Mesajı Okuyun
Old 25-02-2011, 14:29   #5
emran

 
Varsayılan

Sayın Harkan; aşağıda vereceğim yargıtay kararının size yardımcı olacağı kanaatindeyim.


1. Hukuk Dairesi 2006/7105 E.N , 2006/9159 K.N.

İlgili Kavramlar

HAKKIN KÖTÜYE KULLANIMI
MURİS MUVAZAASI
MÜRURUZAMAN

İçtihat Metni

Taraflar arasında görülen davada;

Davacılar, miras bırakanları A………'ın kayden malik olduğu 689 ve 699 parsel sayılı taşınmazlardaki paylarının vekili aracılığıyla davalıya bedelsiz temlik edildiğini, vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını ve yapılan işlemlerin muvazaalı olduğunu ileri sürerek tapularının payları oranında iptal ve tescilini istemişlerdir.

Davalı, davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, davacılar iddiasının zaman aşımı nedeniyle reddine karar verilmiştir.

Karar, davacılar tarafından süresinde duruşmalı temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı.

Dosya incelendi, duruşma isteği dava değeri yönünden reddedildi.gereği görüşülüp, düşünüldü.

Dava, muris muvazaası ve vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenlerine dayalı tapu iptal ve tescil isteklerine ilişkindir.

Mahkemece, davanın zaman aşımı geçtiğinden bahisle reddine karar verilmiştir.

Dosya içeriğinden, toplanan delillerden davacıların ortak miras bırakanı A…….'ın 689 ve 699 parsel sayılı taşınmazlardaki 1/2 şer payını vekil aracılığıyla 15.9.1978 tarihli akitle davalıya temlik ettiği görülmektedir.

Davacılar anılan işlemin miras bırakanın ve vekilin haklarını kötüye kullanarak gerçekleştirdiklerini ileri sürerek eldeki davayı açmışlardır.

Kayıt maliklerinin taşınmazdaki haklarını doğrudan temlik konusu yapabilecekleri gibi, vekil aracılığıyla da intikalini sağlamalarının olanaklı bulunduğu tartışmasızdır.

Ancak vekil aracılığıyla yapılan muvazaalı işlemler asile izafeten gerçekleştirildiğinden sözedilemez.

Öyle ise, iddianın ileri sürülüp biçiminden davanın 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı Yargıtay İnançları Birleştirme kararında belirtilen muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı bulunduğu kabul edilmedilir.


Bilindiği üzere; Uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa,niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçek-ten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir.

Ancak mirascısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.

Bu durumda yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l-4-1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmeside Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirascılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tesbitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini istiyebilirler.

Hemen belirtmek gerekirki bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer birsöyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmıyacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tesbiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmeside büyük önem taşınmaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı,miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı,davalı yanın alış güçünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.

Hal böyle olunca; muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı davalarda zaman aşımı yada hak düşürücü sürenin uygulanma olanağı bulunmadığı, davanın niteliğine göre bu tür iddiaların süreye tabi kılınmaksızın her zaman ileri sürülmesinin olanaklı bulunduğu gözetilmek suretiyle işin esası yönünden yukarıdaki ilkeleri kapsar biçimde hükme yeterli bir araştırma yapılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir.

Davacıların temyiz itirazları yerindedir.Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 25.9.2006 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


SAYGILAR.....