|
|
|
|
|
SGK tarafından bağlanan aylıkların ölümlü trafik kazası neticesi mirasçılara ödenecek destekten yoksun kalma tazminatından düşülemeyeceğine dair bir karar.
|
|
 |
|
 |
|
Sayın meslektaşım, aşağıdaki kararlar işinize yarayacaktır. Saygılar.
 |
Alıntı: |
 |
|
|
|
|
|
|
|
Ölenin eş ve çocuklarına bağlanan dul ve yetim aylıkları tazminattan indirilmez.
Sosyal Sigortalar Kurumu’nun ölenin eş ve çocuklarına bağladığı dul ve yetim aylıklarının peşin sermaye değerinin destekten yoksun kalma tazminatın­dan indirilmeyeceği Yargıtay’ın kökleşmiş içtihatlarındandır. 506 sayılı Yasa’nın 65 ve sonraki maddelerine göre ölenin dul ve yetimlerine bağlanan aylıklar bakımından, Kurumu’un halefiyet hakkı doğacağına ilişkin bir hüküm bulunmadığından, hakssız fiil sorumlularının mükerrer (iki kez) ödeme duru­munda kalmaları söz konusu değildir. Bu tür yararların indirilmeyeceği kabûl edilmiştir. Aynı Yasa’da 10, 15, 26, 27, 28, 39 ve 41. maddelerde Kuruma rücu hakkı tanınmış olmasına göre, bu maddelerle ilgili ödemeler (yararlar) bakımın­dan indirim gerekecektir. Dava konusu olayda ise, Sosyal Sigortalar Ku­rumu’nca davacılara bağlanan dul ve yetim aylıkları, 506 sayılı Yasa’nın 66. maddesi gereğince (ölüm sigortasından) bağlandığı anlaşılmasına göre, yukarda açıklanan ilke gereğince bu gelirlerin peşin sermaye değerlerinin destekten yoksun kalma tazminatından indirimi gerekmeyecektir.
11. HD. 27.04.1982, 1762-1988 ( YKD. 1982/7-954)
Ölüm sigortasından bağlanan dul aylığı tazminattan indirilmez.
SSK.’nca davacı eşe, yalnızca ölüm sigortası dalından dul aylığı bağlan­mıştır. Bu, belirli bir süre sigortalı olmanın ve prim ödemiş bulunmanın sonucu­dur. Destek kocanın ölümüne yol açan haksız eylemin doğurduğu zararla, Ku­rum’un bu vesile ile sağladığı yarar arasında uygun nedensellik bağının bulun­maması, hukuki dayanaklarının ayrı oluşu ve denkleştirme kuralının esasları birlikte gözönünde tutulduğunda, ölüm sigortasından davacı eşe Kurum’ca bağ­lanan dul aylığının, haksız eylemin yol açtığı zarardan indirilmesi gerekme­mektedir.
HGK. 28.11.1979, E.1977/4-1110 K.1979/1395 (YKD. 1980/7-938)
Ölüm sigortasından bağlanan dul ve yetim aylıkları maddi tazminat­tan indirilmez.
