10-09-2010, 19:53
|
#2
|
|
Eşe Bağış
Sevgili Meslektaşım
Yüksek Mahkemenin konuya bakışı hakkında bir karar gönderiyorum.
“…Davacı HT vekili tarafından davalı ST aleyhine açılan katkı payından kaynaklanan alacak davasının yapılan yargılaması sonunda mahkemece, davacının davasının kısmen kabulüne, kısmen reddine, dava konusu taşınmazdaki davalı payına katkıda bulunduğu paya karşılık 16,750 TL.nin 10.5.2007 tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmesi üzerine hükmün redde ilişkin bölümü davacı vekili, kabule ilişkin bölümü ise davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Taraflar 16.4.1973 tarihinde evlenmişler, HT tarafından 14.9.2004 tarihinde açılan dava sonunda boşanmışlar ve boşanma kararı 18.2.2008 tarihinde kesinleşmiştir. Dava, evlilik birliği içinde mal ayrılığı rejiminin geçerli olduğu 25.3.1999 tarihinde alınan taşınmaza katkı iddiası ile açılan katkı payı alacağı isteğine ilişkindir.
Dava konusu 579 ada 12 parsel üzerindeki binanın 8/160 paya sahip 18 nolu dairesinin 4/160 payı davacı Hülya, 4/160 payı davalı Süleyman adlarına tapuda 25.3.1999 tarihinde satın alma sebebiyle kayıtlı bulunmaktadır. Davacı, dava dilekçesinde dava konusu paylara ait dairenin parasının tamamının kendisi tarafından verildiğini, ancak tapuda bu dairenin eşi ile kendisi adına yarı yarıya paylı olacak şekilde tescil ettirildiğini açıklayarak eşi adına kayıtlı görünen pay üzerinde katkı alacağı isteğinde bulunmuştur. Bu açıklama karşısında, taşınmazdaki eşe ait payın alımında verilen para, eşe yapılan “elden bağışlama” niteliğindedir. Davalı eşe, karşılıksız kazanma yoluyla gelen bu para, onun kişisel malı olmuştur. (TMK. md. 220/2) Şu halde, davalıya ait pay “bağış” yoluyla gelen bu para ile alındığına, davalının kişisel malı olduğuna göre davacı kişisel mal üzerinde katkı payı alacağı talebinde bulunamaz. Davacı, ancak bağıştan dönme koşullarının varlığı halinde bağışlananın iadesini isteyebilir. (BK. md. 244) Bağışlamadan dönme koşulları da ileri sürülüp kanıtlanmadığına göre davanın tümü ile reddi gerekirken yazılı şekilde kısmen kabulüne kısmen de reddine karar verilmiş olmasında bir isabet bulunmamaktadır…”(8.HD, 07.12.2009 T, 2009/2345–5860)
|