Sorunuzla birebir örtüşen bir karara ulaşamadım ancak belki bu noktadan da yaklaşmak isteyebilirsiniz

Müvekkilinizin ekonomik aciz halinde olduğu sebebi ile borcunu ödeyemediğini bu konuda yeterli araştırma yapılmadan hüküm kurulduğunu savunarak itiraz edebilirsiniz. Bu konuda aşağıda örneklerini sunduğum şekilde bir çok yargıtay kararı var. İkinci sorunuza gelince dava dilekçesinin borçlu sanığa usulüne uygun olarak tebliğ edilmesi yeterli olup duruşmaya katılmasına gerek yoktur. Yokluğunda karar verilebilir.
YARGITAY 16.HUKUK DAİRESİ
Tarih: 8.4.2004 Esas: 2003/11002 Karar: 2004/5485
Sanığın Gücü Olduğu Halde Borcunu Ödemediğinin Saptanması Halinde Tahhüdü İhlalden Ceza Verilebilir
Özet:Taahhüdü ihlal suçundan yargılanan sanığın mahkûmiyetine karar verilmiştir. Bu nevi davalarda alacaklıya, sanığın malvarlığını kanıtlamak üzere olanak tanınması gerekir. Sanığın ödeme gücü olduğu halde borcunu ödemediğinin ispatlanması halinde taahhüdü ihlalden ceza verilebilir. Açıklanan husus üzerinde durulmadan yazılı şekilde karar verilmesi yasaya aykırıdır.
- 2004 sayılı İCRA İFLAS KANUNU m.340
Taahhüdü ihlal suçundan sanık Yaşar`ın İİK`nun 340. maddesi gereğince 1 ay hafif hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiş, hüküm yasal süresi içerisinde sanık tarafından temyiz edildiğinden Yargıtay C. Başsavcılığının onama istemli tebliğnamesiyle dosya daireye gönderilmiş olmakla, inceleme raporu ve dosyadaki belgeler okunarak GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:
31.5.2002 tarihli haciz zaptında, borç miktarı (faiz, vekalet ücreti, icra masrafı vs. gibi) tüm fer`ileri ile birlikte açıkça hesaplanıp gösterilmediğinden sanığın taahhüdünün hukuken geçersiz bulunduğunun gözetilmemiş olması,
Kabule göre de; alacaklıya sanığın mal varlığını kanıtlamak üzere olanak tanınması, bildireceği tüm delillerin toplanması, bunun sonucunda yapılacak değerlendirmeye göre sanığın ödeme gücü bulunduğu halde borcunu yerine getirmediği ve taahhüdünü ihlal ettiğinin belirlenmesi halinde cezalandırılması gerekeceğinin düşünülmemiş olması,
Bozmayı gerektirmiş, temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün isteme aykırı olarak BOZULMASINA, 8.4.2004 gününde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 16.HUKUK DAİRESİ
Tarih: 13.10.2004 Esas: 2004/7754 Karar: 2004/11131
Taahhüdü İhlal Suçlarında Borcunu Ödeyemeyen Değil Ödemeyenin Cezalandırılması Gerektiğinden Bu Yönde Araştırma Yapılmalıdır
Özet:Borcu ödememe ile ödeyememe kavramları kast ve ödeme gücü bakımından farklı olduğundan bunlara uygulanacak yaptırımlar da farklıdır. Anayasa borcunu ödemeyeni değil, ödeyemeyeni korumaktadır. Bu nedenle ödeme gücü olduğu halde borcunu ödemeyen ve taahhüdünü ihlal eden cezalandırılmalıdır. Alacaklıya sanığın malvarlığını ispat için olanak tanınmalı ve tüm deliller toplanarak sonuca göre karar verilmelidir.
- 2004 sayılı İCRA İFLAS KANUNU m.340
- 2709 sayılı TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASASI m.38
Taahhüdü ihlal suçundan sanık N`nin İİK`nun 340. maddesi gereğince 1 ay hafif hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiş, hüküm yasal süresi içerisinde sanık vekili tarafından temyiz edildiğinden Yargıtay C.Başsavcılığı`nın bozma istemli tebliğnamesiyle dosya daireye gönderilmiş olmakla, inceleme raporu ve dosyadaki belgeler okunarak GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Suça konu taahhüdü içeren 27.05.2003 tarihli icra tutanağında gösterilmemekle birlikte, aynı tarihli hesap tablosunda taahhüd edilen miktarın tüm fer`ileri ile birlikte ayrıntılı olarak hesaplanıp gösterildiği anlaşılmakla tebliğnamedeki düşünceye iştirak edilmemiştir. Ancak;
Şikayetçi (alacaklı) vekili, borçlu hakkındaki icra takibinin kesinleştiğini, borçlunun ödeme taahhüdünde bulunduğunu ve bu hususun alacaklı vekili tarafından kabul edildiğini, borçlunun taahhüdünü ihlal ettiğini ileri sürerek İİK`nun 340. maddesi gereğince cezalandırılmasını istemiştir.
