|
HGK 2007/6-53 E-2007/44 K
YARGITAY İLAMI
Taraflar arasındaki "Tahliye" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Denizli 1. Sulh Hukuk Mahkemesi'nce davanın kabulüne dair verilen 29/11/2005 tarih ve 196-1608 s. kararın tetkiki davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 6. Hukuk Dairesi'nin 07/03/2006 tarih ve 2006/529-2006/2251 s. ilamıyla; (...Uyuşmazlık yeniden inşaat nedenine dayalı tahliye istemine ilişkindir. Mahkemece istemin kabulüne karar verilmesi üzerine hüküm davalı tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı, dava konusu taşınmazı satın almak suretiyle iktisap ettiğini, önceki malikle davalı arasında yapılan sözleşmenin 1.1.2005 gününde sona erdiğini, davalıya 18.8.2004 keşide 21.8.2004 tebliğ günlü ihtarla kiralananın yıkılarak yeniden inşaat yapılacağını bildirdiğini ileri sürerek yeniden inşaat sebebiyle davalının tahliyesine karar verilmesini istemiştir. Davalı, davacının bildirdiği tarihe karşı çıkarak önceki malikle yaptıkları 9.7.1981 günlü sözlü sözleşmeye dayanarak kiracı olarak oturduğunu ve buna göre davanın süresinde açılmamış bulunduğunu savunarak davanın reddini istemiştir.
6570 S. Kanunun 7/c maddesine dayalı davaların sözleşmenin bitiminden itibaren bir ay içerisinde açılması gerekir. Ancak kiralayan tarafından daha önce ihtar çekilmişse dönem sonuna kadar dava açılabilir. Taraflar arasında yazılı sözleşme bulunmaması halinde davacının kira sözleşmesinin başlangıç ve süresine ait beyanlarına davalının karşı çıkması durumunda sözleşmenin başlangıç tarihi ile süresinin davacı tarafından kanıtlaması gerekir. Davacı bu amaçla tanık dinletmiş ve keşide ettiği ihtarnameye dayanmıştır. Davacının tek yanlı olarak keşide ettiği ihtarname tek başına delil olarak kabul edilemez. Davacının dinlettiği tanık da davacının iddiasını doğrular biçimde beyanda bulunmamıştır. Davalı karşı delil olarak işyeri ruhsatına dayanmış ve ibraz ettiği belgeye göre işyeri ruhsatının 9.7.1981 gününde alındığı belirlenmiştir. Davacı dava dilekçesindeki delilleri arasında ve diğer demekle yemin deliline de dayandığının kabulü gerekir. Davacı mevcut delil durumu itibariyle kira başlangıcı ve sonunu kanıtlayamadığına göre kira başlangıç ve süresi bakımından davacının davalıya yemin teklif etme hakkı bulunduğu hatırlatılmalı bu hakkını kullanmak istemesi halinde varılacak sonuca göre hüküm kurmak gerekirken, davanın süresinde açıldığından bahisle hüküm kurulması doğru olmadığından kararın bozulması gerekmiştir...) Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN : Davalı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve direnme kararının verildiği gün itibariyle HUMK. 2494 s. Kanun ile değişik 438/II.fıkrası hükümü gereğince duruşma isteğinin reddine karar verilip dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, yeniden inşaat nedenine dayalı tahliye istemine ilişkindir.
Yerel Mahkemenin "davanın kabulüne" dair verdiği karar, Özel Dairece yukarda yazılı gerekçeyle bozulmuş; Mahkemece, "görülmekte olan davayla aynı mahiyetteki dosyalara ait kararların onanarak kesinleştiğinin anlaşıldığı" gerekçesiyle direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu'ndaki görüşmeler sırasında; Mahkemece direnme kararı verilmeden evvel, emsal nitelikte olduğu belirtilen dava dosyalarının getirtilmesi ve direnme kararında gerekçe olarak dayanılmasının yeni bir hükmün varlığını ortaya koyup koymadığı hususu öncelikle incelenmiş; emsal dosyanın getirtilmiş olması yeni delil toplama olarak kabul edilmemiş; bu itibarla yeni bir hükmün varlığı değil, HUMK.nun 429/3 maddesi anlamında gerekçenin genişletilmesi mahiyetinde nitelendirilerek kararın, direnme kararı niteliğinde olduğuna oybirliği ile karar verilerek ön sorun reddedilmiştir.