Sosyal Sigortalar Kurumu’nca, sigortalının haksahiplerine sağ­lanan sigorta yardımları (506 sayılı Yasa’nın 65 ve sonraki maddelerine göre) ölüm sigortası dalından bağlanan dul ve yetim aylığı ise: a) Bu sigorta yardımlarının sağlanmasının 506 sayılı yasanın 66/d maddesi hükmünce öngörülen “belirli bir süre sigortalı olma ve prim ödeme” şartlarının gerçekleşmesine bağlı bulunması; b) Ölüme neden olan haksız eylemin doğrudan doğruya “uygunve normal” bir sonucu olmaması; c) 506 sayılı yasada da ölüm sigortasından yapılan yardımlardan dolayı Kurum’a rücu hakkı tanıyan bir hükme yer verilmemesi itibariyle; Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 28.11.1979 gün 1977/41110 Esas ve 1979/1395 Karar sayılı kararında da belirtildiği gibi, ölüm sigortasından sigortalının hak sahiplerine sağlanan yardımların destekten yoksun kalanların zararlarından düşülmesi mümkün değildir. Sosyal Sigortalar Kurumu’nun sözkonusu yazılarında, davacılara sağlanan sigorta yardımlarının hangi sigorta dalından yapıldığı araştırılmadan ve yardımların sağlandığı sigorta dalına göre, bu yardımların zarardan düşülmesinin gerekip gerekemediği üzerinde durulmadan, bildirilen sigorta yardımları zarardan düşülmek suretiyle davacıların maddi tazminat isteklerine hükmedilmiş olması bozmayı gerektirir. O halde, mahkemece yapılacak iş, Kurum’ca sağlanan sigorta yardımlarının hangi sigorta dalı ile ilgili bulunduğunu araştırmak ve ölüm sigortası dalından sağlanan dul ve yetim aylığı olduğu anlaşılırsa, bu yardımlar düşülmeksizin davacıların maddi tazminat isteklerini hüküm altına almak, eğer iş kazalarıyla meslek hastalıkları sigortası dalından sağlanmış yardımlar ise, maddi tazminat istekleri hakkında şimdiki gibi karar vermekten ibarettir. 4. HD. 30.01.1980, 10479-1018
Ölüm sigortasından bağlanan aylıklar için 506 sayılı Yasa’nın 26. maddesine göre Kurum’un rücu hakkı bulunmadığından, işverenin iki kez ödemede bulunması gibi bir durum olmaz. Bu nedenle, ölüm sigortasından bağlanan dul ve yetim aylıkları tazminattan indirilmez.
İş kazası sonucu ölen işçinin hak sahiplerine hem 506 sayılı Yasa’nın 23. ve sonraki maddeleri uyarınca iş kazası sigortasından gelir bağlanmış, hem de aynı Yasa’nın 65. ve sonraki maddeleri uyarınca ölüm sigortasından aylık bağlanmıştır. Mahkemece, iş kazası sonucu ölen sigortalı işçinin hak sahipleri tarafından açılan davada, destekten yoksun kalma tazminatının belirlenmesinde iş kazası sigortasından bağlanan gelirlerin peşin sermaye değeri maddi tazminattan düşülmüş, fakat ölüm sigortasından bağlanan aylığın peşin sermaye değeri zarardan düşülmemiştir. Yerel Mahkeme ile Özel daire arasındaki uyuşmazlık iş kazası sonucu ölen işçinin hak sahipleri tarafından açılan davada, destekten yoksun kalma tazminatının belirlenmesinde “ölüm sigortası” dalından hak sahiplerine bağlanmış olan aylıkların da zarardan düşülmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
Önce şu husus belirtilmelidir ki, iş kazası sonucu ölümlerde, ölenin des­teğinden yoksun kalanlara 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nun 23. ve sonraki maddeleri uyarınca bağlanan “gelir”in hukuki niteliğinin de belirlenmesinde yarar vardır.
Gerçekten 506 sayılı Yasa’nın 23 ve 24. maddelerine göre iş kazası sonucu ölen sigortalının eş ve çocukları ile ana ve babasına gelir bağlanabilecektir. Bunun için ölümün iş kazası sonucu meydana gelmiş olması yeterli olup, ayrıca sigortalının ölmeden önce 506 sayılı Yasa’nın 2’nci maddesi uyarınca belirli bir süre sigortalı olması ve belirli gün sayısında prim ödemiş bulunması gibi koşullar aranmaz. İstekte bulunma koşulu da gerekmez. Kurum doğrudan gelir bağlar ve bununla ilgili iş kazası ve meslek hastalığı sigorta priminin tamamı işveren tarafından ödenir, sigortalının bir katkısı yoktur.
Söz konusu “gelir”in hukuki niteliği ise, destekten yoksun kalanların maddi zararlarının “kanuni sigorta” kavramı içinde, sigorta primleri işverenden alınmak suretiyle 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu hükümleri gereğince Sosyal Sigortalar Kurumu’nca karşılanmak amacına yönelik bir ödeme olarak ifade edilebilir.
