|
Bilge geçinen birisi bilgeye sormuş;
-Yahu arkadaşım.. Hani bir kadın veli vardı.Kız kardeşleri O'nu denize atıp boğmuşlar. Hatırlıyor musun bunu?
Bilge derin derin düşünmüş ve sormuş;
-Yahu bu söylediğin peygamber olabilir mi?
diye.. Bilge geçinen;
-Evet... Olabilir...
diye cevaplamış. Bilge başını kaldırmış ve;
-Yahu ben bunun neresini düzelteyim? Kadın değil, erkek! Veli değil nebi! Kız kardeşleri değil erkek kardeşleri! Denize atıp boğmamışlar, kuyuya hapsetmişler!
-
Forumlardaki sorulara cevaplarımı ve sorularımı incelediğinizde de görebileceğiniz üzere çok iyi bir hukukçu olmamakla birlikte, öyle bir köşeye atılacak kadar kötü olduğumda söylenemez diye düşünüyorum.
Ankara Ün. Hukuk Fakültesinden yedinci yılımda zar zor mezun oldum. Sınavlar dışında derslere girdiğim gün sayısı iki ayı geçmez. Zaten sınıf mevcudu 2000-2500 kişi olmasına rağmen devam edenlerin sayısı 200'ü geçmezdi.
Ders kitaplarını düzenli olarak aldığımı da söyleyemem. Ancak, okulun hemen yanında bulunan iki tane fotokopiciye aboneydim. Haftalık ders fotokopileri fasiküller halinde adresime geliyordu. o fotokopilere günü gününe çalıştığım da söylenemez. İlk geldiği gün başlıklarına şöyle bir baksam da, sınava iki gün kaladan erken okuduğum pek azdır. Bu arada son 40 yılın sınav sorularının ve cevaplarının bulunduğu kitapçıkların sınıf geçmedeki yararını çok gördüm.
Öğretmenlerimiz ve yaptıkları sınavlar bambaşkaydı. Ülker Gürkan'ın Hukuk Başlangıcı sınavını hiç unutmam. Cümlelerde boşluk bırakır, doldurmamızı isterdi. Hele öyle bir sınavı vardı ki; haftasında sonuçları açıkladı. Koca sınıfta sadece bir kişi 100 üzerinden 60 almış. Ülker hanım o cevap kağıdını örnek olarak getirmiş sınıfa. Kürsüye geçip;
"-Arkadaşlar, sınıfın en iyi kağıdını veren bir arkadaşımız var. 60 aldı. Ancak O da kağıda adını yazmayı unutmuş..." dedi. Bir sonraki hafka yine kürsüye geçip özür diledi. Bu kez de;
"-Arkadaşlar, özür dilerim. Geçen hafta 60 aldığını söylediğim kağıt sizlere ait değil. O kağıt benim cevap anahtarımmış..." dedi.
Sadece Ülker hanım değil; hemen her derste en öne oturmayı alışkanlık haline getiren, hatta bunu sağlamak için bir önceki günden en ön sırada ders kitabını sırı tutma nebitine bırakan M.Karamap'a "Şey.. Evladım Mustafa,.. Senin adın neydi bakim?" diyen D.Soyaslan'ı, bizleri Eşya Hukuk dersinden sürüm sürüm süründürmesindeki ünü ekşi sözlüğe kadar intikal eden L.Sirmen hocamı... Hepsi de elleri öpülesi insanlar.. Hiç birini unutmak mümkün değil.
-
Konuyu dağıttım mı ne? Toparlayayım...
Sevgibi Brusk hakimlik-savcılık sınavlarındaki verileri ölçü almış. Bence yanlış değerlendirilen bir kriter. Çünkü, bu veri değerlendirilir iken vakıf üniversitelerinden ve diğer üniversitelerden sınavı kazananlar karşılaştırılıyor, sınava katılanların sayısı değil! Sınava katılanların geldikleri üniversitelere göre sayısal toplamı ve kazanma oranları verilse nisbeten doğru bir değerlendirme yapılabilir.
Nisbeten diyorum; çünkü, vakıf üniversitelerinden mezun olan meslektaşlarımızın çok önemli bir kesimine kendi ailelerinin işleri yettiği için devletin patronluğunda bir çalışmayı pek fazla tercih etmemektedir.
Devlet üniversitelerinde akademik kadronun daha iyi olduğu, bu yönü ile daha iyi bir öğretim yapıldığını da söylemek pek mümkün değil. Devlet üniversitesindeki sınıf mevcudu ve derse devam eden öğrenci mevcudu mukayesesini evvlce yaptım. Akademik kadro ne kadar iyi olursa olsun, okula devam durumu dikkate alındığında bu kadrodan yararlanan öğrenci sayısı en fazla 150-200 kişi ile sınırlı. Kaldıki en iyi bir akademisyenin bizzat ders verdiği 200 kişilik bir sınıf ile aynı akademisyenin basılı kitabının okunduğu 30-40 kişilik sessiz bir okuma salonunun verimliliği mukayese edilse okuma salonunda kitap okuyanların daha başarılı olacağını söyleyebilirim. Bu anlamda vakıf üniversiteleri ile devlet üniversitelerinin verimliliği mukayese edilir ise, sanırım vakıf üniversiteleri öne geçer.
Devlet üniversitesinde okumanın avantajları da var tabi.
Mesela;
-Öğrenci sayısının çok fazla olması, sınıfların kalabalık olması okul sonrası meslek hayatında muazzam bir avantajdır. O kalabalık sayesinde çok geniş bir çevre kazanırsınız. Bu sayede ülkenin hemen her yanına eliniz uzanır. Karşılıklı yardımlaşabileceğiniz muazzam bir arkadaş çevreniz olur.
-Vakıf üniversitelerinde bir yandan para ödeyip, bir yandan da kendinizi dersaneye hapsetmek yerine, okula ödeyeceğiniz parayı o muazzam arkadaş çevrenizle güzel güzel harcar, bol bol eğlenirsiniz.
-
İşin şakası bir yana;
İster vakıf üniversiteleri olsun, ister devlet üniversiteleri. Hepsi kişinin kendisinde başlar, kendisinde biter.
Doğruya ulaşan iyiye, iyiye ulaşan güzele ulaşabilir ancak! Önceki olmazsa sonraki olmaz!
Saygılarımla..
|