|
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
Esas: 1999/1-665
Karar: 1999/792
Tarih: 06.10.1999
ÖZET: Tapulu taşınmazlarda harici veya fiili taksim ile payların mülkiyeti ana taşınmazdan ayrılamaz. Ne varki, taşınmazın kullanma biçimi bütün paydaşlar arasında varılan bir anlaşma ile belirlenmiş yada fiili bir kullanma biçimi oluşmuş, uzun süre paydaşlar bu durumu benimsemişlerse kayıtta paylı, eylemsel olarak (fiilen) bağımsız bu oluşumun tapuda yapılacak resmi taksime veya şuyun satış suretiyle giderilmesine yahut o yerde bir imar uygulaması yapılmasına kadar korunması, "akte vefa" kuralının yanında iyi niyet kuralının da bir gereğidir.
(818 sayılı BK. m. 213) (743 sayılı MK. m. 634) (2644 sayılı Tapu K. m. 26)
KARAR METNİ:
Taraflar arasındaki "elatmanın önlenmesi" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Sarıyer Asliye 2. Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 22.9.1997 tarih ve 1995/408 E-1997/500 K. s. kararın tetkiki davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 22.9.1998 tarih ve 1998/7015-9568 s. ilamı ile; (...Paylı mülkiyette taşınmazdan yararlanamayan paydaş, engel olan öteki paydaş veya paydaşlardan payına vaki elatmanın önlenilmesini her zaman isteyebilir. Hatta iştirak halinde mülkiyette dahi paydaşlardan biri öteki paydaşların olurlarını almadan veya miras, şirketine temsilci atanmadan tek başına ortak taşınmazdan yararlanmacına engel olan paydaş aleyhine elatmanın önlenmesi davası açabilir. Ancak, o paydaşın, payına karşılık çekişmesiz olarak kullandığı bir kısım yer varsa açacağı elatmanın önlenilmesi davasının dinlenme olanağı yoktur. Yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarına ve aynı doğrultudaki bilimsel görüşlere göre payından az yer kullandığını ileri süren paydaşın sorununu elatmanın önlenilmesi davası ile değil, kesin sonuç getiren taksim veya şuyun satış yoluyla giderilmesi davası açmak suretiyle çözümlemesi gerekmektedir.
Öte yandan, yurdumuzda sosyal, ekonomik sebeplere kırsal kesimlerden kentlere aşırı akım, nüfus çoğalması, büyük mesken ve işyeri ihtiyacı sebebiyle hızlı yapılaşma karşısında görevli mercilerin aciz kalmaları veya çeşitli sebeplerle göz yummaları sonucu, izinsiz, ruhsatsız, resmi kayıtlara bağlanmayan büyük yerleşim alanları oluştuğu. arada paylı taşınmazların tapuda resmi ifrazları yapılmadan paydaşlar arasında haricen veya fiilen taksim edilip üzerlerine büyük mahalleler hatta beldeler yapıldığı bir gerçektir. Bilindiği üzere MK.nun 634, BK.nun 213, TK.nun 26. maddeleri hilafına tapulu taşınmazlarda harici veya fiili taksim ile payların mülkiyeti ana taşınmazdan ayrılamaz. Ne varki, taşınmazın kullanma biçimi bütün paydaşlar arasında varılan bir anlaşma ile belirlenmiş yada fiili bir kullanma biçimi oluşmuş, uzun süre paydaşlar bu durumu benimsemişlerse kayıtta paylı, eylemsel olarak (fiilen) bağımsız bu oluşumun tapuda yapılacak resmi taksime veya şuyun satış suretiyle giderilmesine yahut o yerde bir imar uygulaması yapılmasına kadar korunması, "akte vefa" kuralının yanında MK.nun 2. maddesinde düzenlenen iyi niyet kuralının da bir gereğidir. Aksi halde, pekçok kimse zarar görecek toplum düzeni ve barışı bozulacaktır.
O halde, paydaşlar arasındaki elatmanın önlenilmesi davalarında öncelikle bütün paydaşları bağlayan harici bir taksim sözleşmesi ve özel bir parselasyon planın olup olmadığı veya fiili kullanma biçiminin oluşup oluşmadığı üzerinde özenle durulmalı, varsa çekişmeli yerin kimin kullanımına terk edildiği saptanılmalı, harici veya fiili taksim yoksa uyuşmazlık yukarda değinildiği gibi, MK.nun müşterek mülkiyet hükümlerine göre çözümlenmelidir.
Gerek bozma öncesi; gerekse bozma sonrası yapılan inceleme ve soruşturmadan; özellikle uzman bilirkişi raporundan ana kadastrol parselin 1/2 yarı payının dava dışı Vakfa ilişkin olduğu; taşınmazda paydaş olmayan kişilerinde yapılandıkları; Vakfında iştiraki ile düzenlenmiş bir özel parselasyon planı bulunmadığı gibi; fiili bir kullanım biçimi oluşmadığı anlaşılmaktadır. Öyleyse uyuşmazlığın özel parselasyona değil (fiili kullanım biçimine göre değil); Medeni Yasanın müşterek mülkiyet hükümlerine göre çözümlenmesi zorunludur.
Her ne kadar, hükmüne uyulan bozma ilamında özel parselasyona göre bir çözüm getirilmesine değinilmiş isede; bütün paydaşları bağlayan ve onların iştiraki ile yapılmış bir paylaşım olmadığı saptanmış bulunmakla; özellikle vakfın kayden yarı pay sahibi olduğunun belirlenmesi karşısında maddi yanılgıya dayalı bozma ilamı usuli zanılmış hak doğuramaz.
Hal böyle olunca, yukardaki ilkeler gözetilerek bir hüküm kurulması gerekirken, yazılı olduğu üzere karar verilmesi isabetsizdir...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN : Davacı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulu´nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Tarafların, karşılıklı iddia ve savunmalarına dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlçre göre, Hukuk Genel Kurulu´nca da benimsenen özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve kanuna aykırıdır. Bu sebeple direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının özel Daire bozma kararında gösterilen sebeplerden dolayı HUMK.nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istem halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 6.10.1999 gününde, oybirliği
ile karar verildi.
Kaynak: {Corpus Arşiv No: HG-583}
[Copyright © Ced Dağıtım Medya Yazılım - Corpus Mevzuat ve İçtihat Programı]
|