Buna göre “gelir” zarar karşılığı olması itibariyle bir tazminat niteliğindedir ve sorumluluğu gerektiren hallerde işverenin genel hükümlere göre ödemekle yükümlü olduğu tazminatın bütünlüğü içinde yer alır. Bu, bazen işverenin ödemesi gereken tazminata eşit olabileceği gibi, bazen de onun altında veya üstünde olabilir. Altında olduğu zaman ikisi arasındaki fark destekten yoksun kalanların işverenden isteyebilecekleri maddi tazminat miktarını oluşturur. Bunun için sigorta gelirinin peşin sermaye değerini işverenin sorumlu olduğu maddi tazminat miktarından mahsup etmek gerekir. Aksi takdirde hak sahipleri aynı tazminatı ayrı ayrı hem işverenden hem de Sosyal Sigortalar Kurumu’ndan almış olurlar ki, bu, haksız zenginleşmeye sebep olacağından hukuken korunamaz. Konu ile ilgili Yargıtay kararlarında yer alan “bu tür davaların hukuki sebebi, Sosyal Sigortalar Kurumu’nca sağlanan gelirlerle karşılanmayan kısmın ödetilmesi ilkesine dayanır” şeklindeki sözlerde aynı görüşü yansıtmaktadır. Bu suretle, Kurum’un 506 sayılı Yasa’nın 26. maddesi uyarınca rücu hakkına sahip olduğu hallerde, işverenin mükerrer ödemede bulunması da önlenmiş olur.
İşte, S.S.Kurumu’nca bağlanan gelirin peşin sermaye değerinin sözkonusu maddi tazminattan mahsubu gerekmesinin hukuki sebebini böylece açıklamak mümkündür.
Uyuşmazlığın asıl konusunu oluşturan “ölüm sigortası”ndan bağlanan aylığa gelince:
Konu ile ilgili hüküm, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nun 66. maddesinde yer almaktadır. Bu madde hükmüne göre, ölüm sigortasından aylık bağlanabilmesi için sadece ölüm olgusu yeterli olmayıp, bundan başka sigortalının ölmeden önce 506 sayılı Yasa’nın 2. maddesine göre belirli bir süre sigortalı olması ve belli gün sayısında malûllük, yaşlılık, ölüm sigortaları primi ödemiş bulunması da gerekmektedir. Ölümü meydana getiren olay, hangi sebepten ileri gelmiş olursa olsun, buradaki koşullar gerçekleşmedikçe ölüm sigortasından aylık bağlanmaz. Ölümle sonuçlanan olayın iş kazası olması da farklılık yaratmaz. Ölüm aylığı, ölümü meydana getiren olayın sebebinden tamamen bağımsız olarak gerçekleşir. Bu nedenle, ölüm aylığının gerçekleşmesi ile ölümü meydana getiren olayın sebebi arasında uygun sebep-sonuç bağı yoktur.
Bunun sonucu olarak ölüm aylığının, ölümle sonuçlanan olayın sebebiyle uygun sebep-sonuç bağı içinde gerçekleşen bir yarar olduğundan söz edilemeyecektir.
Bu yüzden, ölüm aylığının, destekten yoksun kalma tazminatının belirlenmesinde zarardan indirilmesi mümkün değildir.
Kaldı ki 73. maddede görüldüğü gibi, ölüm aylığının maddi kaynağını oluşturan malüllük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primlerinin bir bölümü sigortalı işçi tarafından ve bir bölümü de işveren tarafından ödenmektedir. İşverenin ödediği primler de aslında sigortalıya ait olmaktadır. Toptan ödemeyle ilgili 506/71. maddesinin, ölen sigortalının kendisinin ve işverenlerinin ödedikleri malüllük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primleri toplamının, hak sahibi kimselerine ödeneceğine ilişkin hükmü de bunu göstermektedir. Öyleyse, işçiye ait olan sigorta primleri karşılığı ödenen ölüm aylığından işverenin yararlandırılması da doğru olmayacaktır. Bu durum, T.C. Emekli Sandığı’nca hak sahiplerine bağlanan dul ve yetim aylığına benzemektedir. Bununla ilgili 06.03.1978 gün 1/3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında, T.C. Emekli Sandığı’nca mensuplarının hak sahiplerine bağlanan dul ve yetim aylıklarının destekten yoksun kalma tazminatının belirlenmesinde zarardan düşülmeyeceği kabul edilmiştir. O halde Sosyal Sigortalar Kurumu tarafından haksahiplerine ölüm sigortasından bağlanan aylıklar için ayrı bir işlem yapılmasını haklı kılacak yasal ve makûl bir neden olamaz. Hukuk Genel Kurulu’nun 28.11.1979 gün ve E.1977/4-1110- K.1979/1395 sayılı kararında da vurgulandığı gibi, ölüm sigortasından bağlanan yardımlar için 506 sayılı S.S.Kanunu’nun 26. maddesine göre Kurum’un rücu hakkı bulunmadığından, işverenin mükerrer ödemede bulunması gibi bir durum olmayacaktır.