İşin esasına gelince;
Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici sebeplere göre, Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve kanuna aykırıdır. Bu sebeple direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen sebeplerden dolayı HUMK.nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istem halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine 31.01.2007 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
Kaynak: Corpus Arşiv
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
Esas No : 2002/13-869
Karar No : 2002/884
Tarih : 6.11.2002
İTİRAZIN İPTALİ ( Davacının Borç OLarak Verdiği Paranın Tahsili Amacıyla Başlatılan İcra Takibine Vaki İtiraz )
ispat yükü kendisinde olmayan tarafın KENDİ İSTEĞİ İLE ispat yüküNÜ ÜSTLENMESİ ( yemin Teklif Etmesi Durumunda Bunun Sonuçlarıyla Bağlı Olması )
ÖDÜNÇ VERİLDİĞİ İDDİA EDİLEN PARANIN İADE EDİLMEMESİ ( Davacının Verdiği Paranın Ödünç Olarak Verildiğini ispat Etmesinin Gerekmesi )
ispat yükü ( Ödünç Para Verdiğini İddia Eden Davacının Bunu ispatlamasının Gerekmesi )
ÖZET :
Dava, itirazın iptali talebine ilişkindir. Uyuşmazlığın çözümünde öncelikle imzası davalı tarafından kabul edilen kartvizitteki paranın alındığına dair ifadenin hukuksal niteliği üzerinde durulmalıdır. Paranın alındığına dair belgede, alınma nedeni ile ilgili bir açıklama yoksa ve parayı verenin ileri sürdüğü neden alan şahıs tarafından reddediliyorsa kanıtlama yükü parayı veren şahsa aittir. Mahkemenin yanılgıya düşerek kanıtlama yükü kendisine düşmeyen tarafa yemin teklif etme hakkının bulunduğunu hatırlatması üzerine yemin teklif edilmesi ve eda edilmesi sonuç doğurmaz. Ancak kanıtlama yükü kendisine ait olmayan taraf kendi isteği ile kanıtlama yükümünü üstlenip yemin teklif ederse bunun sonuçları ile bağlıdır.
DAVA :
Taraflar arasındaki "itirazın iptali" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Kadıköy Asliye 6. Hukuk Mahkemesi'nce davanın kabulüne dair verilen 6.9.2001 gün ve 2000/1187 E. - 2001/824 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 13. Hukuk Dairesi'nin 21.4.2002 gün ve 2002/2500-3977 sayılı ilamıyla ( ... Davacı, davalıya 5.000 Amerikan Dolan borç verdiğini, davalının borcunu ödemediğini, tahsili için girişilen takibe itiraz edildiğini ileri sürerek, itirazın iptali ile takibin devamını ve davalı aleyhine % 40 icra inkâr tazminatına hükmolunmasını istemiştir.
Davalı, davacıya borcu olmadığını, takibin dayanağı olan kartvizitteki beyanın, borç ikrarını içermeyip, aksine tasfiyeye yönelik olduğunu bildirerek, davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, itirazın iptali ile takibin devamına, takip konusu miktara takip tarihinden itibaren yasal faiz yürütülmesine, % 40 icra inkâr tazminatının davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine karar verilmiş; hüküm, dairemizin 25.12.2001 gün, 2001/10253-12109 sayılı karan ile onanmış, davalı bu defa karar düzeltme talebinde bulunmuştur.
