|
T.C. YARGITAY
1.Hukuk Dairesi
Esas: 2005/9103
Karar: 2005/9802
Karar Tarihi: 19.09.2005
ÖZET : Dava, çaplı taşınmaza elatmanın önlenmesi isteğine ilişkindir.
Kira ilişkisi bir hukuki fiil ( vakıa ) değil, bir hakkın doğumuna, değiştirilmesine veya ortadan kaldırılmasına neden olma niteliği itibariyle bir hukuki işlem ( muamele )dir.
Bu nedenle dava değeri 40.000.000 TL yi aşan ( 23.6.1996 gün ve 4146 sayılı yasa uyarınca ) sözleşmeler hakkında tanık dinlenilebilmesine olanak tanımayan H.U.M.K.'nun 288. maddesi 21.7.2004 tarihinde yürürlüğe giren 5219 Sayılı Yasanın 2/b maddesi ile değiştirilmiş ve tanıkla ispat yasağı 400.000.000 TL.nin üzerine yükseltilmiştir. Bu düzenlemeye göre, bu miktarın üzerindeki sözleşmeler hakkında tanık dinlenmesine olanak yoktur. Kira Sözleşmesinin varlığı, ancak yazılı delille ispat edilebilir. Hemen belirtmek gerekir ki, sözü edilen miktar, yıllık kira tutarına bakılarak belli edilir. Sözlü kira sözleşmesi kurulduğu yolundaki savunmanın ilgilisine ( davalıya ya da davalılara ) yemin teklif etme hakkı verebileceği; ayrıca H.U.M.K.'nun 292 ve 293. maddelerinde değinilen ayrıcalıkların da gözetilmesinin gerekeceği kuşkusuzdur.
Somut olayda yukarıda açıklanan ilkeleri kapsar biçimde araştırma yapılması, adi yazılı bir sözleşmenin önceki kayıt maliki ile temlikten sonra dahi her zaman düzenlenmesinin olanaklı bulunduğunun düşünülmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçelerle hüküm kurulmuş olması isabetsizdir.
(818 S. K. m. 248, 276) (1086 S. K. m. 288)
Dava: Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, kayden maliki bulunduğu 254 ve 255 parsel sayılı taşınmazlara davalının müdahalede bulunduğunu ileri sürerek, elatmanın önlenmesi isteminde bulunmuştur.
Davalı, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, taşınmazların önceki malikten kiralanarak tasarruf edilmesinin haklı neden sayılamayacağı, kira sözleşmesinin tapuya şerh de edilmediğinden yeni malike karşı ileri sürülemeyeceği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Karar, davalı vekili tarafından süresinde duruşma istemli temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, duruşma isteği değer yönünden reddedilip gereği görüşülüp düşünüldü:
Karar: Dava, çaplı taşınmaza elatmanın önlenmesi isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; çekişme konusu 254 ve 255 parsel sayılı taşınmazların kayden davacıya ait olduğu, anılan yerin davalının işgalinde bulunduğu anlaşılmaktadır.
Davalı, işgalinin taşınmazların önceki maliki ile aralarında düzenlenen kira sözleşmesine dayalı bulunduğunu savunmuş, savunmasına dayanak olarak taşınmazların önceki kayıt malikleri olduğunu ileri sürdüğü kişilerle düzenlediği sözleşmeyi ibraz etmiştir.
Gerçekten de böyle bir sözleşmenin varlığı ve geçerliliği sabit olduğu takdirde, anılan sözleşmeye değer verileceği kuşkusuzdur. Bu durumda davalının taşınmazı tasarrufunun haksızlığından söz edilemeyecektir.
Bu halde davacı yan, bayiinin sözleşmesine dayanarak tahliye isteminde bulunacak, ya da Borçlar Kanununun genel hükümlerini dikkate almak suretiyle taşınmazın kendisine teslimini isteyebilecektir. Bu bakımdan mahkemenin kabulünde isabet olduğu söylenemez. Ancak, kiracılık savunmasının kanıtlanması gerekeceği de muhakkaktır.
Bilindiği üzere; özel yasa hükümleri saklı kalmak koşuluyla, gerek taşınır gerekse taşınmaz mallara ilişkin kira sözleşmelerinin geçerli olması hiçbir biçim koşuluna bağlı değildir. Kira sözleşmeleri yazılı veya sözlü yapılabileceği gibi zımni ( üstü kapalı ) olarak da vucuda getirilebilir. Yeterki taraflar kira sözleşmesinin esaslı unsurlarında anlaşmış olsunlar. Nitekim bu kural l8.3.l942 tarih 37/6 sayılı inançları birleştirme kararında açıkça vurgulanmıştır.
Ne var ki kira ilişkisi bir hukuki fiil ( vakıa ) değil, bir hakkın doğumuna, değiştirilmesine veya ortadan kaldırılmasına neden olma niteliği itibariyle bir hukuki işlem ( muamele )dir.
Bu nedenle dava değeri 40.000.000 TL yi aşan ( 23.6.1996 gün ve 4146 sayılı yasa uyarınca ) sözleşmeler hakkında tanık dinlenilebilmesine olanak tanımayan H.U.M.K.'nun 288. maddesi 21.7.2004 tarihinde yürürlüğe giren 5219 Sayılı Yasanın 2/b maddesi ile değiştirilmiş ve tanıkla ispat yasağı 400.000.000 TL.nin üzerine yükseltilmiştir. Bu düzenlemeye göre, bu miktarın üzerindeki sözleşmeler hakkında tanık dinlenmesine olanak yoktur. Kira Sözleşmesinin varlığı, ancak yazılı delille ispat edilebilir. Hemen belirtmek gerekir ki, sözü edilen miktar, yıllık kira tutarına bakılarak belli edilir. Sözlü kira sözleşmesi kurulduğu yolundaki savunmanın ilgilisine ( davalıya ya da davalılara ) yemin teklif etme hakkı verebileceği; ayrıca H.U.M.K.'nun 292 ve 293. maddelerinde değinilen ayrıcalıkların da gözetilmesinin gerekeceği kuşkusuzdur.
Somut olayda yukarıda açıklanan ilkeleri kapsar biçimde araştırma yapılması, adi yazılı bir sözleşmenin önceki kayıt maliki ile temlikten sonra dahi her zaman düzenlenmesinin olanaklı bulunduğunun düşünülmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçelerle hüküm kurulmuş olması doğru değildir.
Sonuç: Davalı vekilinin temyiz itirazları yerindedir.Kabulü ile hükmün açıklanan nedenden ötürü H.U.M.K.'nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA,alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine,19.9.2005 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programı
|