T. usulüne uygun olarak davetiye tebliğine karşın  duruşmaya katılmadığı gibi temsilci yada cevap da göndermemiştir. 
Davalılar Yaşar Sargın ve Ergin Çelik'e dava dilekçesi tebliğ  edilememiş, davacı, öldüğü anlaşılan Ergin Çelik'in mirasçılarına karşı  dava hakkını 16.07.2004 tarihli dilekçe ile; diğer davalı Yaşar Sargın  hakkındaki davasını ise 14.12.2004 tarihli oturumdaki imzalı beyanı ile  atiye bırakmıştır. 
Yerel mahkemece davalılar Ergin Çelik mirasçıları ve Yaşar Sargın  hakkında karar verilmesine yer olmadığına, diğer davalılar hakkındaki  davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, hüküm davalılardan Maliye  Hazinesi ve Tülay Çiftçioğlu tarafından temyiz edilmiştir. 
Özel Daire, temyiz eden her iki davalı yönünden de "üçüncü  kişilerin haksız eyleminin illiyet bağını kestiği, kusursuz sorumluluğu  bulunan davalıların eylemleri ile sonuç arasında illiyet bağı  kesildiğinden sorumlu olmayacakları ve bunlar hakkındaki davanın reddi  gerektiği" gerekçesiyle kararı bozmuştur. 
Mahkemece noter yönünden bozmaya uyulmuş; Hazine yönünden ise önceki kararda direnilmiştir. 
Hükmü, Hazine vekili temyize getirmektedir. 
Somut olayın uyuşmazlığa etkili ayrıntılarının kısaca ortaya konulmasında yarar vardır; 
Davacı Ayla Yıldırım'ın eldeki tazminat davasına konu olan olay  ve işlemler zinciri davalılardan Yılmaz Timurlenk ve arkadaşlarının,  taşınmaz maliki Recep Kılıç'ın nüfus bilgilerine ulaşarak davalı Ergin  Çelik'in resmini taşıyan sahte nüfus cüzdanını düzenlenmeleri ve Recep  Kılıç yerine dublör olarak yine resmi bulunan Ergin Çelik'i kullanmak  suretiyle 20.07.2001 tarihinde Elmadağ Tapu Sicil Müdürlüğüne müracaatla  zayiinden tapu senedi tanzimini istemeleri ve tapu senedini almaları  ile başlamıştır. 
Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü Müfettişliğinin raporu ve eki  belgeler, ceza dosyası kapsamında yer alan beyanlar, ceza dosyası içinde  bulunan 13.08.2001 tarihli 676 sayılı Elmadağ Tapu Sicil Müdürlüğünün  Merkez Karakol Amirliğine muhatap yazısı kapsamından; Yılmaz Timurlenk  ve Ergin Çelik'e yerine geçtiği Recep Kılıç adına 29829-29830 sayılı  bağış makbuzu karşılığında zayiinden tapu verildiği ve işlemi yapan  memurlar hakkında başta yazılı başvuru belgesi düzenlettirmemek olmak  üzere yapılan usulsüz işlemler nedeniyle usuli ve mali mevzuata  aykırılıktan disiplin yönünden uyarma cezası verilmesi istendiği  anlaşılmaktadır. 
Tapu çalışanlarının mevzuata aykırı olduğu belirlenen bu  eylemleri nedeniyle tapu müstenidatını inceleme olanağı bulan, tapu  senedi aslını da bu yolla elde eden sahtecilik-dolandırıcılık eylemleri  de ceza mahkemesi kararı ile kesinleşen Yılmaz Timurlenk ile Ergin  Çelik, diğer davalı emlakçi Yaşar Sargın'ı sahte vekaletname ile malikin  vekili tayin ettirmişler; 531 ada 13 parsel nolu taşınmazın 07.08.2001  tarihinde 1578 yevmiyeli işlemle davacı Ayla Yıldırım'a ve bu davaya  konu olmayan 532 ada 1 parselin de 06.08.2001 tarihinde 1570 yevmiyeli  işlemle yine bu davada taraf olmayan Rasim Kahraman'a tapuda satışını  gerçekleştirmişlerdir. Tapuda resmi senet düzenlenirken bu kez de akit  tablosunun açıklama kısmında taşınmaz malikinin Recep Kılıç olan adı  Recep Demir olarak gösterilmiştir. 
Yine ceza dosyasında bulunan belgelerden, tapu sicili  müstenidatında resmi yer alan Recep Kılıç ile onun yerine geçerek işlem  yaptıran Ergin Çelik'in vekaletname ve nüfus cüzdanı fotokopisindeki  resimlerinin karşılaştırılmasında da, aralarında hiçbir benzerlik  olmadığı görülmektedir. 
Sahte vekaletnameyi düzenleyen noter katibi hakkında ise, resmi  evrakta sahtecilik suçundan, İzmir 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 2004/179  esas sayılı dosyasında ilk celse "kasıt yokluğundan" beraat kararı  verilmiş ve anılan karar Yargıtay incelemesinden geçmeksizin  kesinleşmiştir. Anılan bu eylem nedeni ile Urla Noteri hakkında da,  Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü'nce ve Noterler Birliğince,  gerek disiplin gerek cezai yönden kovuşturma izni verilmesine yer  olmadığına karar verilmiştir. 
Diğer sanıklarla birlikte davalılar Yılmaz Timurlenk, Yaşar  Sargın, Ergin Çelik ve davacı Ayla Yıldırım hakkında "sahte nüfus  cüzdanı tanzimi ile kullanmak, dolandırıcılık ve bu suça iştirak"  suçlarından Ankara 10. Ağır Ceza Mahkemesine kamu davası açılmış ve  yapılan yargılama sonucunda davacı Ayla Yıldırım ile davalı Yaşar  Sargın'ın "atılı suçları işlediklerine ve diğer sanıkların eylemlerine  iştirak ettiklerine ilişkin" delil bulunmadığından bahisle beraatlarına,  davalılar Yılmaz Timurlenk ve Ergin Çelik'in atılı suçlardan  mahkumiyetlerine karar verilmiş; bu karar Yargıtay 6. CD'nin 2003/8756  esas ve 2004/2301 karar sayılı ilamı ile 04.03.2004 tarihinde  onanmıştır. 
