(Yargıtay kararına konu dava, menfi tespit davasıdır). Tanzim tarihi ile sınırlı olarak, konunun cezai boyutu ile ticaret hukuku çerçevesinde iç içe değerlendirilmesinin yapılmış olması sebebiyle eklenmiştir:
Yargıtay HGK, 07.04.2004, Esas: 2004/19-118, Karar: 2004/205: "...Takip dayanağı bononun tanzim tarihinde ve bedelin rakamla ifade edildiği kısmında tahrifat bulunduğu iddiası bakımından:
TTK. nun 688. maddesinde bononun zorunlu unsurları arasında, bedel ve tanzim tarihi de sayılmış; 689. maddede ise, 688. maddeye atıf yapılarak, "Aşağıdaki fıkralarda yazılı haller mahfuz kalmak üzere, bundan önceki maddede gösterilen unsurlardan birini ihtiva etmeyen bir senet bono sayılmaz" denilmiş, maddenin sonraki fıkralarında, mahfuz haller arasında bedele ve tanzim tarihine yer verilmemiştir.
Böylece, Yasanın bu hükümlerine göre, tanzim tarihini ve bedel unsurunu taşımayan bir senedin bono olarak kabulü mümkün değildir. Eş söyleyişle, bir bono diğer zorunlu unsurlar yanında bu iki unsuru her halükarda içermelidir. Aksi takdirde, ortada bir bono değil, adi senet söz konusu olur. Ne var ki, baskın görüş ve uygulamaya göre,
tanzim tarihinin bulunması koşulu, senetteki tanzim tarihinin mutlaka gerçeğe uygun olması gerektiği anlamında değildir.
Senette belirli bir tanzim tarihinin bulunması, zorunlu koşulun varlığının kabulü için yeterlidir; mevcut tanzim tarihinin mutlaka gerçek tanzim tarihiyle örtüşmesi gerekmez.
Bonodaki tanzim tarihinin ve bedelin
sonradan tahrif edildiği yolundaki iddiaya gelince: Bono metninin sonradan değiştirilmesi, bütün ilgililerin birlikte gerçekleştirmesi gereken bir işlemdir. Poliçe metninde tahrifatı düzenleyen ve açık atıf hükmü ( TTK m. 690 ) nedeniyle bonolara da aynen uygulanması gereken
TTK nun 660. maddesine göre, bir poliçe metninin tahrif edildiği hallerde, tahrifattan sonra poliçe üzerine imza koymuş olanlar tahrif edilmiş metin gereğince; tahrifattan önce imza koyanlar ise, eski metne göre sorumlu olurlar. Yasanın bu hükmü, öğretide
"imzaların bağımsızlığı" olarak adlandırılan ilkenin gereği ve sonucudur.
Buradaki
"metin" kavramının, diğer unsurlar yanında tanzim tarihi ve bedel unsurlarını
da içerdiği; yine,
"tahrifat" kavramıyla da, sahtelik şeklinde gerçekleştirilen değişiklikten söz edildiği açıktır.
Buna göre,
bir bonodaki tanzim tarihi ve bedelin,
tüm ilgililerin katılımı olmaksızın sonradan tek taraflı olarak değiştirilmesi ( tahrif edilmesi ), tahrifattan önce bono üzerine imza koyanların tahrif edilmiş şekle göre sorumluluğunu doğurmayacak; bunlar, önceki metin ne ise ancak o çerçevede sorumluluk altında olacaklardır. Eş söyleyişle,
senedin tahrifat ile büründüğü yeni hal, o senedi tahrifattan önce imza etmiş olanlar bakımından yok hükmündedir; bağlayıcı değildir. Hamilin iyiniyetli olup olmaması da, bu sonucu etkilemez ( Tahrifat ve imza sahiplerinin sorumluluğu konusunda ayrıntılı açıklama için: Prof. Dr. Fırat Öztan, Kıymetli Evrak Hukuku, Turhan Kitabevi, Ankara 1997, sh:861 ve devamı; A. Hulusi Gürbüz, Ticari Senetlerin İptali Davaları ve Ticari Senetlere Özgü Sorunlar, İstanbul 1984, sh:242 ve devamı; Erol Ertekin-İzzet Karataş, Uygulamada Ticari Senetler, Turhan Kitabevi, Ankara 1998, sh: 661 ve devamı ).
