T.C.
 YARGITAY
 13. HUKUK DAİRESİ
 E. 1999/9505
 K. 2000/1439
 T. 22.2.2000
 � MENFİ TESPİT DAVASI ( Adi Senetteki İmzanın Başka Bir Yerden  Alınması Davalının Bu Tür İşler Yapması Nedeniyle Borçlu Olmadığının  Tespiti Talebi )
 � CEZA MAHKEMESİ KARARININ HUKUK MAHKEMESİ HAKİMİNİN KARARINA ETKİSİ  ( Beraat Kararının Eldeki Davayı Gören Hakimi Bağlayıcı Nitelikte  Olmaması )
 � TEYP BANDININ DELİL NİTELİĞİ ( Tek Başına Bir Delil Olmasa da  Dosya Kapsamıyla Desteklendiğinde Mahkemece İtibar Edilecek Bir Yan  Delil Niteliği Taşıması )
 � YAN DELİL ( Teyp Bandının Tek Başına Bir Delil Olmaması - Ancak  Dosya Kapsamıyla Desteklendiğinde Mahkemece İtibar Edilecek Bir Yan  Delil Niteliği Taşıması )
 2004/m.72,170
 818/m.53
 1086/m.275
 ÖZET : Hiçbir alacak borç ilişkisi bulunmadığı halde, başka  amaçla imzalanıp resmi kurumlara verilmiş bir kağıdı ele geçirip, dava  konusu senedi düzenlediğini, hatta davalıdan başka birçok kişi hakkında  da aynı yolla benzer senetler oluşturulduğunu samimi bir şekilde  açıkladığı anlaşılmaktadır. Davalı, ceza davasında, bu kayıttaki sesin  kendisine ait olmadığını savunmuş ise de, aynı davada tanık olarak  dinlenen ve davalının uzaktan akrabası olduğunu bildiren İbrahim Tuzcu,  anılan teyp bandını, davacının olaya ilişkin yakınmasının kendisine  ulaşması üzerine, başka iki kişinin de bulunduğu bir içkili yemek  sırasında bizzat kayda aldığını ifade etmiş, aynı ortamda bulunan diğer  iki kişi de, yine ceza dosyasında bulunan ve hazırlık aşamasında alınan  ifadelerinde bu olguyu teyid etmişlerdi. teyp bantları, kaydedilen  sözlerin kime ait olduğunun şüpheye yer bırakmayacak şekilde  saptanmasının teknik olarak mümkün bulunmaması nedeniyle tek başlarına  delil değeri taşımazlar. Ancak, baştan beri ortaya konulan dosya  kapsamıyla birlikte değerlendirildiğinde, söz konusu kayıttaki  ifadelerin somut olayda diğer delillerle tam bir uyum içinde bulunması  nedeniyle, itibar edilebilecek bir yan delil niteliği taşıdığı, çözülmüş  bant metnindeki sözlerin davalıya ait olduğunun ve böylece davalının,  dava konusu senedin gerçek bir borca dayalı bulunmadığı yolunda harici  ikrarda bulunduğunun ve bu ikrarının açıklanan diğer olgu ve delillerle  doğrulandığının kabulü gerektiği açıktır. 
DAVA : Taraflar arasındaki tesbit davasının yapılan  yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine  yönelik olarak verilen hükmün davacı avukatı tarafından duruşmalı olarak  temyiz edilmesi üzerine ilgililere çağrı kağıdı gönderilmişti. Belli  günde Orhan U. ve vekili avukat Kenan Gülcan gelmiş davalı tarafından  kimse gelmemiş olduğundan onun yokluğunda duruşmaya başlanılmış ve hazır  bulunan avukatın sözlü açıklaması dinlenildikten sonra karar için başka  güne bırakılmıştı. Bu kez temyiz dilekçesinin süresinde olduğu  saptanarak, dosya incelendi gereği düşünüldü: 
KARAR : Davacı, 2.10.1994 günlü bir adi senede dayanılarak  davalı tarafından kendisi aleyhine icra takibi yapıldığını, imzaya  itirazının icra tetkik mercii tarafından reddedildiğini, ancak alınan  Adli Tıp raporuyla, belgenin matbu ve kenarlarının forma kesim  olmadığının, imzaların alışılagelenin aksine dik olarak atıldığının  belirlendiğini, bu durumda kendisinin gerçek imzasını taşıyan bir  kağıdın ele geçirilip takibe konu senedin düzenlenmiş olduğunun ortaya  çıktığını, davalının geçmişte de bu tür işler yaptığının bilindiğini,  davalının teyp bandına kaydedilen konuşmalarındaki sözlerinden, senetle  ilgili bir borcunun olmadığının açıkça anlaşıldığını, davalıyı önceden  hiç tanımadığını, esasen davalının 1994 yılında 400.000.000 TL.yi  kendisine borç olarak verecek maddi gücünün ve kendisinin de o parayı  almaya ihtiyacının bulunmadığını ileri sürerek, borçsuzluğunun tesbitine  karar verilmesini istemiştir. 