Tapu işlemleri sonrası, gerçek malik Recep Kılıç, Elmadağ Asliye  Hukuk Mahkemesinin 2001/478 esas sayılı dosyasında açtığı tapu iptali ve  tescil davası sonunda tapunun iptalini sağlamış; tapu iptali kararında,  davacı Ayla'nın kusurlu işlemi olduğuna ilişkin bir belirleme  yapılmamış; aksine iyiniyetli olduğu vurgulanarak, durum böyle olsa bile  sahte vekaletname nedeniyle işlemin sakatlığı söz konusu olduğundan  yolsuz tescile dayalı kaydın iptali gerektiği, gerekçe olarak  gösterilmiştir. 
Davacı Ayla Yıldırım ile ona satışı gerçekleştiren emlakcı Yaşar  Sargın'ın bu kişilerin eylemine dahil olmadıkları, haklarında verilen bu  yargı kararları ile belirgindir. 
Tapuda resmi şekilde satın aldığı taşınmaz yönünden aleyhine  verilen tapu iptal davasının kesinleşmesi ve taşınmazın eski maliki  adına kaydedilmesi üzerine davacı Ayla Yıldırım; eldeki davayı açmıştır. 
Davacı, eldeki dava ile tapu ve noter memurlarının özensizliği  nedeniyle uğradığı maddi zararının tazminini ayrıca haksız yere sanık  sıfatıyla yargılanması nedeniyle de manevi zararını istemektedir. 
Yapılan yargılama sonucunda gerçek kişiler yönünden verilen  kararlar ile noter hakkındaki red kararı kesinleşmiş, bozma ve direnme  kararlarının kapsamına göre; uyuşmazlık, Hazinenin sorumluluğu  noktasında düğümlenmiştir. 
Davacı, taşınmazı sahte vekaletname ile vekil kılınan emlakçi  vasıtasıyla tapuda yapılan işlemle satın almış; Hazinenin sorumluluğunun  bulunduğu iddiasını ise tüm aşamalarda iki noktaya dayandırmıştır; 
Bunlardan birisi disiplin cezasına da konu olan tapu memurlarınca  zayiinden tapu verilmesi işlemlerinin usulsüzlüğü diğeri ise tapuda  sahte vekaletnameye dayalı satışın gerçekleştirilmesidir. 
Davacının, Hazinenin sorumluluğu yönünden illiyet bağını kesecek  kusurlu yada kasıtlı herhangi bir eylemi belirlenmemiş; aksine iyi  niyetli alıcı olduğu gerek hukuk gerek ceza yargılamasında ortaya  konulmuştur. Kaldı ki, bu husus uyuşmazlık konusu da değildir. 
Diğer yandan dosyaya yansıyan belgelerden davalı gerçek kişilerin  noterlik ve tapu sicil müdürlüklerinde yaptıkları benzer işlem ve  yöntemlerle birçok sahtecilik-dolandırıcılık eylemini  gerçekleştirdikleri anlaşılmaktadır. 
Açıklanan maddi olgu, bozma ilamı ve buna ilişkin direnme  kararının kapsamları itibariyle uyuşmazlık; yasa gereği kusursuz  sorumluluğu bulunan davalı Hazinenin bu sorumluluğunu ortadan kaldıracak  bir olgunun gerçekleşip gerçekleşmediği, bu cümleden olarak; tapu  sicilinde üçüncü kişilerin sahtecilik eylemleri ile birleşen her iki  işlem nedeniyle tapu sicilinin tutulması ile davacı zararı arasında  hazine açısından uygun illiyet bağının bulunup bulunmadığı ve sonuçta  Hazinenin sorumluluğundan söz edilip edilemeyeceği, noktasında  toplanmaktadır. 
İlkin belirtilmelidir ki, davacının davalı hazineye yönelik  tazminat isteminin yasal dayanağı 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun  1007. ( 743 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 917. ) maddesi olup, bu  hükümde devletin tapu sicilinin tutulmasından doğan zararlardan  sorumluluğu düzenlenmiştir. 
Bu sorumluluğun niteliği ve somut olay yönünden  değerlendirilmesine geçilmezden evvel, kusursuz sorumluluğa ilişkin  temel ilkeler ve öğretide yer alan görüşler üzerinde kısaca durulmasında  yarar vardır. 
Sorumluluk hukukunun tarihsel gelişim süreci içerisinde, kusur  sorumluluğundan kusursuz sorumluluğa kadar uzayan bir yol izlenmektedir. 
Kusur sorumluluğunda bir zararı başkasına tazmin ettirmek, ancak  zarar onun kusurlu bir fiilinden doğmuş ise mümkündür ( Tandoğan Haluk,  Türk Mesuliyet Hukuku, 1967, s:89 ). Kusur sorumluluğunda, "kusur"  sorumluluğun öğesidir ( Eren Fikret, Borçlar Hukuku, Genel Hükümler,  C.1, B.6, İstanbul 1998, s:554 ). 
Tazminat yükümlülüğünü kusura dayandırmak, önceleri adalete uygun  ve yeterli görülmekte iken, zarar olasılıklarını çoğaltan büyük  sanayinin gelişmesi, üretim ve taşıt araçlarının makineleşmesi, yeni  enerji kaynaklarının bulunması halkın büyük şehirlerde yoğunlaşması ile  modern hayatta zarar olasılıklarının çoğalması, böylece teknik ilerleme  ve ona bağlı tehlikelerin artması ile birlikte, zarar görenlere etkili  bir koruma sağlamaya elverişsiz ve dolayısıyla adaleti sağlama  bakımından da yetersiz kalmaya başlamıştır. 
Böylece sanayileşme ile birlikte doğan tehlikeler, hukuk alanında  da etkisini doğurmuş ve bir kimsenin kusurlu olmasa dahi kendisinin  verdiği zarar nedeniyle tazmin sorumluluğunu, kısacası kusursuz  sorumluluğu getirmiştir ( Prof.Dr.Haluk Tandoğan, Kusura Dayanmayan  Sözleşme Dışı Sorumluluk Hukuku, 1981 Bası, sh.1-4 ). 
Öğretide kusursuz sorumluluk halleri "olağan sebep  sorumluluğu-tehlike sorumluluğu" olmak üzere ikili ayırıma tabi  tutulduğu gibi ( Eren Fikret, Borçlar Hukuku, Genel Hükümler, C.1, B.3,  1989; Tandoğan Haluk, Kusura Dayanmayan Sözleşme Dışı Sorumluluk,  Ankara, 1981, s:22 ); "hakkaniyet sorumluluğu-nezaret ve ihtimam  gösterme yükümünden doğan sorumluluk-tehlike sorumluğu" şeklinde üçlü  ayırıma gidildiği de görülmektedir (  Tekinay/Akman/Burcuoğlu/Altop/Tekinay Borçlar Hukuku, Genel Hükümler,  B.7, İstanbul 1993, s:498 ). 