Dolayısıyla,
senet metninde bir tahrifat yapılıp yapılmadığı, yapılmış ise bunun tarihi ve kim tarafından yapıldığı, o senet nedeniyle yasal sorumluluk altında bulunanların sorumluluklarının hangi çerçevede olacağının ( önceki metne göre mi, yoksa tahrifattan sonraki hale göre mi sorumlu tutulacaklarının ) belirlenmesinde temel etken durumundadır.
Somut olay bu çerçevede değerlendirildiğinde:
Dava dilekçesinde, davaya ve icra takibine konu senedin tanzim tarihi ile bedel hanelerinde sonradan tahrifat yapıldığı ileri sürülmüştür. İtiraz üzerine İ.T.M. de görülen davada alınan
Adli Tıp Kurumu Fizik/Grafoloji İhtisas Dairesinin 25.6.1998 günlü raporunda, takip dayanağı senetteki tanzim tarihinin gerçekte 7.5.83 şeklinde olduğu, sonradan sürşarj, tamamlama, yeniden yazım, üstten gitme ve benzeri yöntemlerle 8.7.993 şekline dönüştürüldüğü belirtilmiştir. Davacının bu bonoyla ilgili olarak davalı hakkında İstanbul C.Başsavcılığına yaptığı şikayet üzerine farklı tarihlerde yapılan
hazırlık soruşturmaları sırasında alınan 11.6.1996 ve 3.6.2003 günlü bilirkişi raporlarında da, tanzim tarihinin sonradan tahrif edilmiş olduğu açıklanmış ve anılan Adli Tıp Kurumu raporundaki bu yöne ilişkin saptamalara paralel sonuçlar bildirilmiştir.
Yine, yukarıda sözü edilen, İstanbul C.Başsavcılığı tarafından yapılan hazırlık soruşturması sırasında 3.6.2003 günlü raporu düzenleyen bilirkişilerin 3.7.2003 günlü ek raporunda, senetteki "Bir milyon Dolar " ve "1.000.000" ibarelerinin, daha önce aynı yerlerde mevcut olan yazı ve rakamların fiziksel yolla silinmelerinden sonra husule getirildikleri, silme yoluyla yapılan bu tahrifatın ilk bakışta ve kolayca fark edilemeyecek olması nedeniyle, tahrifatın ikna ve iğfal kabiliyeti taşıdığı belirtilmiştir.
Yerel Mahkemenin gerek önceki hükmünde ve gerekse direnme kararında, dar yetkili İ.T.M. ce alınmış olsa da, resmi kurum tarafından düzenlendiği için itibar edilmesi gerektiği belirtilen Adli Tıp Kurumu Fizik/Grafoloji İhtisas Dairesinin 25.6.1998 günlü raporunda, senedin bedel hanesindeki tahrifat iddiası yönünden herhangi bir değerlendirme yoktur. Dava konusu senetle ilgili olarak, gerek hukuk davaları ve gerekse cezai yönden yapılan soruşturmalar ve kamu davası sırasında alınan muhtelif bilirkişi raporları içerisinde, bedeldeki tahrifat iddiasına yönelik bir değerlendirmeyi içeren tek rapor da, anılan rapordur.
Açıklanan bu duruma göre,
davacının tanzim tarihindeki tahrifat iddiasını doğrulayan birden çok bilirkişi raporu bulunmaktadır. Yine, bir bilirkişi raporunda da, bedel hanesinde tahrifat yapıldığına ilişkin davacı iddiası yönünden değerlendirme yapılmış ve iddia doğrulanmıştır.
Yukarıda ifade edildiği gibi, davacı taraf, gerek eldeki davada ve gerekse ondan önceki ve sonraki dava ve şikayetlerinde, tutarlı bir şekilde senedin tanzim tarihinin ve bedel hanesinin tahrifatlı olduğunu ileri sürmüş bulunmasına ve imzadaki sahtecilik iddiasının tersine, bu iki konudaki iddiasının varit bulunmadığının kabulünü gerektirecek hiçbir beyan ve kabulü mevcut olmamasına; üstelik, bu iki iddiası eldeki dava dışında alınan bilirkişi raporlarıyla doğrulanmasına karşın, Yerel Mahkemenin bu yönlerden herhangi bir inceleme ve değerlendirme yapmadığı, eksik incelemeye dayalı önceki kararda direnildiği görülmektedir...
