 |
Alıntı: |
 |
|
|
 |
Yazan Av.Nevra Öksüz |
 |
|
|
|
|
|
|
İşi, müvekkilinizin yaptığını ispatlayabilmeniz ve dosya münderecatı da göz önünde bulundurularak ihtimal dahilinde:
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 08.07.2009 T., Esas: 2009/3-311, Karar: 2009/324: "...( ... Davada; davalının 2002 yılında yaptığı kaza sonucunda aracının ağır bir şekilde hasarlandığı, tamir için dava dışı B____ isimli şahsa verildiği, onun da yine oto tamircisi olan davacıya aracı teslim edip tamirini istediği, aracın tamiratını yapan davacının B____ isimli şahsı bulamadığı, bu arada davalının şikayeti üzerine aracın tamir edilmiş bir şekilde polise teslim edildiği, davalının da 24.12.2004 tarihinde aracı teslim olmasına rağmen tamirat giderini ödemediği, hakkında yapılan icra takibine de haksız olarak itiraz ettiği ileri sürülerek takibe itirazın iptaliyle %40 tazminatın tahsili istenilmiştir.
Davalı iddiaların yersiz olduğunu, olayda zamanaşımının dolduğunu, davacı ile herhangi bir akdi ilişkisinin bulunmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece; uyuşmazlığın sebepsiz zenginleşme hükümlerinden kaynaklandığı, ancak BK'nın 66. maddesinde düzenlenen 1 yıllık zamanaşımı süresinin dolduğu gerekçesiyle davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Bir davada ileri sürülen maddi olayların hukuki nitelendirmesini yapmak ve uygulanacak yasa maddelerini tayin etmek doğrudan hakimin görevidir. Somut olayda davalı araç malikinin hasarlı aracını tamir için dava dışı B____ isimli şahsa teslim ettiği onun da davacıya tamir ettirdiği, hatta davalının sigorta şirketinden 1.600,00 YTL tamir parasını tahsil ettiği davalının müşteki sıfatıyla verdiği imzalı ifade tutanaklarından anlaşılmaktadır.
Bu durumda, yanlar arasında doğrudan bir sözleşme ilişkisi bulunmasa dahi davacının davalı yararına tamir ettiği araç nedeniyle yaptığı giderleri Borçlar Kanununun vekaletsiz iş görme hükümleri gereğince isteyebileceği açıktır. Vekaletsiz tasarrufta ise zamanaşımı süresi yasada ayrıca bir hüküm bulunmadığından genel zamanaşımı süresi olan 10 yıldır.
O halde, mahkemece zamanaşımı def'inin reddiyle uyuşmazlığın esasının incelenmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi doğru olmayıp, bozmayı gerektirmiştir... ),
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken,önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır."
Saygılar...
|
|
 |
|
 |
|
Üstadım,
Bu son kararda, Davalı ile Davacı arasında doğrudan bir akdi ilişki olmadığı, Davalının aracını teslim ettiği kişi ile Davacı arasında bir sözleşmenin husule geldiği, Davacı ile Davalı arasındaki ilişkinin Vekaletsiz İşgörme temelinde çözümlenmesi, kanaatimce doğrudur.
Ancak somut forum konusu olay kanaatimce daha farklıdır. Çünkü; forum konusu olayda Davacı, Davalı ile bir eser akdi husule geldiğini iddia etmiştir. Sizin de önceki açıklamalarınızda isabetle belirttiğiniz gibi, akdi ilişkiyi ispatlamak zorundadır.
Forum konusu olayda Davalı akdi ilişkiyi reddettiği gibi, Davacıya borcunun olmadığını ifade eder şekilde, söz konusu mutfak'ın ablası tarafından kendisine hediye edildiğini ilave olarak ileri sürmüştür.
Böyle bir durumda Davacının davasını yönelttiği Davalı ile arasındaki akdi ilişkiyi ispatlayamazsa davası reddedilir. Bu konuda görüşler arasında sanıyorum pek ihtilaf yok.
Sorun, hakimin böyle bir davada kendiliğinden sebepsiz zenginleşmeye dayanarak davayı kabul edip edemeyeceği noktasında yatıyor.
Hakim, elbette ki hukuki nitelemeyi kendisi yapacaktır. Ancak hukuki nitelendirmeyi yaparken, tarafların dayandığı dava sebebini değiştiremeyecektir. (sanıyorum siz de buna katılıyorsunuz). Taraflardan davacı akit vardır dediği halde, hakim hayır akit yoktur, sebepsiz zenginleşme vardır, ben sebepsiz zenginleşmeye göre davayı kabule diyorum diyemez. (Bu noktada her dava açıldığı tarihteki koşullara göre hükme bağlanır kuralı hatırlanmalıdır. Davanın açıldığı tarihte dayanak akittir.) (Diye düşünüyorum)
Çünkü gerçekten de Davacı ile Davalının ablası arasında bir akit olabilir ve böyle bir durumda Davalı bakımından sebepsiz zenginleşme söz konusu edilemez. Bu son halde yararlanan Davalı olsa bile sözleşmenin edim borçlusu Abladır. Davacı, bu son durumda davasını Ablaya yöneltmeli ve ondan talep etmeliydi. Veyahut Davasını tamamen ıslah edip, sebepsiz zenginleşmeye dayanmalıydı. (Diye düşünüyorum)
Not: Bilindiği üzere akit, karşılıklı iradelerin uyuşması ile tamam olur. (BK:1) Davacı, Davalı ile arasında akit olduğu zannıyla dava etmiş ise de, Davalı böyle bir akde rızasının olmadığını beyan etmek suretiyle kendisini bağlayacak ve sorumlu kılacak (Davacı da aksini ispat edemediği için) bir akdin olmadığını ortaya koymaktadır. Böyle bir durumda Davacı işi kendisinin yaptığını ispatlayabilirse, Davalının beyanı esas alındığından sebepsiz kazanımda buunduğu ortaya çıkacaktır.Bu son halde, sebebin varlığını, yani abla ile Davacı arasındaki akdi ilişkiyi ispat yükü Davalıya geçecektir diye düşünüyorum. Bu itibarla Davacı davasını tamamen (Kamilen) ıslah ederek, (Zamanaşımı riskinden kurtulmak için, kısmi değil; kamilen ıslah yapılmalıdır!) ve bu ıslah dilekçesinde Davalının -aramızda akit yoktur- beyanını da kullanmak suretiyle sebepsiz zenginleşmeye dayanırsa davayı kazanabilir diye düşünüyorum.