Öte yandan, "objektif sorumluluk" üst başlığı altında kusursuz sorumluluk halleri olarak da düzenlemeler bulunmaktadır. 
Tehlike sorumluluğu, "terminolojide" "ağırlaştırılmış sebep  sorumluluğu"; "ağırlaştırılmış objektif sorumluluk" olarak yer alır (  Koçhisarlıoğlu Cengiz, Objektif Sorumluluğun Genel Teorisi, Dicle  Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 1984, s:183 ). Diğer sorumluluk  türlerinden farklı olarak bu türde kurtuluş beyyinesi ( kanıtı )  yasalarda bulunmamaktadır. Ancak, uygun illiyet bağını kesen sebepler  sorumluyu sorumluluktan kurtarır. 
Türk Özel Hukukunda kusura dayanmayan sorumluluk hallerinden birisi de Tapu sicilinin tutulmasından Devletin sorumluluğudur. 
Bu sorumluluğun niteliği ve somut olay yönünden değerlendirilmesine gelince; 
Devletin "tapu sicilinin tutulmasından doğan sorumluluğuna"  ilişkin olarak, kusursuz sorumluluk/ağırlaştırılmış  sebep/ağırlaştırılmış objektif sorumluluk/tehlike sorumluluğuna ilişkin  kurallar uygulanır. 
Taşınmazların tapu siciline kaydedilmesinde ve doğru sicillerin  oluşturulmasında "Devletin sorumluluğu" o kadar önemlidir ki, 743 sayılı  Türk Medeni Kanunu'nun 917, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 1007.  maddelerinde açıkça; 
"Tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan Devlet  sorumludur. Devlet, zararın doğmasında kusuru bulunan görevlilere rücu  eder" 
Hükmüne yer verilerek, bu sorumluluk yasal düzenleme altına alınmıştır. 
Diğer taraftan, devletin tapu sicilini çok düzgün tutması ve  taşınmazların durumunu tespit ve tescil bakımından gerekli  düzenlemelerin yapılarak açık hale getirilmesi konusuna büyük önem  verilmiş, bu sicillerin Devlet memurlarınca tutulmasından ileri gelecek  bütün zararlardan dolayı vatandaşlara karşı Devlet'e fer'i değil, aynen  İsviçre'de olduğu gibi asli sorumluluk yüklenmiştir ( Prof. Dr. Hıfzı  Veldet Velidedeoğlu/Galip Esmer Gayrimenkul Tasarrufları, 1969, s:512  vd.; Prof. Dr. Jale Akipek, Eşya Hukuku, 1972, s:303 ). 
Yasanın bu açık hükmünün kaynak olduğu "Devletin sorumluluğu"ndan  söz edebilmek için, tapu sicilinin tutulmasında sicil görevlisinin  hukuka aykırı bir işleminin ve bununla zararlı sonuç arasında  nedensellik bağının varlığı gerekmekle birlikte, eylemin kusura dayanıp  dayanmamasının bir önemi bulunmamakta; böylece Devletin sorumluluğu  kusursuz sorumluluğun özel bir hali olarak ortaya konulmaktadır. 
Burada, kusursuz sorumluluğun dayanağı, tapu siciline bağlı büyük  çıkarların ve yanlış tesciller sonucunda sicile güven ilkesi yüzünden  ayni hakların yerinin doldurulmaz biçimde değişmesi ve bu hakların  sahiplerinin onlardan yoksun kalmaları tehlikesinin varlığı ile  açıklanabilir. 
Gerçekten, tapu sicilinin tutulmasını üzerine alan Devlet, tapu  siciline tanınan güvenden ötürü, hak durumuna aykırı kayıtlardan doğan  tehlikeyi de üstlenmektedir. 
Devletin sorumluğunun dayandırıldığı tapu sicilinin doğru  tutulmasına ilişkin güvenin devamını sağlama amacı, tapu siciline güven  ilkesinden daha geniş bir anlam taşımaktadır. Söz konusu ilkenin  uygulanamadığı ve yolsuz tescile güvenen iyiniyetli üçüncü kişilerin  iktisaplarının korunamadığı bazı hallerde dahi, onların bu yüzden  uğradıkları zarardan da Devlet sorumlu tutulur. 
Görülmektedir ki; kusursuz sorumluluğun bir biçimi olan tapu  sicilinin tutulmasından kaynaklanan Devletin sorumluluğu, bir tehlike  sorumluluğudur. 
Tapu sicil müdür yada memurunun kusuru olsun olmasın, tapu  sicilinin tutulmasında kişilerin mameleki çıkarlarını koruyan hukuk  kurallarına aykırı davranılmış olması yeterlidir. Kusurun varlığı yada  yokluğu Devletin sorumluluğu için önem taşımamakta, sadece Devletin  memuruna rücuu halinde iç ilişkide etkisi söz konusu olmaktadır. Tapu  sicilinin tutulmasında kişi çıkarlarının korunması bakımından uyulması  gereken kurallar tapu mevzuatı ile sınırlı olmayıp, bu mevzuat dışındaki  hukuk kurallarına ve hukukun genel ilkelerine de uyulması  gerekmektedir. Tapu müdür yada memurlarının ihlal ettikleri hukuk  kuralları ister genel olsun ister salt sicilin tutulmasıyla ilgili olsun  her iki halde de ortaya çıkan sonuç tapu sicilinin hukuka aykırı  tutulmuş olmasıdır ( Dr.Lale Sirmen, Tapu Sicilinin Tutulmasından Doğan  Zararlardan Devlet'in Sorumluluğu, Ankara, 1976 Sh.63 vd ). Bu nedenle  sicilin hukuka uygun tutulması kavramı tapu mevzuatına uygunlukla  sınırlı bir kavram olmayıp, hukukun genel ilkelerine uygunlukta  gerekmektedir. Bunun dışına çıkan her hukuka aykırı davranıştan Devletin  sorumluluğu asıldır. 