Mahkemece sanığın üzerine atılı taahhüdü ihlal suçunu işlediğinden bahisle mahkumiyete dair hüküm kurulmuş ise de; yapılan araştırma, inceleme ve uygulama hükme yeterli değildir.
İİK`nun 340. maddesinde "...alacaklının muvafakatı ile icra dairesinde kararlaştırılan borcu ödeme şartını, makbul bir sebep olmaksızın ihlal eden borçlunun alacaklının şikayeti üzerine cezalandırılacağı" öngörülmüştür.
Anayasa`nın 38. maddesine 4709 Sayılı Kanunla "Hiç kimse, yalnızca sözleşmeden doğan bir yükümlülüğü yerine getirememesinden dolayı özgürlüğünden alıkonulamaz" hükmü eklenmiştir.
İİK`nun 340. maddesinin 2. cümlesi de icra dairesinde alacaklı ile borçlu arasında kararlaştırılan ödeme şartından söz etmektedir. Borçlu ile alacaklının iradelerinin birleşmesi sözleşme niteliğindedir. (B.K. 1) İcra müdür veya yardımcısının sözleşmeye müdahale etmesi, sözleşmeyi değiştirmesi olanaksızdır. İcra dairesi icranın tarafları olan alacaklı ve borçlunun beyanlarını tutanağa geçiren ve tutanağı düzenleyen merci konumundadır.
Bu husus İİK`nun 8. maddesinde açıkça vurgulanmıştır. Açıklanan nedenlerle icra dairesi sözleşmenin tarafı olarak kabul edilemez. Alacaklı ile borçlu arasındaki ödeme şartına uyulmaması sözleşmeden doğan bir yükümlülüğün ihlali niteliğindedir.
Anayasa`nın 38/8. maddesinin somut olayda uygulanması gerekip gerekmediğinin değerlendirilmesi gerekmektedir.
Anayasa normlar hiyerarşisinin tepe noktasındadır. Üstün norm olması nedeniyle uygulanmak zorunlu olduğu gibi, sanık lehine hüküm getirdiğinden T.C.K`nun 2/2 maddesi uyarınca da ilgili olaylara doğrudan uygulanması zorunlu olduğu sonucuna varılmaktadır.
İİK`nun 340. maddesinde öngörülen "makbul sebep" kavramı ile Anayasa`nın 38/8. maddesinde öngörülen "yerine getirememe" kavramlarının açıklanması gerekli görülmektedir.
Uygulamada hastalık, yangın, su baskını ve deprem gibi olağanüstü olaylar makbul sebep olarak kabul edilmektedir. Anayasa`da belirtilen "yerine getirememe" kavramı "makbul sebebi de" kapsayacak biçimde daha geniş anlam ifade etmektedir. Borçlunun ekonomik gücü olmaması nedeniyle ve çaresizlikten borcunu ödeyememe "yerine getirmeme" olarak kabul edilerek sanığa hürriyeti bağlayıcı ceza verilmemelidir.
Borcu "yerine getirmeme" ile "yerine getirememek" kavramları kast ve ödeme gücü bakımlarından farklı olduğu gibi bunlara uygulanacak yaptırımlar da farklıdır. Zira, Anayasa borcu yerine getirmeyeni değil, getiremeyeni korumaktadır. Bu nedenle ödeme gücü olduğu halde borcu yerine getirmeyen ve taahhüdünü ihlal edenlerin cezalandırılması zorunludur.
Alacaklıya sanığın mal varlığını kanıtlamak üzere olanak tanınmalı, bildireceği tüm deliller toplanarak ve birlikte değerlendirilerek sonucuna göre karar verilmelidir.
Temyiz itirazlarının bu nedenlerle kabulü ile hükmün BOZULMASINA 13.10.2004 gününde oybirliği ile karar verildi.