17-12-2006, 01:10
|
#25
|
|
Behiç Aşçı, bir hukukçu olarak ölüm orucu yoluyla bir sivil itaatsizlik eylemine girmiştir ve hepimize tüm çarelerinin tükendiğini, başka türlü direnmesinin imkanı kalmadığını anlatmaktadır.
Behiç Aşçı eleştiriliyor, kullandığı yöntem nedeniyle. Bize okulda ölüm orucu öğretilmedi bile demeye vardırmış bir site üyesi. Evet, bize okullarda bu öğretilmiyor, bize okullarda öğretilen ilk şey, itaattir. O itaat ki, muktedire boyun eğmenin onlarca incelmiş yoluyla gözümüzü boyar ve bu boyalar bizi hiç değilse kendimize karşı yaşamımız boyunca meşrulaştırır.
Bazı insanlar vardır, bir zaman sonra kendilerini meşrulaştıramazlar. Olan biteni görür ve elimden başka ne gelirdi diye sormadan edemezler. Behiç Aşçı da en sonunda üzerinde hakkı olan en değerli şeyi önümüze sürüyor : bedenini... yaşam hakkını... İnsancıl bulmadığı bir politikayı şiddet kullanmadan, başkasını önüne ardına katmadan, tek başına protesto ediyor ve muktedire direniyor. Yaşamı pahasına direniyor. Bu direnişinde yaptığı şey, yaşama inananlara tutunmak aslında. İnsana, yaşama , insanca yaşama hakkına inanan herhangi birinin Behiç Aşçı'nın durumunu ve taleplerini görmezden gelmesi olası mı?
Yaşamanın bir değer olduğuna inanan herkesin içi acıyor, canı yanıyor. Keşke bu ölüm orucunu bitirse diyoruz. Ancak o, direnmeye devam ediyor. Bu orucun bitmesinin tek yolu olduğunu eriyen bedeniyle bize her gün söyleyerek.
Behiç Aşçı'nın bu eylemi hukukçu kimliğinden bağımsız olarak sürdürdüğünü düşünmüyorm. Behiç Aşçı'nın kendisini hukukçu - insan - vatandaş - sivil itaatsiz olarak ayırdığını da düşünmüyorum. Behiç Aşçı'ya bakıyorum ve önce hukukun yetersiz kalışına direnen bir avukat görüyorum. Onun hukukçu olması eyleminin gerekçelerini daha da öne çıkarıyor, daha da ciddi hale getiriyor.
Şiddet sıradan hale geldi. Behiç Aşçı bu sıradanlaşmaya meydan okurken tekrar şiddete maruz kalmamalı.
|