Davacı, davalıya 5.000 Dolar borç verdiğini bildirerek, karz temel hukuki ilişkisine dayanarak bu davayı açmıştır. Davalı, davacının ileri sürdüğü bu karz ilişkisini kabul etmeyerek, yetkilisi olduğu şirketin, davacıdan aldığı avansın ödenmesi nedeniyle bu belgenin verildiğini bildirmiştir. Davalının bu ikrarı gerekçeli inkâr niteliğindedir. Bu durumda davacı, davalıya borç para verildiğini yasal delillerle kanıtlamalıdır. Davacının dayanağı "Sayın Murat K.'dan elden nakit 5.000 Dolar aldım" beyanını içerir belge, borç ikrarını havi bir belge niteliğinde değildir, bu nedenle de borç para verildiğini kanıtlamaya yeterli değildir. Ne var ki bu belgenin, davalı elinden çıktığı ve belge altındaki imzanın da davalıya ait olduğu uyuşmazlık konusu değildir. Bu nedenle davalıca imzası inkâr edilmeyen belge, her ne kadar borç ikrarını taşıyan bir belge olarak kabulü mümkün değilse de davacı alacaklının, alacağını kanıtlayan iddiası yönünden yazılı delil başlangıcı sayılır. Davacı, ancak buna dayanarak, davaya konu alacağının dayanağını oluşturan ve davalı tarafından reddedilmiş bulunan karz hukuki ilişkisini ve alacağının var olduğunu tanık dahil, her türlü delille kanıtlama hakkına sahiptir. Mahkemece, davacıdan konuya ilişkin tanık dahil, bütün delilleri, varsa davalı tarafın karşı delilleri toplanarak hasıl olacak sonuca uygun bir karar verilmelidir. Mahkeme kararının bu nedenle bozulması gerekirken, değerlendirmede yanılgıya düşülerek, dairemizin 25.12.201 gün 2001/10253-12109 sayılı kararı ile onandığı bu kez yapılan inceleme ile anlaşıldığından, karar düzeltme talebinin kabulü ile dairemizin onama kararının kaldırılarak mahkeme kararının bozulması gerekmiştir... ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR :
Dava, itirazın iptali istemine ilişkindir.
Davacı vekili, davacının daha önceki ticari ilişkilerden dolayı, talebi üzerine davalıya 5.000 USD borç para verdiğini, davalının aldığı paraya karşılık kartvizitinin arkasına bu hususu yazıp imzaladığını; şifahi taleplere rağmen borcu ödemediğini, yapılan icra takibinde de haksız şekilde borca itiraz ettiğini ileri sürerek, itirazın iptaline karar verilmesini istemiştir.
Davalı vekili, cevap dilekçesinde, taraflar arasında hiçbir ticari ilişki bulunmadığını, davalının davacıdan borç para da almadığını, dayanılan kartvizitteki ifadenin borç ikrarı taşımadığını savunarak davanın reddini istemiş; 19.4.2001 günlü duruşmada, kartvizitte belirtilen paranın daha önce davacıya verilen borca mahsuben alındığını bildirmiş, 24.4.2001 tarihli dilekçesinde ise bu kez paranın borç olarak değil, davalının yetkilisi olduğu bir şirkete davacı tarafından verilen mal siparişinin avansı olarak alındığını, bilahare geri verildiğini savunmuştur.
Yerel mahkemenin, kartvizitteki beyanın bir borç ikrarı niteliğinde olduğu, davalının imzaya itiraz etmediği, savunmasını yazılı delille kanıtlayamadığı hatırlatılması üzerine davacıya yemin teklifinde bulunduğu halde sonradan bundan da vazgeçtiği; davacının ise davâlının savunmanın genişletilmesi niteliğindeki davalı beyanlarını red ve mahkemece teklif edilen tamamlayıcı yemini eda etmek sııretiyle alacağının varlığını kanıtladığı gerekçesiyle verdiği davanın kabulüne dair karar, yüksek özel dairece yukarıdaki gerekçeyle bozulmuştur.
Bu noktada, öncelikle, imzası ve içeriği davalı tarafça kabul edilmiş bulunan, davalıya ait kartvizit arkasındaki "Sayın Murat K.'dan elden nakit 5.000 Dolar ( beşbin dolar ) aldım" şeklindeki ifadenin hukuksal niteliği üzerinde durulmalıdır.
Söz konusu ifade, davalının davacıdan 5.000 Dolar almış olduğunu kuşkuya yer vermeyecek şekilde ortaya koymakta, ancak bu paranın hangi nedenle alındığı konusunda herhangi bir açıklık taşımamaktadır.
Açıktır ki, belirli bir paranın bir tarafça diğerine verilmesi, çeşitli hukuki nedenlere bağlı olabilir. Verilen bu para, ödünç olarak veya mevcut bir borcun ödenmesi ( söndürülmesi ) yahut somut olayda davalı tarafça savunulduğu gibi sipariş edilen bir mal bedeline karşılık avans şeklinde, ya da hukuken geçerli başkaca herhangi bir nedenle verilmiş olabilir.
Eğer paranın verildiğine ilişkin belgede, veriliş nedeniyle ilgili olarak herhangi bir açıklık bulunmuyor ve parayı verenin ileri sürdüğü hukuksal neden parayı alanca reddediliyor ise, belgeye konu paranın kendisince ileri sürülen nedenle verilmiş olduğunu kanıtlama yükümü, parayı verene aittir.