Az yukarıda ayrıntıları açıklandığı ve vurgulandığı üzere;  Devletin sorumluluğunun bir tehlike sorumluluğu olduğu hususu, Yargıtay  Hukuk Genel Kurulu'nun 05.10.1955 gün ve 1955/4-58 esas, 1955/64 karar  sayılı; 29.06.1977 gün ve 1977/4-845 esas ve 1977/655 karar sayılı;  24.09.2003 gün ve 2003/4-491 esas ve 2003/487 karar sayılı; 19.04.2006  gün ve 2006/4-113 esas ve 2006/205 karar sayılı; 09.05.2007 gün ve  2007/4-212 esas, 2007/261 karar sayılı, ilamlarıyla yargısal uygulamada  da büyük ölçüde kabul edilmiştir. 
Somut olay açısından Devletin sorumluluğu irdelendiğinde; 
Davacı, üçüncü kişiye ait taşınmazı, elinde vekaletname bulunan  emlakçiden tapu sicil müdürlüğünde gerçekleştirilen resmi senetle almış;  daha sonra gerçek malikin açtığı dava sonucunda bu tescilin sahte  kimlikle alınan vekaletnameye dayalı ve yolsuz olduğu gerekçesiyle adına  olan tapu kaydı iptal edilerek bedelini peşinen ödediği taşınmaz  uhdesinden çıkarak gerçek maliki adına tapuya tescil edilmiştir. 
Tapudaki işlemin dayanağı olan vekaletnamenin sahtecilik yoluyla  elde edildiği ve tescilin yolsuz olarak gerçekleştiği yargı kararları  ile belirgindir. Davacı zararının kaynağı da başından beri birleşen tüm  işlemlerle birlikte sağlanan bu yolsuz tescildir ve kendisinin kasıtlı  yada kusurlu eylemiyle bu zararın gerçekleşmesine neden olduğuna ilişkin  herhangi bir belirleme de dosya kapsamında bulunmamakta, aksine  eylemlere dahil olmadığı ve iyiniyetli alıcı durumunda olduğu ceza ve  hukuk mahkemelerince verilmiş kararlarla kabul edilmektedir. 
Önemle vurgulanmalıdır ki, tapu sicil müdürlüğünün uygulaması  gereken hukuki esasları ihlali halinde hukuka aykırılığın bulunduğunun  kabulü gerekmekte; tapu memurlarının faaliyetleri çerçevesine giren  herhangi bir işlem tapu kütüğünün tutulması işlemi ve böyle bir işlemin  kanuna aykırı şekilde yapılmış olması dolayısıyla, bu tür işlemler  nedeniyle uygulamada oluşan tecrübe ve görüşler uyarınca oluşması mutad  kabul edilen bir zarar da, Türk ve İsviçre hukuk sistemlerinde tazminat  istemlerine esas teşkil eden uygun illiyet nazariyesine göre tapu  sicilinin tutulmasından doğan zarar sayılmaktadır. 
Tapu sicil müdürlüğünde yapılan işlemler bu yönüyle değerlendirildiğinde görülmektedir ki; 
Davacının zararına neden olan olay ve işlemler zinciri  davalılardan Yılmaz ve arkadaşlarının, taşınmaz maliki Recep Kılıç'ın  nüfus bilgilerine ulaşarak davalı Ergin Çelik'in resmini taşıyan sahte  nüfus cüzdanını düzenlemeleri ve Recep Kılıç yerine dublör olarak yine  resmi bulunan Ergin Çelik'i kullanmak suretiyle 20.07.2001 tarihinde  Elmadağ Tapu Sicil Müdürlüğüne müracaatla zayiinden tapu senedi  tanzimini istemeleri ve tapu senedini almaları ile başlamış; devamında  yine sahte kimlikle Noterden alınan vekaletname kullanılarak tapu memuru  önünde resmi şekilde satışla devam etmiştir. 
Zayiinden yeni tapu belgesi tanzim edilerek gerçekte malik  olmayan kişiler eline geçmesinin sağlanması inandırıcı sahte bir belgeye  dayalı yapılmış olsa dahi hukuka aykırıdır ve bu hukuka aykırılık  görevlilerin kusuru olsun olmasın sonuçta zarara uğranılmasında  etkilidir. Zira, tapu sicil müdürlükleri sadece tapu kaydını değil buna  dayanak belgeleri de elinde bulundurmakta sicilde ve müstenidi  belgelerde malikin resmi, imzası ve kimlik bilgileri yer almaktadır.  Tapuda işlem yapabilmek, "ilgili sıfatıyla" imzalı başvuru belgesinin  varlığını gerektirmektedir. Oysa somut olayda, zayiinden yeni tapu  senedi verilirken bu gereklere uyulmadığı gibi başvuran sahte kişi,  gerçek malike hiç benzemediği halde resimler üzerinde kontrol yapılıp,  imzası da alınmadığından kolaylıkla gerçek malikmiş gibi müstenidat  bilgilerinden yararlandığı ve tapu senedini elde ettiği dosya kapsamı  ile belirgindir. İlgililerin bu işlemin yapılmasında, kasta varan  ihmalleri söz konusudur. 
Sicilin sağlıklı biçimde oluşturulması, tüm kayıtların usulünce  tutulması, korunması, devamlılığı, güvenilirliği hem yasalarla, hem Tapu  Sicil Tüzüğü ile hem de Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün uygulama  genelgeleri ile düzenleme ve teminat altına alınmış; sicile güven ilkesi  ile de bunlar ve benzeri tapu sicil müdürlüğü işlemleri devletin  sorumluluğu kapsamında kabul edilmiştir. Dolayısıyla, usuli ve mali  mevzuata aykırı olarak zayiinden yeni tapu senedi tanzimi ve ilgili  sıfatını haiz olmayan kişiye verilmesi dahi başlı başına bu sorumluluk  kapsamında değerlendirilmelidir. 
Nitekim, kendisini malik yerine koyan kişi ele geçirdiği bu tapu  senedi ve bu senetteki bilgilerle noterde de kolaylıkla vekaletname  tanzimini sağlamış yine aynı kolaylıkla tapuda resmi memur önünde vekil  vasıtasıyla maliki olmadığı taşınmazın satışını gerçekleştirmiştir. 
Özetle ifade edilecek olursa; tapu müdür yada memurunun, gerçek  tapu maliki olmayıp, "ilgili" sıfatı taşımayan başvuru sahibinin  imzasını taşıyan yazılı başvuru belgesini almadan ve sicildeki resimle  bu kişinin ibraz ettiği sahte nüfus cüzdanındaki resmi ve kayıtları  karşılaştırmadan, kayıp nedeniyle yeniden tapu senedi düzenleyip bu  kişiye vermesi resmi senette soyismin yanlış yazılması ve ardından da  temin edilen sahte vekaletnameye dayalı olarak sicile yolsuz tescil  işlemini gerçekleştirmiş olması hukuka aykırıdır. Bu hukuka aykırı  davranışla zarar arasında illiyet bağının varlığı belirgin olup; devlet  bundan doğan zarardan sorumludur. 