Davalı davaya cevap vermemiş, duruşmaya da gelmemiştir. 
Mahkemece, davalı hakkında aynı senetle ilgili olarak evrakta  sahtecilik suçundan açılan kamu davasının beraatle sonuçlandığı  gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı tarafından  temyiz edilmiştir. 
Davalı tarafından, 2.10.1994 tanzim tarihli borç belgesine  dayanılarak davacı aleyhine icra takibi yapıldığı, davacının 17.11.1994  günlü dilekçeyle, böyle bir borcunun bulunmadığını, alacaklıyı  tanımadığını, aslının icra dosyasında bulunmaması nedeniyle belgeyi  görememekle birlikte, oradaki imzanın kendisine ait olmadığını ileri  sürerek itirazda bulunduğu, ayrıca bu belgeyle ilgili olarak şikayet  dilekçesi verdiği, Uşak C.Başsavcılığının bu şikayet üzerine 1994/5945  hazırlık sayısıyla yürüttüğü soruşturma sırasında alınan, Adli Tıp  Kurumu Fizik /Grafoloji İhtisas Dairesinin 14.6.1995 günlü raporunda,  belgedeki imzanın davacıya ait olduğunun ve ancak, belgenin matbu senet  ve kenarlarının da forma kesim olmadığının, imzaların alışılagelenin  tersine yazı doğrultusuna paralel değil, dik olarak atıldığının  saptandığı, bu rapor nedeniyle 7.9.1995 günlü takipsizlik kararının  verildiği, bilahare davacının sonradan elde ettiği teyp bandını da delil  göstererek verdiği 13.10.1995 günlü şikayet dilekçesi üzerine yürütülen  soruşturma sırasında, İzmir Kriminal Polis Laboratuvarınca düzenlenen  29.12.1995 günlü ekspertiz raporunda da aynı bulguların tekrarlandığı,  ek olarak, belgenin üst ve sağ yan kenarlarının düzgün kesilmediği ve  üst kenarın düzgün kesimli alt kenara göre meyilli biçimde kesilmiş  olduğu şeklinde açıklama yapıldığı, bu soruşturma sonucunda davalı  hakkında 11.1.1996 günlü iddianameyle aynı belgeyle ilgili olarak, sahte  senet tanzimi suçundan kamu davası açıldığı, Uşak Ağır Ceza  Mahkemesinin bozmadan sonra 1998/36 esasında görülen bu dava  sonucunda,10.3.1998 gün ve 1998/52 sayılı kararla, belgedeki imzanın  müştekiye ait olduğunun Adli Tıp raporuyla saptanmış olması karşısında,  müşteki iddiasının soyut iddiadan ibaret kaldığı gerekçesiyle davalının  beraatine karar verildiği ve bu kararın onanarak kesinleştiği  anlaşılmaktadır. 
Anılan beraat kararı, belgedeki imzanın davalıya ait bulunduğu  yolundaki Adli Tıp raporu karşısında sanığın beraati gerekeceğine  ilişkin Yargıtay 6. Ceza Dairesinin 14.6.1995 günlü bozma ilamına  uyularak verilmiş ve karar gerekçesinde aynı nedene dayanılmıştır.  Gerçekten de, yukarıda değinilen iki ayrı bilirkişi incelemesi sonucunda  düzenlenen raporlarda, imzanın davacıya ait olduğu açıkça belirtilmiş,  bu yön kesinleşmiştir. Esasen eldeki davada davacı da, imzanın kendisine  ait olduğunu kabul etmiş, ancak belgenin, başka nedenle atılmış  imzasını taşıyan bir kağıdın, hukuka aykırı şekilde elde edilmesi  suretiyle düzenlendiğini ileri sürmüştür. Bu durumda, söz konusu beraat  kararı, Borçlar Kanunu'nun 53. Maddesi uyarınca eldeki davayı gören  hakimi bağlayıcı nitelikte değildir. 