Somut olay bu hukuksal çerçeve içerisinde değerlendirildiğinde:
Yukarıda belirtildiği üzere, davacının davalıya 5.000 Dolar verdiğine ilişkin, içeriği ve imzası davalıca itiraza uğramayan, davalıya ait kartvizit arkasındaki beyan, paranın veriliş nedeni hakkında herhangi bir açıklama içermediğinden, paranın kendisince ileri sürülen nedenle ( ödünç olarak ) davalıya verildiğini kanıtlama yükümü, davacıya aittir. Başka bir ifadeyle, kural olarak paranın davalıya ödünç olarak verildiğini ileri süren davacı, bu iddiasını yasal delillerle kanıtlamakla yükümlüdür.
Nitekim, yüksek özel dairenin bozma kararında da bu kural açıkça vurgulanmıştır.
Ne var ki, konuya ilişkin yasal ilke ve kural böyle olmakla birlikte, somut olayda, davalı vekili yukarıda belirtilen şekilde davalının bu parayı hangi nedenle dava cıdan aldığı konusunda 15.1.2001 günlü cevap dilekçesinde, onu takip eden 19.4.2001 günlü duruşmadaki açıklamasında ve 24:4.2001 günlü dilekçesinde, biri diğerini nakzedip hükümsüz bırakan, dolayısıyla birbirleriyle bağdaştırılması mümkün olmayan beyanlarda bulunmuş; nihayet, davacının bütün bu savunmaları reddettiği 7.6.2001 günlü duruşmadaki beyanı üzerine, mahkemenin herhangi bir hatırlatması dahi olmadan, paranın veriliş nedeni konusunda davacıya yemin teklifinde bulunacağını bildirmiş, mahkemenin bu yoldaki ara kararı üzerine, süresi içinde verdiği 12.6.2001 tarihli dilekçede davacının eda etmesini istediği yeminle ilgili metni mahkemeye sunmuş; yemin davetiyesinin tebliği üzerine davacı duruşmaya gelmiş, ancak davalı vekilinin yemin teklifindan vazgeçtiğini bildirmesi üzerine bu işlem yerine getirilememiştir.
Bu noktada, şu hususun da önemle belirtilmesinde yarar vardır: Bir davada, mahkemenin yanılgıya düşerek, kanıtlama yükümü kendisine ait olmayan tarafa, yemin teklif etme hakkının bulunduğunu hatırlatması ve buna zorlayacak şekilde ara kararı vermesi nedeniyle, o tarafın diğerine yemin teklifi ve bunun eda edilmesi, usul hukuku açısından herhangi bir sonuç doğurmaz. Eş söyleyişle, mahkemenin yanlış işlemi üzerine eda olunan yemin, delil değeri taşımaz. Buna karşılık, bir taraf, kanıtlama yükümlülüğü kendisine ait olmayan bir konudaki iddia veya savunmasını kanıtlamayı kendi istek ve işlemiyle üstlenerek, karşı tarafa temin teklif ederse, bunun sonuçlarıyla bağlı olur.
Açıklanan bu usuli aşama ve işlemlerin ortaya koyduğu durum şudur: Somut olayda davalı vekili, gerek yargılama safahatında birbiriyle çelişen açıklamalar yapmak ve gerekse paranın verilme nedenini kanıtlama yükümü davacıya ait olmasına rağmen, o yolda mahkemenin bir hatırlatması dahi bulunmaksızın, bu konuda davacıya kendiliğinden yemin teklif etmek suretiyle, kanıtlama yükümlülüğünü müvekkilinin üzerine almış, gerek bu tutumuyla ve gerekse kartvizitteki imzanın müvekkiline ait olduğunu bildirdiği 26.2.2001 tarihli dilekçesinde yer alan "... Ayrıca mukabil delilimiz de yoktur" şeklindeki beyanıyla, yemin dışında savunmayı doğrulayacak başkaca delilin bulunmadığını kabullenmiş; ancak sonradan yemin teklifinden de vazgeçmiş, böylece, tüm savunmalarını bizzat kanıtsız bırakmıştır.
Başka bir ifadeyle, ortada, tersini öngören tüm usuli ilke ve kurallara rağmen, davalı vekilince kanıtlama yükümlülüğünün bizzat üstlenildiği ve fakat bunun yerine getirilemediği bir durum söz konusudur.