Tüm bu eylem ve işlemler üçüncü kişinin dahli de olsa hukuka  aykırı biçimde tapuda gerçekleşmiş olmakla, olay mücerret şekilde  noterde başlayıp biten ve tapu sicilinin tutulması ile ilgili olmayan  bir işlem olarak nitelendirilemez. Zira; zarar, salt sahte vekaletname  tanzimi ile değil açıklanan şekilde tapuda hukuka aykırı şekilde yapılan  işlemlerle, bu sahte vekaletnamenin tescil işlemine dayanak alınmasıyla  ve sonuçta da yolsuz kabul edilen tescilin iptali ile ilk malikine  dönüşüyle ortaya çıkmıştır. Zararın bu şekilde gerçekleşmesi işlem  dünyasında bilinebilir, mutad bir sonuç olup; bu açık durum karşısında  zarar ile tapu memurlarının eylem ve işlemleri arasında uygun illiyet  bağının kesildiğinden de söz edilemez. 
Önemle ve sıklıkla vurgulandığı üzere dava, hukuksal dayanağını  kusursuz sorumluluktan almakta ve kusura değil tehlike prensibine  dayanmaktadır. Öte taraftan tapu sicil müdürlüğü görevlilerinin kusurlu  olup olmadığının araştırılmasına yada kusurun varlığının ispatına gerek  olmadığı gibi, esasen devletin sorumluluğu için bu kusurun varlığı da  şart değildir. Tapu sicil müdürlüğünün hukuka aykırı eylem ve işlemleri  ile zarar arasında illiyet bağı bulunduğuna göre bu zarardan devletin  sorumlu olduğunun kabulü gerekir. 
Diğer bir ifadeyle, davacının zararı, tapu dairesinde yapılan  işlemden kaynaklanmakla, olayda, Devletin sorumluluğunu gerektiren  illiyet bağının bulunduğu şüphesizdir. 
Hal böyle olunca; Yerel Mahkemenin, tapu sicilinin tutulmasıyla  ilgili bu işlemden doğan davacı zararından, davalı Hazinenin sorumlu  bulunduğu yönündeki direnme kararı usul ve yasaya uygun olup,  yerindedir. 
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı DİRENME  KARARI UYGUN OLUP, hükme konu miktara yönelik diğer temyiz itirazlarının  incelenmesi için dosyanın 4. Hukuk Dairesine gönderilmesine, 11.07.2007  gününde oybirliği ile karar verildi. 
 
T.C.
 YARGITAY
 HUKUK GENEL KURULU
 E. 2007/4-212
 K. 2007/261
 T. 9.5.2007
  TAPU SİCİLİNDE SAHTECİLİK ( Davacının Zararı Tapu Dairesinde  Yapılan ve Görevin Suistimali Mahiyetinde Olan İşlemden Kaynaklandığı -  Olayda Devletin Sorumluluğunu Gerektiren İlliyet Bağının Bulunduğu )
  TAPU SİCİLİNİN TUTULMASINDA DEVLETİN SORUMLULUĞU ( Satış İşlemi  Yapılırken Satıcının Kimlik Belgesi Sureti İşlem Dosyasına Alınmamış ve  Dosyadaki Asıl Malikin Hüviyeti İle Karşılaştırılmaması Nedeniyle  Devletin Sorumlu Olduğu )
  TAPU SİCİLİNİN TUTULMASINDAN DOĞAN ZARAR ( Satış İşlemi Yapılırken  Satıcının Kimlik Belgesi Sureti İşlem Dosyasına Alınmamış ve Dosyadaki  Asıl Malikin Hüviyeti İle Karşılaştırılmaması Nedeniyle Devletin Sorumlu  Olduğu )
  KUSURSUZ SORUMULULUK ( Tapuda İşlem Yapan Memurlar Bu İşlem  Sırasında Gerçek Malikin Kimliğine İlişkin Hiç Bir Evrakı İncelemediği -  Satışın Yapılmasına Göz Yumduğundan Devlet Yapılan Bu Haksız Satıştan  ve Neticesindeki Tazminattan Sorumlu Olduğu )
  İLLİYET BAĞI ( Tapuda İşlem Yapan Memurlar Bu İşlem Sırasında  Gerçek Malikin Kimliğine İlişkin Hiç Bir Evrakı İncelemediği - Satışın  Yapılmasına Göz Yumduğundan Devlet Yapılan Bu Haksız Satıştan ve  Neticesindeki Tazminattan Sorumlu Olduğu )
 4721/m.1007
 743/m.917
 ÖZET : Davacı, davalı idareden tapu kütüğünün tutulmasından  dolayı uğradığı zararın giderilmesini istemiştir. Davacının tapuda kendi  adına kayıtlı taşınmazı, davacıya ait olmayan fotoğraf ibraz ve imzası  da taklit edilmek suretiyle, tespit edilemeyen bir kişi tarafından dava  dışı bir kişiye satılmıştır. Satış işlemi yapılırken; satıcının kimlik  belgesi sureti işlem dosyasına alınmamış ve dosyadaki asıl malikin  hüviyeti ile karşılaştırılmamıştır. Tapuda işlem yapan memurlar, bu  işlem sırasında gerçek malikin kimliğine ilişkin hiç bir evrakı  incelememişler, satışın yapılmasına göz yumuşlardır. Bunların yaptıkları  eylem nedeniyle Devletin sorumluluğu yönünden illiyet bağı bu olayda  kesilmemiştir. Devlet yapılan bu haksız satıştan ve neticesindeki  tazminatan sorumludur. Diğer bir ifadeyle davacının zararı, tapu  dairesinde yapılan ve görevin suistimalı mahiyetinde olan işlemden  kaynaklanmıştır. Bu itibarla olayda, devletin sorumluluğunu gerektiren  illiyet bağının bulunduğu şüphesizdir. 
DAVA : Taraflar arasındaki "tazminat" davasından dolayı  yapılan yargılama sonunda; K. Asliye 2. Hukuk Mahkemesince davanın  kabulüne dair verilen 03.06.2004 gün ve 2003/851 E- 2004/322 K. sayılı  kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine,  Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 18.10.2005 gün ve 2004/12722-2005/11105  sayılı ilamı ile; 
 ( ... l-Davacı, davalı idareden tapu kütüğünün tutulmasından dolayı uğradığı zararın giderilmesini istemiştir. 
