|
Bir yargıç, elini taşın altına koymuş. Yargıtay'a, somut nitelik arzetmeyen, soyut bir kabulünün, hatalı olduğunu, biifiil keşif icrasıyla somutlaştırarak ortaya koymuş.
Ya keşif sırasında bir kadın çocuğunu düşürseydi, ya ani fren yapan iki araç kaza yapsaydı vb. seçeneklerin hayata geçmiş olması ihtimali ise, keşifte aranan gerçeğin, daha da gerçek verilerle kanıtlanmasına yol açar ve bu keşfin icra edilmeyerek eski kabulün devam etmesi ihtimalinde ilanihaye karşılaşılacak olumsuzlukları, keşif mahallinde yaşanacak bir olaya özgü olumsuzlukla sınırlar , bir çizgi çekmiş olurdu.
Hakim, bu keşfi başka bir mahalde yapamazdı. Yapsa, inandırıcı da olmazdı.
Böyle korkusuz, kişişel kayıp ve kaygılardan uzak, hukuk sevdalısı yargıçlarımız olduğu müddetçe endişelenmemiz değil, sevinmemiz gerekir diye düşünüyorum.
Aklıma mesleğe yeni başladığımda aldığım ilk ağır ceza dosyası geldi bu haberi okuduğumda. Manken şahıslar kullanılmak suretiyle tatbik edilen bir gece keşfi. Bu keşif yapılmadan evvel sanıklar yaşlı bir tanığın "ben sanıkları gördüm" şeklindeki teşhisi doğrultusunda senelerce ceza alacaklardı (Biri almış, diğer ikisi hakkındaki beraat hükmü de suçu üçü birlikte işlemişlerdir, onlar da cezalandırılmalıdır gerekçesiyle bozmaya konu olmuştu). Dolayısıyla Yargıtay bir sanığın cezasını da onamıştı. Bilumum temyiz süreçleri ve yeniden yapılan yargılamalar sonrası, nihayet tatbikatlı gece keşfi yapılmış ve bu keşif sırasında artık hayatta olmayan merhum tanığın, sanıkları falanca pencereden teşhis etmesinin mümkün olmadığı anlaşılmış ve diğer sanıklar beraat etmişlerdi. Suçu birlikte işledikleri inancıyla sanıklardan biri hakkında evvelce hüküm kurulduğundan, ilk sanığın kesinleşen mahkumiyeti de yargılamanın iadesine konu olmuştu.
Keşif kararını veren yargıcımızı kutluyorum.
Saygılarımla...
|