Hemen belirtilmelidir ki, başka bir amaçla imzaladığı bir kağıdın  hukuka aykırı şekilde davalı tarafından ele geçirilip borç senedi  haline getirildiğine ilişkin davacı iddiasının her türlü delille  kanıtlanması mümkündür. Ancak, şu da hemen eklenmelidir:Teyp bandına  kaydedilmiş sözler, orada ifade veya ikrar edilen maddi olgunun varlığı,  her olayın kendine özgü yapısı, somut durumu itibariyle başkaca  delillerle çok açık bir şekilde doğrulanmadıkça, tek başlarına hukuken  değer verilecek bir delil niteliği taşımazlar. 
Bu temel ilkenin belirtilmesinden sonra, şimdi sıra, somut olayın  ortaya konulmasına gelmiştir: Dava konusu borç belgesi, günlük hayatta  kullanılan matbu bono boyutlarına yakın boyutlardaki bir kağıda, daktilo  ile yazılmış ve bedel, tarih ve diğer unsurlar matbu bonolardaki düzene  benzer şekilde yerleştirilmiş; metin kısmında,2.11.1994 tarihinde  ödenecek olan 400.000.000 TL. bedelin, "nakden borç olarak" alındığı  belirtilmiş, böylece, matbu bir bono görüntüsü kazandırılmak istenilmiş,  ancak, herkesçe kolaylıkla temin edilebilen ve kullanılan matbu bono  kağıdı yerine, yukarıda değinilen bilirkişi raporlarında açıklandığı  üzere, kesiminin dahi muntazam olmadığı bir kağıda daktilo ile  yazılmıştır. Yine borçlu imzaları da matbu bonolardaki gibi, belgenin  sağ alt köşesinde pul üzerine ve açığa gelecek şekilde yerleştirilmiş,  ancak bunlar yine yukarıda değinilen Adli Tıp ve Kriminal polis  laboratuarı raporlarında açıklandığı üzere, alışılagelenin tam tersine,  metindeki yazılara paralel değil, dik olarak atılmıştır. Öte yandan,  içerdiği 400.000.000 TL. bedel, tanzim tarihi olarak gösterilen  2.10.1994 itibariyle, hayatın olağan akışı içinde, ancak çok yakın bir  akrabalık ya da uzun zamandan beri süren, kökleşmiş bir karşılıklı güven  ilişkisi veya bir ticari ilişki çerçevesinde, borç olarak verilebilecek  bir miktarı ifade etmektedir. Yine, böyle bir miktarı borç verecek  olanın, bunu mümkün kılacak bir ekonomik güce ve malvarlığına sahip  bulunması gerekir ve beklenir. Özellikle bu son olgu, çok sayıda  kökleşmiş Yargıtay kararıyla kabul edilmiştir. 
Davalı davaya cevap vermemiş, duruşmalara da katılmamış, böylece  eldeki davada maddi olguya ve temel ilişkiye yönelik bir beyanda  bulunmamıştır. Sahte senet tanzimi suçundan hakkında açılan ceza  davasında sanık olarak verdiği ifadede ise, Manisa İli Alaşehir  İlçesinde davacıya 4.9.1995 günü 20 adet battaniye satıp bedelini  aldığını, davacının sıkıntıda olduğunu söylemesi üzerine "Uşak'a gel,  sana 400 milyon TL. borç vereyim" dediğini, 4.10.1995 günü davacının  Uşak'a geldiğini, orada bir kahvehanede davacıya 400 milyon TL.  verdiğini, davacının da önceden tanzim ettiği dava konusu senedi  kendisine teslim ettiğini bildirmiştir. Davalının Uşak'ta ikamet ettiği  anlaşılmaktadır. Davacıyı bu olaydan daha önce tanıdığı yolunda bir  beyanı veya bunu ortaya koyan herhangi bir delil de mevcut değildir,.  Böylece, davalının taraflar arasındaki ilişkiye ve maddi olgulara  ilişkin açıklaması, o tarihte Manisa İli Alaşehir İlçesinde beyaz eşya  ticareti yapmakta olduğu dosya kapsamından anlaşılan davacıya, battaniye  satışı vesilesiyle ilk tanıştıkları gün, yüksek bir miktarda borç  vermeyi taahhüt ettiği ve bilahare bu parayı verdiği yolundadır. Bu  açıklama, hayatın olağan akışına uygun bulunmadığı gibi, dosyadaki  zabıta araştırmaları sonucunda düzenlenen tutanaklardaki açıklamalardan  ve sunulan muhtelif icra takip belgelerinden de, davalının o tarihte bu  miktar parayı ödünç verecek ekonomik güce sahip olmadığı, tersine, geçim  sıkıntısı çektiği, hakkında karşılıksız çek vermek suçundan açılmış  davalar ve icra takipleri bulunduğu, bu takip dosyalarına verdiği mal  beyanı dilekçelerinde menkul ve gayrimenkul malının bulunmadığını bizzat  kendisinin bildirdiği, çevresinde sözüne sadık olmayan ve güvenilmeyen  biri olarak tanındığı, dahası, ceza dosyası içindeki sabıka kaydına  göre, resmi evrakta sahtecilik suçundan 1987 yılında verilip kesinleşmiş  bir mahkeme kararının bulunduğu, keza karşılıksız çek vermek suçundan  da iki kez mahkum edilmiş olduğu anlaşılmaktadır. 