Davalı, davanın reddini savunmuştur. 
Mahkemece eylemin tapu sicilinin tutulmasında kusurlu  davranılmaktan ileri geldiği, böylece davacının zarar gördüğü  belirtilerek tazminata hükmedilmiştir. 
Dosyadaki kanıtlara göre, davaya konu taşınmazın davacıya ait  bulunmayan fotoğraf ibraz ve imzası da taklit edilmek suretiyle, tespit  edilemeyen bir kişi tarafından dava dışı ç.'ye satışının yapıldığı; onun  tarafından da yine dava dışı kişilere satıldığı anlaşılmaktadır. Davacı  tarafından, taşınmazı son olarak satın alan dava dışı H. A.'ya karşı  açılan iptal ve tescil davası reddedilmiş, temyiz incelemesinden de  geçmek suretiyle kesinleşmiştir. 
Yukarıda açıklanan olgular itibariyle usulsüz işlemin yapılan  sahtecilik eyleminden kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Yani zarar tapu  sicilinin tutulmasından değil, sicilin düzenlenmesine etken olan  sahtecilik işleminden kaynaklanmaktadır. Medeni Kanunun 917 ( Türk  Medeni Kanunu 1007 ) maddesinde tapu sicilinin tutulmasından doğan  zararlardan Devletin sorumlu olacağı belirtilmektedir. Maddede öngörülen  sorumluluk, kusursuz sorumluluktur. Diğer bir anlatımla zarar gören,  davalının kusurunu kanıtlamak zorunda değildir. Davalı da kusuru  bulunmadığı savunmasının ötesinde uygun illiyet bağının kesildiğini  kanıtlamak zorundadır. Kusursuz sorumlulukta illiyet bağının  kesilebilmesi için zarar görenin ağır kusurunun bulunması veya üçüncü  kişinin illiyet bağını kesebilecek nitelikte ağır kusurunun olması veya  hakkında zararlandırıcı sonucun meydana gelmesinde öngörülmeyen bir  halin bulunması gerekmektedir. Somut olayda zarar gören davacının  illiyet bağını kesebilecek ölçüde kusurunun olmadığı yine öngörülmeyen  bir durumun da bulunmadığı anlaşılmaktadır. N e var ki gerek ceza  yargılamasında, gerekse tapu iptaline ilişkin dava dosyasında  zararlandırıcı sonucun ortaya çıkmasında bir üçüncü kişinin hukuka  aykırı eyleminin bulunduğu anlaşılmaktadır. Bu kişinin suç teşkil eden  veya ağır kusuru oluşturan eylemi açıktır. Şu haliyle sorumluluğu  gerektiren illiyet bağının kesildiği kabul edilmelidir. Bu itibarla  olayda zarar, hukuka aykırı eylem bulunmakta ise de kusursuz sorumlu  olan davalının sorumluluğunu gerektirecek uygun illiyet bağının  bulunmadığı görülecektir. Aksi bir sonuç kusursuz sorumluluğun ötesinde  sebep sorumluluğuna götürür ki davanın dayanağını teşkil eden MK.'nun  1007. maddesi sebep sorumluluğunu öngörmemiştir. 
Tüm bu olgular birlikte değerlendirildiğinde davalının  sorumluluğundan söz edilemez. Davanın reddedilmek üzere bozulması  gerekmiştir. 
2-Yargılama ve hüküm, ancak davanın tarafları hakkında verilebilir. 
Yargılama giderleri de hükmün sonuçlarına göre yanların  sorumlulukları ile ilgili bulunduğundan, hüküm ile birlikte karara  bağlanması gerekir. ( 29.5.1957 tarih ve 4116 sayılı IBK. ). Bu  bağlamda, yargılama giderleri aleyhine hüküm verilen tarafa yükletilir  ve vekalet ücreti de yargılama giderlerindendir. ( HUMK.m.417/1, m  423/b.6 ). 
Diğer yandan, 4667 sayılı Yasa m.77 hükmü ile değişik 1136 sayılı  Avukatlık Yasası'nın 164/son maddesindeki düzenlemede; dava sonunda,  karar ile tarifeye dayalı olarak karşı tarafa yüklenecek vekalet  ücretinin avukata ait olacağı belirtildiği gibi; bu hükme koşut bir  düzenleme de Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi'nde "yargı yerlerince  avukata ait olmak üzere karşı tarafa yükletilecek vekalet ücreti"  biçiminde yer almıştır. 
Yukarıda açıklandığı üzere gerek Avukatlık Yasası ve gerekse de  yasaya dayalı olarak hazırlanan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi'nde yer  alan düzenlemeler; Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun davanın  taraflarına ve hükmün kimlere yönelik olarak kurulacağına ilişkin  hükümlerini kaldırıcı veya değiştirici nitelikte değildir. Aksine,  hükmün ve ayrıntısı niteliğindeki yargılama giderlerinin -ve bu bağlamda  vekalet ücretinin- davanın tarafları hakkında kurulması gerekir.  Avukatlık Yasası'ndaki, "vekalet ücreti avukata aittir" biçimindeki  düzenleme hükmü kuran mahkemeye değil, vekil ile vekil edene yönelik bir  kuraldır. Bu yorum ve varılan sonuç aynı maddedeki "bu ücret, iş  sahibinin borcu nedeniyle takas ve mahsup edilemez, haczedilemez"  biçimindeki düzenleme ile de doğrulanmaktadır. 
Açıklanan nedenlerle, taraf sıfatı bulunmayan vekil yararına  vekalet üccretine hükmedilmesi de doğru görülmemiş ve bozmayı  gerektirmiştir... ), 
Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir. 
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde  temyiz edildiği anlaşıldıktan ve direnme kararının verildiği tarih  itibariyle H.U.M.K.2494 sayılı Yasa ile değişik 438/1 1. fıkrası hükmü  gereğince davacı vekilinin duruşma isteğinin reddine karar verilip  dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü: 
KARAR : Dava, Devletin tapu sicilinin tutulmasından doğan sorumluluğuna yönelik tazminat istemine ilişkindir. 