Bu nedenle, mahkemenin direnme kararı yerinde bulunduğundan, hesap yönünden inceleme yapılmak üzere dosya Özel Daire’ye gönderilmelidir. (HGK. 31.01.1986, E.1985/9-853 K.1986/67)
Yargıtay İçtihadı Birleştirme BGK. 06.03.1978 gün 1/3 sayılı kararı:
Borçlar Kanunu’nun 45. maddesinin 2. fıkrası hükmü ile düzenlenen destekten yoksun kalma tazminatı, doğrudan doğruya zarar görenin tazminat isteyebileceğine ilişkin kuralın bir istisnasıdır. Bu hüküm ile olaydan dolaylı olarak zarar görene de tazminat isteme hakkı tanınmıştır. Bu istem, Borçlar Kanunu’nun 41, 45/1, 47, 48, 49, 55, 56, 58 ve diğer maddelerinde düzenlenen tazminat istemleri ile eşdeğerde olmadığı gibi, eylemin karşılığı olan bir ceza da değildir. Ölümün sonucu olarak, ölenin yardımından yoksun kalan kimsenin muhtaç duruma düşmesini önlemek, yaşamının, desteğin ölümünden önceki düzeyinde tutulması amacına yönelik sosyal karakterde ve kendine özgü bir tazminat biçimidir. Tazminatın saptanmasında gözönünde bulundurulacak hususlardan biri de, destekten yoksun kalanın, desteğin ölümünden önce onun geniş yardımları sonucu sürdürdüğü aşırı masrafları gerektiren, savurgan bir yaşam şeklinin devam ettirilmesi değil, toplum içindeki sosyal durumuna uygun yaşantısını sürdürebilmesi için desteğinin olanakları içinde yapabileceği para ile değerlendirilebilir yardımın belirlenmesidir.
Ölenin yardım ettiği ve bakıp gözettiği kişilerin bu ölüm nedeni ile malvarlıklarında çoğalma olabilir. Ölen T.C. Emekli Sandığı iştirakçilerinden ise hayatta kalan yakınlarına 5434 sayılı yasanın öngördüğü dul ve yetim maaşı bağlandığı gibi toptan ödeme de yapılmış olabilir. Bu dul ve yetim maaşları veya yapılan toptan ödeme, destekten yoksun kalma tazminatı gibi hayatta kalanın şahsına bağlıdır, ölenin terekesine dahil değildir; mirasın reddedilmiş olması, maaşların alınmasına engel olmaz. İşte bu ortak nitelikleri itibariyle destekten yoksun kalma tazminatı saptanırken dul ve yetim maaşlarının peşin sermaye değerlerinin veya toptan ödeme yapılmış ise ödenmiş bu paranın nazara alınıp alınmayacağı çözümlenmesi gereken sorundur.
(...) Çoğunluğun benimsediği görüş, T.C. Emekli Sandığı Kanunu’nun 129. maddesinde bir hesaba sayılmanın öngörülmediği, aksine madde metninin açık olduğu ve zarar veren kişinin T.C. Emekli Sandığı’nın ödediği paranın, kendisinin ödemek zorunda kalacağı tazminattan indirilmesini isteyemeyeceği biçiminde belirlenmiştir. Gerçekten, haksız eylem onucu ölen kişi, yaşamı süresince çalışmış ve maaşından düzenli olarak belirli bir miktar para kesilerek Sandığa yatırılmıştır. Zarar verenin bu paradan yararlanması söz konusu olamaz. O halde zarar veren, verdiği zararın tamamını açılan davada ödemelidir.
Sonuç: Ölenin bakmakta olduğu veya ilerde bakacağı sayılan kişilerin yoksun kaldıkları zararın, diğer deyişle destekten yoksun kalma tazminatının saptanmasında, T.C. Emekli Sandığınca bağlanan gelirlerin indirilmemesi gerekir.
|
|
 |
|
 |
|
|