...Bütün bu açıklamalara göre, Mahkemece yapılması gereken iş; öncelikle, takip dayanağı senedin imzalı ve boş olarak hukuka aykırı yollarla elde edildiğine ilişkin davacı iddiasının her türlü delille kanıtlanabileceği benimsenmek suretiyle, davacının bu yönde bildirdiği tüm delillerin ve varsa davalının aynı yöne ilişkin karşı delillerinin eksiksiz olarak toplanması; toplanacak bu delillerin, takip konusu senedin davalı tarafından hukuka aykırı bir yolla ele geçirildiğini kesin olarak ortaya koyması halinde, davacı borçlunun bu senetten dolayı hiçbir şekilde sorumlu tutulamayacağının kabulü;
aksi takdirde ise, konusunda uzmanlığı bulunan kişilerden oluşturulmuş bir bilirkişi kurulundan, davacının senetteki tanzim tarihi ve bedele ilişkin tüm tahrifat iddialarını bir bütünlük içerisinde değerlendiren, denetime elverişli rapor alınması ve ortaya çıkacak uygun sonuç çerçevesinde bir karar verilmesidir..."
P.S 1:
Yargıtay 12 HD, 08.05.2007 T., Esas: 2007/7575, Karar: 2007/9416: "...İcra takibinin dayanağı olan çeklerden 16.04.2006 keşide tarihli ve 6.000,00 YTL bedelli olanın başlangıçta keşide tarihinin 16.02.2006 olarak düzenlendiği, ancak keşide tarihinin ay bölümündeki tahrifatla 16.04.2006 tarihine dönüştürüldüğü ve ibrazında bu tarih esas alınarak 03.04.2006 tarihinde yapıldığı tespit edilmiştir. Bu durumda,
sözü edilen çekin başlangıçtaki tahrifatsız keşide tarihi esas alındığında TTK.nun 708 ve 720. maddelerinde öngörülen sürede ibraz edilmediği sonucuna varılmalı ve alacaklının müracaat hakkını kaybettiği belirlenmelidir. O halde, icra mahkemesinin takibin iptali yönündeki kararı bu çek için sonucu itibariyle doğrudur.
Ancak;
4.500,00 YTL bedelli çekin keşide tarihinin başlangıçta
03.04.2006 olarak yazıldığı halde bunun tahrif edilerek 05.04.2006'ya dönüştürüldüğü Adli Tıp raporuyla saptanmış ise de, çekin 03.04.2006 tarihinde muhatap bankaya ibraz edildiği gözetildiğinde anılan düzeltmenin sonuca etkisinin bulunmadığı görülmektedir. O halde, sözü edilen çek için şikayetin reddi yerine takibin tümden iptali isabetsizdir..."
P.S 2: Verilen bilgilere göre:
1- Tanzim tarihinde tahrifat vardır;
2- Adli Tıp "tanzim tarihinde tahrifat" olduğunu belirlemiştir.
(Her dosyanın kendi içeriği dahilinde değerlendirilebileceği görüşümü mahfuz tutarak) sadece yukarıdaki veriler baz alındığında senedin kambiyo senedi vasfını yitirmediği kanaatindeyim.
P.S 3:
6102 sayılı TTK m.748: " Bir poliçe metni değiştirildiği takdirde, değiştirmeden sonra poliçe üzerine imza koymuş olan kişiler, değişmiş metne ve ondan önce imzasını koyanlar ise eski metne göre sorumlu olurlar."
Gerekçesi: Bu madde, 6762 sayılı Kanunun 660 ıncı maddesinden, dili güncelleştirilerek ay­nen alınmıştır.
P.S 4: Somut soruda belli olmayan

değişikliği yapan kişiyi, resmi belge sayılan kambiyo senedinde (TCK m.210) sahtecilikten yargılayabilmek için de; evleviyetle senedin, kambiyo vasfında olduğunun kabulü gerekir.
Saygılar...