Davacı R. D. vekili; müvekkilinin yurtdışında ikamet etmekte  olduğunu, 1994 yılında Türkiye'ye geldiğini, tapuda adına kayıtlı  bulunan bahçeli kargir ev niteliğindeki 177 parsel sayılı taşınmazın,  sahte imza ve kimlik belgesi kullanılmak suretiyle 10.05.1993 tarihinde  dava ... dışı Ç. Ç.'ye satıldığını, onun tarafından 27.07.1993 tarihinde  dava dışı B. Ü.'ye ve bu şahıs tarafından da 16.08.1993 tarihinde  davalı H. A.'ya satışının yapıldığını öğrendiğini; adı geçen şahıslar ve  işlemi yapan memurlar aleyhine açılan ceza davalarının berat kararıyla  sonuçlandığını, müvekkili tarafından son kayıt maliki davalı aleyhine  açılan tapu iptal ve tescil davasının da reddine karar verildiğini; tapu  sicil memurunun hukuka aykırı eylemi sonucu 10.05.1993 tarihli satış  işlemi yapılmış olduğunu, hukuka aykırı eylem ile zarar arasında illiyet  bağı bulunduğunu ve zarardan Hazinenin sorumlu olduğunu ileri sürerek;  dava ve ıslah dilekçeleriyle toplam 282.000.000.000 TL tazminatın dava  tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte davalı Hazineden tahsiline  karar verilmesini talep ve dava etmiştir. 
Davalı Hazine vekili; taşınmazın, sahte nüfus cüzdanı ve imza  kullanılarak satışına dair işlemi yapan sorumlular aleyhine ceza davası  açıldığını savunarak, davanın reddine karar verilmesi gerektiğini  cevaben bildirmiş; İhbarda bulunulan A. O. A., satış işleminde kusurunun  bulunmadığını savunmuş, M. A.'ya usulüne uygun davetiye tebliğine  rağmen duruşmaya katılmamıştır. 
Mahkemenin; "sahteciliğe konu satış işlemini memurların, sahte  imza ve fotoğrafı ayırt edememiş olmakla kusurlu bulundukları ve işlemin  tapu sicil müdürlüğünde gerçekleşmiş olması nedeniyle davacının  zararından Hazinenin sorumlu olduğu" gerekçesiyle, "davanın kabulü ile  282.000.000.000 TL tazminatın 9.10.2003 dava tarihinden itibaren  işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline" dair verdiği  karar, Özel Dairece yukarıda yazılı gerekçeyle bozulmuş; Yerel  Mahkemece, "davalının sorumluluğunu gerektirecek uygun illiyet bağı  bulunmaması nedeniyle davanın reddi gereğine" işaret eden 1 numaralı  bozma gerekçesine direnilmiş; "vekalet ücretinin taraf yararına  hükmedilmesi gereğine" değinen 2 numaralı bozma gerekçesine uyulmuştur. 
Dosyadaki kanıtlara göre; tapuda cinsi bahçeli kargir ev olan 177  parsel sayılı taşınmaz, davacı R. D. adına kayıtlı iken; davacıya ait  bulunmayan fotoğraf ibraz ve imzası da taklit edilmek suretiyle, tespit  edilemeyen bir kişi tarafından 10.5.1993 tarihinde dava dışı Ç. Ç.'ye  satışının yapıldığı; Ç. Ç. tarafından 27.7.1993 tarihinde dava dışı B.  O.'ye, onun tarafından da 18.8.1993 tarihinde H. A.'ya satıldığı  anlaşılmaktadır. Adı geçen şahıslar ve satış işlemini yapan memurlar  aleyhine açılan ceza davalarında sanıkların beratlarına karar verilmiş;  durumu öğrenen gerçek kayıt maliki R. De. tarafından, son kayıt  maliki-dava dışı H. A.'ya karşı açılan tapu iptal ve tescil davası da  reddedilerek kesinleşmiştir. 
1-Açıklanan maddi olgu, bozma ilamın birinci bendi ve buna  ilişkin direnme kararının kapsamları itibariyle uyuşmazlık; olayda,  davalı Hazinenin sorumluluğunu gerektirecek uygun illiyet bağının  bulunup bulunmadığı, dolayısıyla davalının sorumluluğundan söz edilip  edilemeyeceği noktasında toplanmaktadır. 
Uyuşmazlığın çözümüne geçilmeden önce, tapu sicilinin  tutulmasından doğan zararlardan Devletin sorumluluğunun niteliği ve  yasal dayanağı üzerinde durulmasında yarar vardır. 
Sorumluluk hukukunun tarihsel gelişim süreci içerisinde, kusur  sorumluluğundan kusursuz sorumluluğa uzayan bir yol izlenir. Kusur  sorumluluğunda bir zararı başkasına tazmin ettirmek, ancak zarar onun  kusurlu bir fiilinden doğmuş ise mümkündür ( Tandoğan Haluk, Türk  Mes'uliyet Hukuku, 1967, s:89 ). Kusur sorumluluğunda, "kusur"  sorumluluğun öğesidir ( Eren Fikret, Borçlar Hukuku, Genel Hükümler,  C.l, B.6, İstanbul 1998, s:554 ). 
Sanayileşme ile birlikte doğan tehlikeler, bir kimsenin kusurlu  olmasa dahi kendisinin verdiği zarar nedeniyle tazmin sorumluluğunu  getirmiştir. 
Öğretide kusursuz sorumluluk halleri "olağan sebep  sorumluluğu-tehlike sorumluluğu" gibi ikil ayırıma tabi tutulduğu gibi (  Eren Fikret, Borçlar Hukuku, Genel Hükümler, C.l, B.3, 1989; Tandoğan  Haluk, Kusura Dayanmayan Sözleşme Dışı Sorumluluk, Ankara, 1981, s:22 );  "hakkaniyet sorumluluğu nezaret ve ihtimam gösterme yükümünden doğan  sorumluluk-tehlike sorumluğu" şeklinde üçlü ayının yapanlar da vardır (  Tekinay / Akman /Burcuoğlu / Altop / Tekinay Borçlar Hukuku, Genel  Hükümler, B.7, Istanbul 1993, s:498 ). 
Öte yandan, "objektif sorumluluk" üst başlığı altında kusursuz  sorumluluk halleri olarak da düzenlemeler bulunmaktadır. Tehlike  sorumluluğu, "terminolojide" "ağırlaştırılmış sebep sorumluluğu";  "ağırlaştırılmış objektif sorumluluk" olarak yer alır ( Koçhisarlıoğlu  Cengiz, Objektif Sorumluluğun Genel Teorisi, Dicle Üniversitesi Hukuk  Fakültesi Dergisi, 1984, s: 183 ). Diğer sorumluluk türlerinden farklı  olarak kurtuluş beyinesi ( kanıtı ) yasalarda bulunmamaktadır. Ancak,  uygun illiyet bağını kesen sebepler sorumluyu sorumluluktan kurtarır. 
