Yargıtayın bu konudaki görüşü kesin sanırım
T.C.
YARGITAY
16. HUKUK DAİRESİ
E. 2010/3030
K. 2010/4769
T. 05.07.2010
DAVA : Alacaklısını zarara uğratmak kastiyle mevcudunu eksiltmek suçundan sanıklar ÖFS ve HS'ın ayrı ayrı beraatlerine karar verilmiş, hüküm yasal süresi içerisinde şikayetçi vekili tarafından temyiz edildiğinden. Yargıtay C. Başsavcılığının bozma istemli tebliğnamesiyle dosya Daireye gönderilmiş olmakla, inceleme raporu ve dosyadaki belgeler okunarak, GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:
KARAR : Her ne kadar İİK.nun 331. maddesinin birinci fıkrasında, haciz yolu ile takip talebinden sonra veya bu talepten önceki iki yıl içinde borçlunun alacaklısını zarara uğratmak kastiyle mevcudunu suni şekilde eksilten tasarruflarından dolayı cezalandırma öngörülmekte ise de, aynı Yasanın "Şikayet süresi" başlıklı 347. maddesindeki. "Bu Bapta yer alan fiillerden dolayı şikayet hakkı, fiilin öğrenildiği tarihten itibaren üç ay ve her halde fiilin işlendiği tarihten itibaren bir yıl geçmekle düşer" amir hükmü karşısında, şikayetin fiilin işlendiği tarihten itibaren her halde bir yıl içerisinde kullanılmış olması gerekmektedir. Eş anlatımla, İİK.nun 331. maddesinin birinci fıkrasındaki düzenlemeye uygun olarak, borçlunun, haciz yolu ile takip tarihinden iki yıl önceki alacaklısını zarara sokmak kastiyle mevcudunu suni surette eksiltmeye yönelik tasarrufları şikayete konu olamayacaktır. Burada İcra ve İflas Kanunu'nun ceza hükümlerinin düzenlendiği Onaltıncı Bap'taki iki ayrı maddesinde suçun işlenmesine ve şikayete ilişkin süreler yönünden çatışma bulunmaktadır. Şöyle ki. İİK.nun 331. maddesinin birinci fıkrası haciz yolu ile takip tarihinden iki yıl önceki tasarrufu suça konu yapabilirken, dava açma şartını düzenleyen İİK.nun 347. maddesinde de, şikayet hakkının, her halde fiilin işlendiği tarihten itibaren bir yıl geçmekle düşeceği hükmü yer almaktadır. Aynı Kanunun iki ayrı maddesinin birbiriyle çatışması hafinde, dava açma şartını düzenleyen maddesine önem ve öncelik verilmelidir. Somut olaya bakıldığında borçlu şirkete ait H İlçesi T Mah. M Mevkiindeki 10.478 m2 yüzölçümündeki 310 ada 75 ve 76 numaralı parsellerin 01.06.2007 tarihinde satılmalarına karşılık 27.04.2009 havale tarihli dilekçe ile şikayette bulunulmuş ise de, söz konusu dilekçede anılan taşınmazların satışının şikayete konu edilmediği gözetildiğinde bu hususun araştırılmasına gerek bulunmamaktadır. Açıklanan nedenlerle Yargıtay C. Başsavcılığınca düzenlenen tebliğnamenin (1) nolu bendindeki bozma düşüncesine iştirak edilmemiştir. Ancak; Borçlu şirkete ait 34 , 34 ve 34 plaka sayılı araçların üzerine dosya borcundan dolayı haciz konulmakla birlikte bu araçlar üzerinde başka icra takipleri nedeniyle haciz ve rehinlerin bulunduğunun anlaşılması karşısında, 16.3.2009 tarihinde borçlu şirkete ait işyerinde haczedilen malların başka borçlardan dolayı hacizli olduğunun ileri sürülmesi nedeniyle, hacizli dosya alacakları ile mahcuz araçların değerleri belirlenerek, satışı halinde haciz ve rehin alacaklarını karşıladıktan sonra bu takibe konu dosya borcu yönünden alacaklıyı tatmin edebilecek bir miktarda paranın kalıp kalmayacağı yönünde araştırma yapılarak sonucuna göre sanıkların hukuki durumlarının takdir edilmesi gerekirken eksik inceleme ile sanıkların beraatlerine karar verilmesi isabetsiz olduğundan hükmün kısmen istem gibi BOZULMASINA, 05 07.2010 gününde oybirliğiyle karar verildi.