Davacı, davalının dava konusu senetle ilgili, içkili bir yemek  sırasındaki samimi ikrarlarını taşıdığı ileri sürülen bir teyp bandını  ceza davası sırasında mahkemeye sunmuş ve bilirkişi aracılığıyla bant  çözümü yaptırılmıştır. Bu kayıtta davalı olduğu ileri sürülen kişi, açık  bir biçimde dava konusu belgeden söz etmektedir. Kullanılan sözler ile  ifade tarzı yöresel nitelikte, cümleler devrik ve düşüktür. Ancak,  bilirkişice 13 sayfalık bir metne dönüştürülen bu konuşmaların bir bütün  olarak değerlendirilmesinden, konuşan kişinin, başkalarıyla da  işbirliği yapmak ve onlardan tavsiye ve talimatlar almak suretiyle,  gerçekte hiçbir alacak borç ilişkisi bulunmadığı halde, başka amaçla  imzalanıp resmi kurumlara verilmiş bir kağıdı ele geçirip, dava konusu  senedi düzenlediğini, hatta davalıdan başka birçok kişi hakkında da aynı  yolla benzer senetler oluşturulduğunu samimi bir şekilde açıkladığı  anlaşılmaktadır. Davalı, ceza davasında, bu kayıttaki sesin kendisine  ait olmadığını savunmuş ise de, aynı davada tanık olarak dinlenen ve  davalının uzaktan akrabası olduğunu bildiren İbrahim Tuzcu, anılan teyp  bandını, davacının olaya ilişkin yakınmasının kendisine ulaşması  üzerine, başka iki kişinin de bulunduğu bir içkili yemek sırasında  bizzat kayda aldığını ifade etmiş, aynı ortamda bulunan diğer iki kişi  de, yine ceza dosyasında bulunan ve hazırlık aşamasında alınan  ifadelerinde bu olguyu teyid etmişlerdir. Yukarıda değinildiği gibi,  teyp bantları, kaydedilen sözlerin kime ait olduğunun şüpheye yer  bırakmayacak şekilde saptanmasının teknik olarak mümkün bulunmaması  nedeniyle tek başlarına delil değeri taşımazlar. Ancak, baştan beri  ortaya konulan dosya kapsamıyla birlikte değerlendirildiğinde, sözkonusu  kayıttaki ifadelerin somut olayda diğer delillerle tam bir uyum içinde  bulunması nedeniyle, itibar edilebilecek bir yan delil niteliği  taşıdığı, çözülmüş bant metnindeki sözlerin davalıya ait olduğunun ve  böylece davalının, dava konusu senedin gerçek bir borca dayalı  bulunmadığı yolunda harici ikrarda bulunduğunun ve bu ikrarının  açıklanan diğer olgu ve delillerle doğrulandığının kabulü gerektiği  açıktır. Hal böyle olunca, mahkemece davanın kabulüne karar verilmesi  gerekirken, eksik incelemeyle ve salt davalı hakkındaki ceza davasının  beraat kararıyla sonuçlanması gerekçe gösterilip, başkaca herhangi bir  değerlendirmeye gidilmeksizin, yazılı şekilde hüküm kurulması usule ve  yasaya aykırı olup, bozma nedenidir. 
SONUÇ : Temyiz olunan kararın yukarıda açıklanan nedenle  davacı yararına BOZULMASINA, peşin harcın istek halinde iadesine,  20.000.000 lira duruşma avukatlık parasının davalıdan alınarak davacıya  ödenmesine, 22.2.2000 gününde oybirliğiyle karar verildi 
içinde geçtiği kararı eklemek istedim, sanırım pek olumlu değil
yarx