Bu noktada, Devletin "tapu sicilinin tutulmasından doğan  sorumluluğuna" ilişkin olarak, kusursuz sorumluluk!ağırlaştırılmış  sebep/ağırlaştırılmış objektif sorumluluk! tehlike sorumluluğa ilişkin  kurallar uygulanır. 
Taşınmazların tapu siciline kaydedilmesinde ve doğru sicillerin  oluşturulmasında Devletin sorumluluğu o kadar önemlidir ki, 4721 sayılı  Türk Medeni Kanununun 1007. maddesinde ( 743 sayılı TKM m.917 ); "Tapu  sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan Devlet sorumludur.  Devlet, zararın doğmasında kusuru bulunan görevlilere rücu eder" hükmü  öngörülmüştür. 
Devletin tapu sicilini çok düzgün tutması ve taşınmazların  durumunu tespit ve tescil bakımından gerekli düzenlemelerin yapılarak  açık hale getirilmesi konusuna büyük önem verilmiş, bu sicillerin devlet  memurlarınca tutulmasından ileri gelecek bütün zararlardan dolayı  vatandaşlara karşı feri değil, aynen İsviçre'de olduğu gibi asli bir  sorumluluk yüklenmiştir ( Prof. Dr. Hıfzı Veldet Velidedeoğlu/Galip  Esmer Gayrimenkul Tasarrufları, 1969, s:512 vd.; Prof. Dr. Jale Akipek,  Eşya Hukuku, 1972, s:303 ). 
Yasanın bu açık hükmünün kaynak olduğu Devletin sorumluluğundan  söz edebilmek için, tapu sicilinin tutulmasında sicil görevlisinin  hukuka aykırı bir işleminin ve bununla zararlı sonuç arasında  nedensellik bağının varlığı gerekmekle birlikte, eylemin kusura dayanıp  dayanmamasının bir önemi yoktur. Eş söyleyişle, Devletin sorumluluğu,  kusursuz bir sorumluluktur. 
Burada, kusursuz sorumluluğun dayanağı, tapu siciline bağlı büyük  çıkarların ve yanlış tesciller sonucunda sicile güven ilkesi yüzünden  ayni hakların yerinin doldurulmaz biçimde değişmesi ve bu hakların  sahiplerinin onlardan yoksun kalmaları tehlikesinin varlığı ile  açıklanabilir. 
Gerçekten, tapu sicilinin tutulmasını üzerine alan Devlet, tapu  siciline tanınan güvenden ötürü, hak durumuna aykırı kayıtlardan doğan  tehlikeyi de üstlenmektedir. 
Bu nedenledir ki, az yukarıda vurgulandığı üzere; devletin  sorumluluğu, bir tehlike sorumluluğudur ( HGKK 05.10.1955 gün, E:4/58  K:64 ve 29.06.1977 gün, E: 1977/4-845 K:655 ). 
Somut olayda; davacının tapuda kendi adına kayıtlı taşınmazı,  davacıya ait olmayan fotoğraf ibraz ve imzası da taklit edilmek  suretiyle, tespit edilemeyen bir kişi tarafından 10.5.1993 tarihinde  dava dışı ç. ç.'ye satılmıştır. Satış işlemi yapılırken; satıcının  kimlik belgesi sureti işlem dosyasına alınmamış ve dosyadaki asıl  malikin hüviyeti ile karşılaştırılmamıştır. Gerçek malikin tescil  dosyasında bulunan fotoğrafı ile, sahte satıcının evraka eklediği  fotoğraflar çok farklı olmasına karşın işlem ilgili memurlar tarafından  ifa edilmiştir. Davacı, tapu maliki R. D.'ye ait tapudaki nüfus kayıt  bilgilerinin hane no: 530 olmasına karşın, sahte satışa konu akit  tablosundaki nüfus kayıt bilgilerinin hane no: 514 olmasına rağmen satış  işlemi yapılmıştır. Ayrıca; davacı Rüşti olmasına ve ilk işlem  dosyasında da bu isim ve soy isim bulunmasına rağmen kimliği belirsiz  kişinin yaptığı satış ile ilgili müracaat formunda isim Rüşdü yazılı  bulunmasına karşın satış işlemi gerçekleştirilmiştir. Tapuda işlem yapan  memurlar, bu işlem sırasında gerçek malikin kimliğine ilişkin hiç bir  evrakı incelememişler, satışın yapılmasına göz yumuşlardır. Bunların  yaptıklar eylem nedeniyle Devletin sorumluluğu yönünden illiyet bağı bu  olayda kesilmemiştir. Devlet yapılan bu haksız satıştan ve neticesindeki  tazminatan sorumludur. 
Diğer bir ifadeyle davacının zararı, tapu dairesinde yapılan ve  görevin suistimalı mahiyetinde olan işlemden kaynaklanmıştır. Bu  itibarla olayda, Devletin sorumluluğunu gerektiren illiyet bağının  bulunduğu şüphesizdir. 
Hal böyle olunca, yukarıda açıklanan nedenlerle; Yerel  Mahkemenin, doğan zarardan davalı Hazinenin sorumlu bulunduğu yönündeki  direnme kararı usul ve yasaya uygun olup, yerindedir. 
Ne var ki; davalı vekilinin esasa ilişkin temyiz itirazları Özel  Dairece incelenmediğinden, bu yönden inceleme yapılmak üzere dosya Özel  Daireye gönderilmelidir. 
2- Mahkemece, bozma ilamının 2. bendinde yer alan ve "Vekalet  ücretinin taraf yararına hükmedilmesi gereğine" işaret eden bozma  gerekçesine uyularak, yeni hüküm oluşturulmuştur. 
Şu itibarla, yeni hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosya Özel Dairesine gönderilmelidir. 
SONUÇ : 1 ) Yukarıda 1 numaralı bete açıklanan nedenlerle,  direnme uygun bulunduğundan, davalı vekilinin esasa ilişkin temyiz  itirazları incelenmek üzere, dosyanın 4. Hukuk Dairesine gönderilmesine, 
2 ) Yukarıda 2 numaralı bentte açıklanan nedenlerle, bozma  çerçevesinde verilen yeni hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi  için dosyanın 4. Hukuk Dairesine gönderilmesine, 09.05.2007 gününde  oybirliği ile karar verildi.