20-08-2011, 22:11
			
							
		 | 
		
			 
            #7
		 | 
	
	| 
		 
			
			 
			
			
			
			
		 
			
				  
				
		
	  | 
	
	
		
			
			
				 
				
			 
			 
			
		
		
		
		Ben, Anayasa Mahkemesinin iptal kararının hatta yürütmeyi durdurma  kararının mevcut davaların büyük kısmında uygulanamayacağı kanısındayım.  Bu görüşüme en büyük dayanak aynı maddedeki yani 713. madde 5.fıkradaki  hükümdür. 5.fıkra hükmü gereğince "mülkiyet", 1.fıkradaki şartların  GERÇEKLEŞTİĞİ ANDA kazanılmaktadır. Bilindiği gibi eski yasada bu konuda  bir hüküm bulunmadığından yıllarca gerek Yargıtay kararları gerekse  doktrinde mülkiyetin kazanılma anı tartışma konusu olmuş, doktrindeki  baskın görüşün aksine Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı ile  "mülkiyetin mahkeme kararının kesinleştiği tarihte" kazanıldığına karar  vermiştir. Ancak TMK ile yasa koyucu doktrindeki baskın görüş  doğrultusunda maddeye az önce bahsettiğim fıkrayı ekleyerek bu konudaki  tartışmlara son vermiştir. Doktrin ve Yargıtay'ın da kabul ettiği gibi  713. maddedeki bu düzenleme miras,istimlak,ihale vs. gibi "tescilsiz  iktisap" hallerinden biridir.  
 
Buna göre; 713.maddenin 1.fıkrasındaki şartları yani zilyetliğini  aralıksız ve nizasız olarak malik sıfatı ile 20 yıl sürdürme şartlarını  yerine getiren zilyet, 20 yılın hitamında mülkiyeti kazanmıştır. 20  yılın dolması ile "ölü" kişi adına olan tapu kaydı hukuki değerini  yitirmiştir. Zilyet tarafından açılan tescil davası sonucunda verilecek  mahkeme kararı, 5.fıkra hükmü gereğince kurucu değil, açıklayıcı,tespit  edici nitelikte olup, kurulan hüküm geçmişe etkili sonuç doğurur. Gerek  doktrin gerekse Yargıtay İçtihatları da bu yöndedir. Anayasa'daki  Anayasa Mahkemesinin İptal kararlarının Yargı organlarını da bağlayacağı  şekilindeki hükmün, iptal kararlarının "ÖZEL HUKUKA VE MADDİ HUKUKA  İLİŞKİN KAZANILMIŞ HAKLARI" etkilemeyeceği yolundaki ilkeyi ortadan  kaldırmadığı da istikarar kazanmış Yargıtay kararlarında özellikle  vurgulanmıştır.        
 
Anayasa Mahkemesinin yürütmeyi durdurma kararı sadece 20 yıllık  zilyetlik süresinin dolmasına çok az kalan zilyetler yönünden (yani  06.04.2011 tarihine kadar 20 yıl süresi dolmayanlar) bir hüküm ifade  etmektedir. Bunlar dışında 20 yıllık zilyetlik süresi yürütmeyi durdurma  kararından önce dolmuş olan zilyetlerin mülkiyeti kazandıkları yasa  hükmü ile sabit olduğundan ve o tarihte de "ölmüş" sözcüğü kanunda  varlığını sürdürdüğünden mahkemelerin bu kazanılmış mülkiyet hakkını yok  saymaları düşünülemez. Hatta ben Anayasa Mahkemesine iptal başvurusunda  bulunan mahkemenin bile eğer davacı birinci fıkradaki şartları davadan  önce sağlamışsa davayı rededemeyeceğini düşünüyorum. Bence Anayasa  Mahkemesinin bu kararı sadece ileriye dönük bir karar niteliğinde olup,  bundan sonra tapu sicilinde ölmüş kişilerin taşınmazları yönünden bu  davalar açılamayacaktır. 
 
Bu konuda görevli Yargıtay 8.HUkuk Dairesi henüz elindeki mevcut  dosyalar yönünden bir karar vermemiştir. En azından ben görmedim. Ancak  8.Hukuk Dairesinin bu konuda 2002 yılından beri verdiği kararları göz  önüne aldığımda, benim görüşüm yolunda bir değerlendirme yapacağını  düşünüyorum. 
		
	
	
    
  
		
		
		
				
		
	
	 |