23-12-2006, 21:29
			
							
		 | 
		
			 
            #1
		 | 
	
	| 
		 
			
			 
			
			
			
			
		 
			
				  
				
		
	  | 
	
	
		
			
			
				 
				Bu Da Benİm Cennet Sİnama'm
			 
			 
			
		
		
		
		 
                           Türkiye Cumhuriyetinin tek partili döneminde Milli Eğitim Bakanlığı Köy Enstitülerine büyük önem vermiştir. Bu anlamda Türkiye’nin çeşitli yerlerine yatılı olmak üzere Köy Enstitüleri  açılmış,  köylerden yetenekli ve  çalışkan öğrenciler bu okullara kabul edilmiştir. 
                           Bu okullardan bir tanesi de Samsun İli Ladik ilçesi Akpınar’da açılmıştır. Ben de bu okulda okumak ve öğretmen okullu kökenli olmak şansına sahip oldum. Bizler bu okullarda vatansever ve devletçi bir zihniyetle yetiştirildik. Bu okullardan mezun olanlar ya solcu ,  ya  da sağcı oldu . Ama sağcısı da solcusu da ülkelerini çok sevdi .Hatta ülkeleri uğruna ölecek kadar. 
            Yıllar sonra altı senemi geçirdiğim okulumu ziyarete gittim. Adım adım her tarafını gezdim. Bu okula başladığım 24.09.1972 gününü düşündüm ve arkasından tam altı yıl bir  film şeridi gibi gözümün önünden geldi  geçti. 
             Bu okuldan mezun olalı tam yirmi sekiz   yıl oldu 
             Ben köyümden ilk olarak bu okula gelmek için ayrılmıştım.                                                                                                                  Daha dün gibi.İnanması çok zor. Bu okula beni babam getirip, teslim etmişti. O gün yağmur yağıyordu ve hafif bir sis vardı. Babam, idarenin yerini Öğretmenler  Lokalinin kapısında duran çaycı  Necip Efendiye sormuştu O da bize “nah şurası “diye eli ile göstermişti. Okulun idaresine vardık . Müdür Yardımcısı bizim kayıt işlerimizi yaptı. Daha  sonra yatakhaneye gidip eşyalarımı dolabıma koydular. Yatakhaneden aşağıya inerken yemekhanede yemekler hazırlanmak üzereydi ve her masaya Ankara kavunu konmuştu. Babam bana kavunları gösterip, “Allah Devletimize zeval vermesin bak bu mevsimde kavun bile veriyorlar “dedi. 
            Babam yapması gereken işleri yaptı. Bana ayrılık vakti geldiğini söyledi. Ben babamın elini öptüm. Babam da  bana “oğlum Allah zihin açıklığı versin , Allah yardımcın olsun, verdiğim harçlıkları iyi idare et, paranı  idareli kullan ve kuru üzüm al sabahları bir avuç üzüm ye “dedi.Ve babam gitti…. 
            On üç yaşıma kadar, köyümden ve ailemden ayrılmamıştım. Nihayet ayrılık başladı. Bu  ayrılık anından sonra hiçbir zaman ailemle bir daha    sürekli birlikte alamadım. Babamın gitmesi ile ben başladım ağlamaya. İlçemizden önceden tanıdığım ve bu okulda okuyan çocukları buldum . Onlar beni teselli ettiler. 
            Zamanla ayrılık zor gelmemeye başladı ve gurbete alıştım. 
            Hafta sonları okul sınamasına filmler gelmekte olduğunu söylediler. Ben de sınamaya gitmeyi kafama koydum ve hafta sonunu beklemeye başladım. Ama bir türlü cumartesi olmak bilmiyordu.Nihayet cumartesi oldu. Ben sabahleyin erkenden kalktım ve sınamanın önüne gittim. Ama hiç kimse yoktu.Saatlerce bekledim.Saat öğlenden sonra iki oldu ve biletler satılmaya başladı. Elli kuruş verip bir bilet aldım ve sınamaya ilk giren kişi ben oldum.Bu sefer de  film başlamak bilmedi.Ve sonunda film başladı.Ben hayatımda ilk filmi seyretmeye başladım . Aman Allah’ım ne muhteşem bir şeydi şu film. Nefesimi tuttum seyrediyordum.Gösterilen film bir kovboy filmiydi.Ölen insanlara üzülmüyor tam tersine seviniyordum. Filmin kahramanı kötü adamları öldürdükçe içime bir mutluk beliriyordu. Filmin tam heyecanlı yerinde beş dakika mola vermezlere mi? Öyle üzüldüm öyle üzüldüm ki anlatamam. Beş dakika molanın bitmesi ile film kaldığı yerden devam etmedi. Bu sefer de gelecek hafta gösterilecek filmin tanıtımı vardı.Onu seyrettik.Sonra  film devam etti.Her güzel şeyin bir sonu olduğu gibi filmin de sonu geldi ve bitti.Sınamadan  sonra yemek vaktine kadar bir buçuk saatlik etüt başladı.Etütte ders çalışmak mümkün olmadı ve ben hep filmi düşündüm.Bir hafta boyunca o filmdeki sahneler gözümün önünden hiç gitmedi ve ben hep filmde geçen olayları düşündüm. 
            Sonunda bir hafta sonu daha geldi.Ve biz yine   sınamaya gittik. 
            Hafta sonları ben hep okulun sınamasındaydım. 
            Yirmi yedi sene sonra okulumu ziyarete gittiğimde bu sınamanın yanmış olduğunu gördüm.Yanan sınamanın betondan olan sahnesine bir şey olmamış sağlam olarak duruyordu. Bir yanmış kütük parçası buldum ve sahnenin tam ortasına oturdum. Başladım bu sınamadaki     seyrettiğim filmleri ve hayatimi düşünmeye. Ben acaba bu sınamada kaç tane film seyrettim.? 
      Ben burada film  seyredip, hayata hazırlanırken de kendi filmimde kendim oynamıyor muydum? Yanan sınamanın enkazı üzerinde saatlerce seyrettiğim filmleri düşündüm .Ben bir çok şeyi bu sınamada seyrettiğim filmlerden öğrendim.  Daha o zamanları ha babam filmi yapılmadığı halde ben ha babam sınıfındaki esprileri burada görmüş  ve öğrenmiştim.Göz yaşlarım pınar olmuş akıyordu.Evet artık hayatın sonuna gelmiştim. Ben yüzlerce film seyrettiğim bu sınamada bu sefer kendi hayatımın filmini seyretmeye başladım,.Bu okuldan mezun oldum. Başka bir okulda daha  okudum. Evlendim. İki tane oğlum oldu. Ben şimdi emekliği yaklaşmış bir memurum.Sakalım ağardı, saçlarım döküldü ve ihtiyarladım..Anam ve babam öldü.. Babamdan kalan  miras paylaşıldı  ve bana babamın doğduğu, annemin gelin geldiği, benim ve beş tane kardeşimin doğduğu eşimin de gelin     geldiği ve yine iki tane oğlumun doğduğu , acı ve tatlı günlerimizin geçtiği babamın bu  evi bana   miras  olarak kaldı .Ben bu evi yıktırdım ve yerine yenisini yaptırdım. Ama bu evin yıkılması beni bu sınamanın yanması kadar üzmemişti. 
            Yanan sınamanın enkazı üzerinde anladım ki, yanan sınamaya değil  yangınla beraber kaybolan  hatıralarıma ve yolun sonuna gelişime  ağlıyorum.   
 
 
 
 
                                                                                    Süleyman Zengin 
 
		
	
	
    
  
		
		
		
				
		
	
	 |