Mesajı Okuyun
Old 12-04-2011, 11:10   #21
ynpzrlyz

 
Varsayılan

Tutanağın devamından da görüleceği üzere " iki katı ibaresinin eklenilmesine " ilişkin önerge kabûl edilmemiştir.
Değerli milletvekilleri, görüldüğü gibi, AİHM, ulusal yasalarda yargıç ve savcıların keyfîliğini önleyecek düzenlemelerin bulunup bulunmadığını dikkatle araştırıyor. Arama izninin soyut olmaması gerektiğini belirtiyor. Bu tür davalarda dikkat ettiği hususlardan birisi, yargıcın polise arama yetkisi veren izninin nasıl yazıldığı. Bu izin çok geniş ve soyut olmamalıdır diyor. Arama makul bir kuşkuya dayanmalıdır diyor. Bu kuşkunun ne olduğu açıkça belirtilmelidir. Evinde arama yapılan kişiye yöneltilen bir suç yoksa, arama izni konusunda AİHM büsbütün titiz davranıyor. Yargıcın verdiği yazılı izinde aramaya yol açan kuşkunun çok açık bir biçimde anlatılmasını ve el koymaya konu olacak belgelerin belirlenmesini istiyor. Funke Fransa davasında AİHM aramada keyfîliği önleyecek yeterli güvencelerin olmadığı sonucuna varıyor ve özel yaşamın ihlal edildiğine dair karar veriyor. Bu sonuca ulaşırken AİHM'in dikkate aldığı öğelerden biri de Funke'ye herhangi bir suç yöneltilmemesiydi. Yine el konulan eşyaların kanıt niteliği taşıması gerektiğini belirtiyor. Kanıt niteliği taşıyan bilgiler içeren belgelere el konulması da yaşamla ilgili, o nedenle aramada olduğu gibi el koymada da bazı istisnalar dışında yargıç izni gerekiyor. Kanıt niteliği taşımayan CD'lere, kitaplara ve özel eşyalara el konulması Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi açısından özel yaşamın ihlaline yol açıyor. Ceza Muhakemesi de el konulan aletlerin, araçların kanıt niteliği taşımasını öngörüyor.

Değerli milletvekilleri, korku egemen olunca hukuk ortadan yok oluyor. Türkiye'de görülmekte olan davaların en önemli özelliklerinden birisi tutuklananların kimlikleri, yöneltilen suçlamalar, toplumda genel bir sindirme korku havası yayıyor. İşin en kaygı verici yanı da burası. Hannah Arendt'in "Totalitarizmin Kaynakları" adlı kitabında korkunun totaliter rejimlerin en büyük özelliği olduğu belirtiliyor. Arendt'e göre bir noktadan sonra korku muhalefetten de bağımsız hâle gelir, herkesi kapsar, toplumda kimsenin önünde duramadığı en egemen öğe olur. Totaliter bir devlette korkunun yayılması için hukukun dışına çıkmaya gerek yoktur, yasaların uygulanmasıyla korku yayılır. Ancak totaliter rejimlerde yasaların uygulanmasının amacı bireyin haklarını korumak değil, bireyi ortadan kaldırmaktır. Yasalara uygunluk ve adalet farklı şeylerdir.

Bugünlerde bu görüşleri belleklerimize iyice kazımalıyız. Çünkü, daha Türk Ceza Kanunu'nda yazılmayan suçlardan dolayı insanların suçlanması, yayınlanmamış, basılmamış kitapları bulunduranların bir örgüte suç işleyeceği varsayımının artık Türkiye'de bu olayların hangi boyuta geldiğinin en somut kanıtlarıdır.

Değerli milletvekilleri, bugün görülmekte olan davalarla ilgili esasa ilişkin eleştiriler farklıdır. İtiraz edilen konu şudur: Mahkemenin yönteme ilişkin, usule ilişkin kararlarının gerekçeli olmamasıdır. Burada hep konuşuldu, denildi ki: "Efendim, mahkeme kararları eleştirilemez." imiş. Peki, mahkemenin yargılama usullerine ilişkin kararları eğer hukuka uygun değilse ve yasaya uygun değilse, özellikle de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına uygun değilse ne yapacağız? Yargılamayı hâkim ve savcıların keyfine mi bırakacağız? Burada yasak olan şey, davanın esasına ilişkin konuşmamaktır, davada yargılanan kişilerin suçluluğu ya da suçsuzluğu üzerine konuşmamaktır ama yargılamanın yöntemiyle ilgili eleştiriler yapılmalıdır.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.

Kabul edilen önerge çerçevesinde maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir