Mesajı Okuyun
Old 06-10-2010, 08:57   #8
Armağan Konyalı

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Adnan Koray
İYUK.11 DEN bahsediyorsanız,
İYUK 11'den bahsetmiyordum: Yanıtımı yazarken "Sicil notu verilmesi işlemi" ile "sicil notunun değiştirilmesi talebinin reddi işlemini" ayrı ayrı düşünmüş ve ayrı süreler işleyeceğini düşünmüştüm ama yeterince uzun düşünmediğimi şimdi anlıyorum. Yanıtımı verirken yanlış düşündüğümden yanlış yanıtımı geri alıyorum.
Alıntı:

çok yeni bir Danıştay kararı var. Olumlu sicile karşı yapılan başvuru süreyi durdurmaz, diyor. Bu karara karşı Yerel Mahkeme direnme kararı verdi. Dava daireleri Genel Kurulunda şu an. Bakalım ne olacak?
Sözünü ettiğiniz karar bozulmuş:
T.C. DANIŞTAY
İdari Dava Daireleri Kurulu

Esas: 2008/1357
Karar: 2009/2191
Karar Tarihi: 12.11.2009

ÖZET: İdari karar alma süreci içinde gerçekleştirilen işlemler arasında ancak nihai işlemin iptal davasına konu olabileceği görüşü yerine hukuksal prosedür içinde yer alan işlemlerin de iptal davasına konu oluşturabileceği kabul edilmektedir. <Ayrılabilir işlemler> kuramının ana amacı, bir idari süreç içinde yer alan işlemlerin hukuki sonuçlar yaratmaları halinde bu süreçten bağımsız olarak dava edilebilmelerinin sağlanmasıdır.

(2709 S. K. m. 142, 144, 159) (2802 S. K. m. 21, 24) (2577 S. K. m. 7, 11, 15) (2461 S. K. m. 4) (Adalet Bakanlığı Teftiş Kurulu Yönetmeliği m. 87, 88, 89, 95)

İstemin Özeti: Danıştay İkinci Dairesi'nin 11.2.2008 günlü, E:2007/3904, K:2008/630 sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması davacı tarafından istenilmektedir.

Savunmanın Özeti: Danıştay İkinci Dairesi'nce verilen kararın usul ve hukuka uygun bulunduğu ve temyiz dilekçesinde öne sürülen nedenlerin, kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte olmadığı belirtilerek temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır.

Danıştay Tetkik Hakimi ... Düşüncesi: Davanın süresinde açıldığı anlaşıldığından davacının temyiz isteminin kabulü ile Daire kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

Danıştay Savcısı ... Düşüncesi: Davacının ... Hakimi olduğu dönemde Adalet Başmüfettişi'nce hakkında <orta> olarak düzenlenen 2007 yılı hâl kağıdının ve bu işlemin dayanağı 24.1.2007 günlü 26413 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan Adalet Bakanlığı Teftiş Kurulu Yönetmeliği'nin 87. maddesinin 15. fıkrasının 1. ve 2. cümlelerinin, 88. maddesinin 1. fıkrasının ve 95. maddesinin iptali ile kişisel kusurları nedeniyle, ilgili kamu görevlilerinin kendilerine rücu edilmek koşuluyla 10.000,00- YTL manevi tazminatın, 20.7.2007 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle ödenmesi istemiyle açılan davanın süreaşımı nedeniyle reddi yolundaki Danıştay İkinci Dairesinin 11.2.2008 günlü, E:2007/3904, K:2008/630 sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanununda, adli yargıda görev yapan hakim ve savcıların derece yükselmesinde, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nca verilecek nihai kararın oluşabilmesi için sayılan koşullardan birisi de Yasanın 24 üncü maddesi gereğince müfettişlerce düzenlenen hal kağıdıdır.

Nihai kararı oluşturulmasında bir unsur olan hal kağıdı tek başına icrai bir nitelik taşımamaktadır. Hal kağıdına istinaden bir karar alınmış olsa dahi Yüksek kurulca alınan karara karşı yargı yolu kapalı olduğundan, hal kağıdının iptali ilgili hakkında doğrudan sonuç doğurucu bir etki yaratmayacaktır.

Bu durumda davanın 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 15 inci maddesinin 1(b) bendi uyarınca reddine karar verilmesi gerektiğinden, Daire kararının belirtilen gerekçeyle onanmasının uygun olacağı düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunca, dosyanın tekemmül ettiği anlaşıldığından davacının yürütmenin durdurulması istemi görüşülmeyerek dosya incelendi, gereği görüşüldü:

Dava; davacının, ... Hakimi olduğu dönemde Adalet Başmüfettişi'nce hakkında <orta> olarak düzenlenen 2007 yılı hâl kâğıdının ve bu işlemin dayanağı olduğunu öne sürdüğü 24.1.2007 günlü, 26413 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan <Adalet Bakanlığı Teftiş Kurulu Yönetmeliği> nin 87. maddesinin 15. fıkrasının 1. ve 2. tümcelerinin, 88. maddesinin 1. fıkrasının ve 95. maddesinin iptali ile kişisel kusurları nedeniyle ilgili kamu görevlilerinin kendilerine rücu edilmek koşuluyla 10.000,00- lira manevi tazminatın 20.7.2007 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte tarafına ödenmesine karar verilmesi istemiyle açılmıştır.

Danıştay İkinci Dairesi 11.2.2008 günlü, E:2007/3904, K:2008/630 sayılı kararıyla; 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu'nun 21. maddesinin (c) bendi, 2461 sayılı Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu'nun 4. maddesi ve Anayasa'nın 159. maddesinin 5. fıkrası hükümleri birlikte değerlendirildiğinde, hakimler ve savcıların her türlü yükselme (derece yükselmesi dahil) ve birinci sınıfa ayrılmalarına Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nca karar verildiği ve bu kararın verilmesi sırasında müfettişlerce düzenlenen hâl kağıtlarının önem arzettiği, Kurul'un kararlarına karşı da yargı yoluna başvurulamayacağının anlaşıldığı, 2802 sayılı Kanun'un 21/c maddesinde sayılan hususlar, Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun hakim ve savcılarla ilgili her türlü yükselme kararı verilmesinin alt yapısını oluşturduğundan ve Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nca verilen terfi ettirilmeme kararına karşı da yargı yolu kapalı olduğundan, uyuşmazlık konusu müfettiş hal kağıdının idari davaya konu edilebilecek kesin ve yürütülmesi gereken işlemlerden olduğunda tartışma bulunmadığı; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 11. maddesi uyarınca yapılacak başvuru hakkının, işlemin başvuru üzerine değiştirilmesi, geri alınması veya yeni bir işlem tesis edilmesinin mümkün olduğu durumlar için geçerli olacağının şüphesiz olduğu; uyuşmazlıkta, Adalet Müfettişinin gözleme dayalı değerlendirmesini yansıtan hâl kâğıdının hakim veya savcı hakkında hiçbir gözlemi olmayan üst makam konumundaki Teftiş Kurulu Başkanı tarafından itiraz üzerine değiştirilmesi, geri alınması veya yeniden düzenlenmesinin işlemin niteliği itibariyle mümkün olmadığı; bu nedenle, hâl kâğıdına karşı 2577 sayılı Kanun'un 11. maddesi uyarınca yapılacak idari başvurunun anılan Kanun'un 7. maddesi uyarınca öğrenme tarihine göre işlemeye başlayan dava açma süresini durdurmayacağı sonucuna varıldığı; bu durumda, 4982 sayılı Bilgi Edinme Hakkı Kanunu çerçevesinde yaptığı başvuru üzerine hâl kâğıdının <orta> düzeyde olduğunu 20.7.2007 tarihinde öğrenen davacının, 2577 sayılı Kanun'un 7. maddesinde öngörülen 60 günlük yasal süre içinde dava açması gerekirken, anılan Kanun'un 11. maddesi uyarınca idari başvuru yoluna giderek bu sürenin geçirilmesinden çok sonraki bir tarih olan 17.10.2007 tarihinde açtığı davanın süre aşımı nedeniyle esasının inceleme olanağının bulunmadığı gerekçesiyle davanın süre aşımı yönünden reddine karar vermiştir.

Davacı, anılan kararı temyiz etmekte ve bozulmasını istemektedir.

Danıştay Beşinci Daire Üyesi ..., uyuşmazlığın görüm ve çözümünün Danıştay Beşinci Dairesinin görevinde olduğu yolundaki usule ilişkin ayrışık oyuna karşı, uyuşmazlığın kamu görevlilerinin olumsuz sicillerine bakmakla görevli Danıştay İkinci Dairesince incelenmesinde hukuki isabetsizlik bulunmadığına oyçokluğu ile karar verilerek, esasın incelenmesine geçildi:

Davacının, ... Adliyesinin 2007 yılı Nisan-Mayıs Aylarında yapılan denetimi sırasında tebliğ edilen <öneriler ve tavsiyeler listesi> nde bazı özensizlikler ve yanlışlıklar olduğundan bahisle, 4982 sayılı Bilgi Edinme Hakkı Kanunu çerçevesinde 2007 yılı Müfettiş Hâl Kâğıdının bildirilmesini istediği, hal kağıdının <orta> olduğunun 20.7.2007 tarihinde davacıya bildirilmesi sonrasında, davacının 31.8.2007 tarihinde 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 11. maddesine göre Müfettiş tarafından düzenlenen <öneriler ve tavsiyeler listesi> ndeki eksiklikleri belirterek <orta> olarak düzenlenen hâl kâğıdının <iyi> ye dönüştürülmesi isteğinde bulunduğu, davalı idarenin 3.10.2007 günlü işlemi ile öneriler listesine itirazının süresinde olmadığı, hâl kâğıdına itiraz müessesesinin de mevzuatta yer almadığı ve bilgi notu niteliğinde olduğu belirtilerek istemin reddedilmesi üzerine 17.10.2007 tarihinde bakılan davayı açtığı anlaşılmaktadır.

Öncelikle uyuşmazlığın çözümü için adalet müfettişlerince yapılan denetim sonucunda hakim ve Cumhuriyet savcıları hakkında düzenlenen hal kağıtlarının idari davaya konu olabilecek nitelikte bir idari işlem olup olmadığının saptanması gerekmektedir.

İdari işlem, idari makamların kamu gücü ve kamu kudreti kullanarak idare işlevine ilişkin olarak tesis ettikleri, muhatapları yönünden çeşitli hak ve/veya yükümlülükler doğuran tek yanlı irade açıklamalarıdır. Buna göre, idari işlemin unsurlarının <idari makamlarca yapılmış olmaları> , <tek yanlı olmaları> ve <icrailik niteliğini taşımaları> olduğu anlaşılmaktadır.

Anayasanın 144. maddesinde, hakim ve savcıların görevlerini; kanun, tüzük, yönetmeliklere ve genelgelere (Hakimler için idari nitelikteki genelgelere) uygun olarak yapıp yapmadıklarını denetleme görev ve yetkisi Adalet Bakanlığının iznine bağlı olarak adalet müfettişlerine verilmiş bulunmaktadır.

2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu'nun 24. maddesinde de adalet müfettişlerinin, denetimleri sırasında inceledikleri belgelere ve gözlemlerine dayanarak hakim ve savcılar hakkında düzenleyecekleri hal kağıtlarının ilgilinin gizli sicil dosyasına konulmak üzere Teftiş Kurulu Başkanlığına gönderileceği öngörülmüştür. Madde metnine göre hal kağıtları adalet müfettişleri tarafından yapılan denetim sonucunda hakim ve Cumhuriyet savcıları hakkında düzenlenmekte olup, adalet müfettişinin denetim sırasında incelediği belgelere ve gözlemlerine dayanmaktadır.

İdari işlemin yukarıda belirtilen nitelikleri yönünden konuya bakıldığında, hal kağıtları idari bir makam tarafından düzenlenmekte, yapılan bir idari denetim sonucunda düzenlenmesi nedeniyle <idare işlevi> kapsamında bulunmakta, tek yanlı bir irade açıklaması ile oluşmaktadır. Bu noktada hal kağıtlarının idari davaya konu olabilecek işlem niteliğini taşıyıp taşımadığının belirlenebilmesi için icrailik niteliğini taşıyıp taşımadığının da belirlenmesi zorunludur. İdari işlemin icrai (yürütülebilir) olması için ilgilinin hukuksal durumunu değiştirmesi, ilgiliyi hukuksal yönden etkilemesi gerekmektedir. İdari işlemin icrailik unsurunu değerlendirirken işlemin <kesin> ve <nihai> olması hususları üzerinde de durulması gerekmektedir.

Gerek öğretide gerekse yargısal kararlarda, idari karar alma süreci içinde gerçekleştirilen işlemler arasında ancak nihai işlemin iptal davasına konu olabileceği görüşü yerine hukuksal prosedür içinde yer alan işlemlerin de iptal davasına konu oluşturabileceği kabul edilmektedir. <Ayrılabilir işlemler> kuramının ana amacı, bir idari süreç içinde yer alan işlemlerin hukuki sonuçlar yaratmaları halinde bu süreçten bağımsız olarak dava edilebilmelerinin sağlanmasıdır.

Adalet Bakanlığı Teftiş Kurulu Yönetmeliğine göre (md.89) hal kağıtları; ilgilinin a) Kimliği, b) Kişisel ve sosyal özellikleri, c) Mesleki bilgi ve çalışması, ç) Gerekiyorsa açıklama, müfettişin kanaati ve sonuç bölümlerinden oluşmaktadır. Mesleki çalışma ve başarı bölümünde notlar zayıf, orta, iyi ve pekiyi olarak kabul edilmek suretiyle ilgilinin mesleki bilgi ve çalışması belirlenerek bu husus hal kağıdının sonuç bölümünün derece kısmına yazılmaktadır.

Hakim ve Cumhuriyet savcılarının kademe ilerlemeleri, derece yükselmeleri Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca yapılmakta, yani nihai kararı, Kurul vermektedir. Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nca bu konularla ilgili alınan kararlar esnasında diğer hususların yanı sıra ilgili hakim ve Cumhuriyet savcıları hakkında müfettişlerce düzenlenen hal kağıtlarının da dikkate alınacağı Kurulca yürürlüğe konulan ilke kararlarında belirtilmiştir. (Örneğin, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun 7.4.1983 günlü, 2 sayılı; 23.1.2006 günlü, 6 sayılı ve 26.2.2009 günlü, 189/1, 189/2 sayılı kararları)

Bu süreçte hal kağıdının rolünü değerlendirmek ve hal kağıtlarının nihai karardan ayrı olarak hukuki sonuç yaratıp yaratmadığına bakmak gerekmektedir. Bu bağlamda hakim ve Cumhuriyet savcılarının kademe ilerlemeleri, derece yükselmeleri, birinci sınıfa ayrılma ve birinci sınıf olmaya ilişkin işlemleri hal kağıtları dikkate alınmak suretiyle yapıldığı gibi, ilgililerin özel ve ailevi yaşantılarına ilişkin değerlendirmeyi de kapsayan hal kağıtlarının gizli sicil dosyalarında saklanılmak suretiyle hakim ve Cumhuriyet savcılarının atama ve yer değiştirme işlemlerinde de her zaman dikkate alındığı, bu haliyle de hal kağıtlarının hakim ve Cumhuriyet savcılarının çalışma hayatını ve mesleki onurunu etkileyecek nitelikte belgeler olduğu anlaşılmaktadır. Dolayısıyla, gizli sicil dosyasında saklanan müfettiş hal kağıtlarının Kurulca tesis edilen nihai işleme bağlı olmaksızın ilgilisi hakkında mesleki yaşamını etkileyecek hukuksal durumlar yarattığı ve bu haliyle icrai nitelik taşıdığı açıktır.

Nitekim Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun 10.3.2009 günlü, 107/1 sayılı kararıyla bu durum gözetilerek, <Hal kağıtları ve terfi fişlerinin hakim ve savcının çalışma hayatını ve mesleki onurunu etkileyecek nitelikte olması ve 4982 sayılı Bilgi Edinme Hakkı Kanununun amaçları arasında sayılan idarenin şeffaflığı ve açıklığı ilkelerinin gerçekleştirilmesi amacıyla, hakim ve savcılar hakkında düzenlenen müfettiş hal kağıtları ile tetkik hakimleri ve savcılar hakkında düzenlenen sicillerin istekleri halinde ilgililerine tebliğine> karar verilmiştir.

Bu nedenle, yer aldıkları idari süreç ve statülerden, yani nihai işlemden bağımsız olarak ilgili hakim ve Cumhuriyet savcısının meslek yaşamını etkileyecek hukuki sonuçlar yaratabilen bir işlem niteliğinde olduğunda kuşku bulunmayan müfettiş hal kağıtlarının, söz konusu süreç ve statüden ayrılarak iptal davasına konu oluşturabilecekleri sonucuna varılmıştır.

Kaldı ki, Daire kararında da belirtildiği gibi Anayasa'nın 159. maddesi gereğince Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu kararlarına karşı yargı yoluna başvurulamaması nedeniyle de müfettiş hal kağıtlarının idari davaya konu olabileceğinin kabulü zorunlu bulunmaktadır.

Davanın süresinde açılıp açılmadığı hususuna gelince;

Anayasa'nın 142. maddesinde, mahkemelerin kuruluşunun, görev ve yetkilerinin, işleyişi ve yargılama usullerinin yasayla düzenleneceği hükme bağlanmıştır.

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 7. maddesinde, dava açma süresinin özel yasalarında ayrı süre gösterilmeyen hallerde Danıştay'da ve idare mahkemelerinde altmış ve vergi mahkemelerinde otuz gün olduğu, bu sürelerin idari uyuşmazlıklarda yazılı bildirimin yapıldığı tarihi izleyen günden itibaren işlemeye başlayacağı hükme bağlanmıştır. Aynı Yasa'nın üst makamlara başvurma başlıklı 11. maddesinde ise; <1. İlgililer tarafından idari dava açılmadan önce idari işlemin kaldırılması, geri alınması, değiştirilmesi veya yeni bir işlem yapılması üst makamdan, üst makam yoksa, işlemi yapmış olan makamdan idari dava açma süresi içinde istenebilir. Bu başvurma, işlemeye başlamış olan idari dava açma süresini durdurur.

2. Altmış gün içinde bir cevap verilmezse istek reddedilmiş sayılır.

3. İsteğin reddedilmesi veya reddedilmiş sayılması halinde dava açma süresi yeniden işlemeye başlar ve başvurma tarihine kadar geçmiş süre de hesaba katılır.> hükmüne yer verilmiştir.

Bu madde ile, hakkında dava konusu edilecek bir işlem bulunan ilgililerin, dava açmadan önce idareye başvuruda bulunmaları halinde işlemin tebliğiyle işlemeye başlamış olan idari dava açma süresinin duracağı öngörülmüştür. Yapılan başvuru üzerine idarenin olumsuz karar alması veya <zımni red> süresinin dolması halinde dava açma süresi kaldığı yerden işlemeye başlayacaktır.

2577 sayılı Yasa'nın 7. ve 11. maddelerinde öngörülen hükümler dava açma süreleriyle ilgili genel hüküm niteliğinde olup, ancak bir başka yasada işlemin kesin olduğuna ve doğrudan dava konusu edilebileceğine ilişkin özel hükmün varlığı halinde olaya 11. madde hükmünün uygulanamayacağı kuşkusuzdur.

Gerek davacının <orta> olarak düzenlenen hal kağıdının <iyi> ye dönüştürülmesi için yaptığı başvuru üzerine davalı idarece tesis edilen 3.10.2007 günlü işlemde, gerekse temyize konu kararda hal kağıdına itiraz müessesesinin mevzuatta yer almadığı ve bu nedenle itiraza konu olamayacağı belirtilmekte ise de, esasen idari işlemlere karşı açılacak davalarda dava açma süresinin ve bu süre içinde idareye yapılabilecek olan ve idari dava açma süresini durduran idari başvuruyla ilgili olarak yönetmeliklerle düzenleme yapılmasına hukuken olanak bulunmamaktadır.

Bu bağlamda yukarıda yapılan değerlendirme sonucu idari davaya konu olabilecek bir idari işlem niteliğinde olduğu sonucuna varılan müfettiş hal kağıtlarına itiraz edilip edilemeyeceği hususuna gelince;

2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu'nda müfettiş hal kağıtları, hakim ve Cumhuriyet savcılarının derece yükselme incelemesi ve birinci sınıf hakim ve Cumhuriyet savcılarının çalışmalarının değerlendirilmesi esnasında dikkate alınacak koşullar arasında sayılmış; Yasa'nın 24. maddesinde Adalet Müfettişlerinin, denetimleri sırasında inceledikleri belgeler ve gözlemlere dayanarak hakim ve Cumhuriyet savcıları hakkında düzenleyecekleri hâl kâğıtlarını ilgilinin gizli sicil dosyasına konulmak üzere Teftiş Kurulu Başkanlığına göndereceklerine işaret edilmiş; bunun dışında hal kağıtlarına itiraz edilemeyeceği veya tesis edilmekle kesinleşeceği yönünde bir düzenlemeye Yasa'da yer verilmemiştir.

Bu nedenle, yasada tesis edilmekle kesinleştiği ve herhangi bir itiraza konu edilemeyeceği, doğrudan dava açılması gerektiği açıkça hükme bağlanmayan tüm idari işlemlerde olduğu gibi müfettiş hal kağıtlarına karşı da tebliği üzerine 2577 sayılı Yasa'nın 7. maddesinde öngörülen süre içinde doğrudan dava açılması mümkün olduğu gibi, dava açmadan önce işlemin değiştirilmesi için aynı Yasa'nın 11. maddesinde öngörülen itiraz yoluna başvurulması ve sonucuna göre yine süresinde dava açılması da mümkündür. Öte yandan, bu kapsamda müfettiş hal kağıdına itirazın Adalet Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkanlığı'na yapılacağı ve Başkanlıkça ilgili müfettişin görüşünün de alınması suretiyle itirazın değerlendirileceği açıktır.

Bu durumda, kendisine 20.7.2007 tarihinde tebliğ edilen hal kağıdına karşı davacının 31.8.2007 tarihinde, müfettiş tarafından düzenlenen <öneriler ve tavsiyeler listesi> ndeki eksiklikleri de belirterek <orta> olarak düzenlenen hal kağıdının <iyi> ye dönüştürülmesi istemiyle 2577 sayılı Yasa'nın 11. maddesi kapsamında yaptığı başvurunun dava açma süresinin işlemesini durduracağı, idarece yeniden yapılacak değerlendirme sonucunda ilgilinin istemi kabul edilmeyerek reddi üzerine dava açma süresinin kaldığı yerden tekrar işlemeye başlayacağı kuşkusuzdur. Dolayısıyla davacının 31.8.2007 tarihinde yaptığı başvurusuna 28.9.2007 günlü, 8853 sayılı işlemle verilen yanıtın 3.10.2007 tarihinde tebliği üzerine 17.10.2007 tarihinde açılan davanın süresinde olduğu anlaşılmaktadır.

Açıklanan nedenlerle, davacının temyiz isteminin kabulüne, Danıştay İkinci Dairesinin 11.2.2008 günlü, E:2007/3904, K:2008/630 sayılı kararının gerekçede oyçokluğu ile BOZULMASINA, kullanılmayan 22,90.- lira yürütmenin durdurulması harcının isteği halinde davacıya iadesine, 12.11.2009 gününde karar verildi.


KARŞI OY

X- Müfettiş hal kağıdının Hakimler ve Savcılar Kurulu'nca tesis edilen nihai işlemin hazırlık işlemi niteliğinde bulunduğu anlaşıldığından, idari davaya konu olamayacağı sonucuna varılmıştır.

Bu nedenle davacının temyiz isteminin kabulü ile kararın, davanın belirtilen gerekçeyle reddedilmesinin sağlanması için bozulması gerektiği oyuyla, karara katılmıyoruz. (¤¤)

Kaynak: Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programları