Kısaca, davalı vekili, davaya konu paranın davacıdan karz akdi dışındaki bir nedenle alınmış olduğunu kanıtlama yükümlülüğünü kendi isteğiyle üstlenmiş, ancak bunu yerine getirememiştir.
O halde, icra takibine ve görülmekte olan davaya konu paranın, davacı tarafından davalıya ödünç olarak ( karz akdi nedeniyle ) verildiğinin kabulü zorunludur.
Karz ilişkisinden kaynaklanan borcun ödeme yoluyla söndürüldüğü davalı tarafça yasal delillerle kanıtlanamadığına göre, davanın kabulüne karar verilmesi gerekir.
Yerel mahkemenin direnme kararı, açıklanan gerekçeye göre, sonucu itibarıyla yerinde olup, onanmalıdır.
SONUÇ :
Davalı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle ONANMASINA, gerekli temyiz ilam harcı peşin alınmış olduğundan başkaca harç alınmasına mahal olmadığına, 6.11.2002 gününde yapılan 2. görüşmede oyçokluğuyla karar verildi.
Karşı Oy
Davacı, davalıya borç olarak verdiği 5.000 Doların iade edilmediğini, tahsili için davalı aleyhine yaptığı icra takibine itiraz edildiğini bildirip, itirazın iptaline ve inkâr tazminatına karar verilmesini istemiştir.
Davalı, davacıdan borç almadığını, davacının dayandığı belgenin borç ikrarını içermediğini savunmuş, 25.4.2001 tarihli dilekçe ile de belgenin kendisi tarafından yetkilisi olduğu Y Makine Kalıp Sanayi ve Tic. Ltd. Şti'ne davacının verdiği mal siparişinin avansı olarak yaptığı ödemeye karşılık verildi~ini bildirip, dilekçe ekinde belgeler sunmuş ve davanın reddini istemiştir.
Davalının savunması ve beyanları, sonucu itibarıyla gerekçeli inkârdır. Bu durumda ödünç ilişkisini ispat etme yükümlülüğü, onu iddia eden davacıya aittir. Davacının dayandığı "Nuri" adı yazılı kartvizit ve arkasındaki "Sayın Murat elden nakit 5.000 Dolar ( beşbin dolar ) aldım" yazısı ve altındaki imza davalı tarafından kabul edilmiş ise de bu belgede paranın hangi amaçla alındığı yazılı olmadığı için belge BK. 17. maddesinde tanımı yapılan borç ikrarını havi belgelerden değildir. Bu nedenle belge yalnız başına davacının dayandığı karz ilişkisini ispat edebilecek kuvvette sayılamaz. Anılan belge HUMK 292. maddesinde belirtilen yazılı beyyine başlangıcı niteliğinde ve makbuz hükmündedir. Davacı iddiasını bu durumda tanık dahil her türlü delil ile ispat edebilir. Davacıdan alacağının dayanağını teşkil eden, karz ilişkisini ispat edecek tanık dahil her türlü delilleri, davalıdan da varsa mukabil delilleri sorulup toplanarak hasıl olacak sonuca uygun karar verilmesi gerekir. Mahkemenin davacıya re'sen yemin teklif etmesi de, belgeyi karz akdini ispata yeterli görmediğini göstermektedir. ispat yükü ters çevrilerek davalının davacıya yemin teklif etmeyeceğini bildirmesi üzerine, mahkemece şartları oluşmadığı halde HUMK. 355 ve 356. maddesine göre davacıya re'sen yemin teklif etrnesi ve davacının yemini kabul ve eda etmesi, hukuki sonuç doğurmaz. Bu nedenlerle mahkemenin davanın kabulüne dair karan bozulmalıdır. Sayın çoğunluğun, makbuz niteliğindeki belgeyi borç ikrarı içeren belge olarak nitelendirmesi ve ispat yükünü ters çeviren mahkeme kararının onanması yolundaki görüşüne katılamıyoruz.
A. Erkal BAÇÇIOĞLU - 13. Hukuk Dairesi Başkanı
Altan ERTÜRK - 13. Hukuk Dairesi Üyesi
Ali ALKAN - 13. Hukuk Dairesi Üyesi
-----------------
İspat yükünün değiştirilmesine itiraz ettiğinizi ve ara karardan rücu istediğinizi belirten bir dilekçe verin. Ama yemin teklifini reddetmeyin. Çünkü yemin teklifinin reddi karşı tarafın iddia ettiği hususların ispatlanması anlamı taşıyabilir.
|