Mesajı Okuyun
Old 15-08-2010, 15:09   #9
Av.Cengiz Aladağ

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Ekin EKŞİ YILMAZER
Bana şunu söylermisiniz bir kadının gebeliği 2.5 aylıktan az ise sonlandırılabiliyor da 2.5 aylıktan fazla ise niye sonlandırılamıyor. Tıbbi zorunluluklar nasıl nasıl gündeme gelmeli? Hele ki bu çocuk amerikada oluşmuş ve türkiyeye gelmiş ise nasıl bir yol izlemek gerekmektedir. Hangi hukuk uygulanacak?

( Çoğunlukla İstanbul'da ve Ege'de Doktorunu bulan bayanların serbestçe bu işlemi uyguladıklarını - (1) bir başkasının eli değmeden ve belki tedbirsizlik sayılabilecek çocuk ölümlerinden olan düşük yapmanın bebek ölümlerinin cezasının olmadığını - (2) Türkiye'de mahkemeden karar almanın 10 aydan fazla sürebileceğini ve (3) amerikada kürtajın yasal olduğunu hatırlatmak isterim )

Alıntı:
Yazan Ekin EKŞİ YILMAZER
Dünyada en çok tartışılan konuyu ne yazık ki bizim ülkemizde kimse konuşmuyor. (4) Oysa ki siyasetçiler din adamları ve doktorlar bu işten geçimlerini sağlıyorlar

Alıntı:
Yazan Ekin EKŞİ YILMAZER
Tartışma konusunu şöyle genişletebiliriz: (5-a) Çocuğun özürlü mü tam sağlıklı mı olduğunu anne içgüdüleri dışında doktor bile yeterince anlayamıyor. Tıp dünyası yeni geliştirilen sistemlerle belki de Türkiye'de olmayan bir sistemle kan tahlili dna örneği sistemi ile buna bir çözüm getirmeye çalışmaktadır. (5-b) Anne iç güdüleri de yeterli olamayabilir çoğu zaman çünkü bu konu istatistikleri de hesaba katmak gerektiğini göstermektedir. En önemlisi de Dünyadaki sayısını bilmiyorum ama (6) Türkiye'de duyduğum 14 milyon özürlü insan varmış. Tıb dünyasının bunun önüne geçemediği ortada. (5-c) Geriye bir tek anne iç güdüleri kalıyor. Çocukların geçirdiği hastalıkları saymıyorum bile. Hatta dünyada en çok aşılamanın bizim ülkemizde olduğunu da. Bu konuda sizlerin görüşlerinizi bekliyorum.

Alıntı:
Yazan Ekin EKŞİ YILMAZER
Sizlerin takdirlerinize sunmak istediğim bir konu da şu: Bildiğiniz üzere doğumdan sonra her annenin sütü olmuyor. Buna çözüm olarak farklı kültürler farklı yanıt vermişlerdir. Peki bu çocuk annenin sütü olmadığı takdirde ne gibi bir durum ile karşı karşıyayız. Bu sorunun çözümünü buldum gibi ama bana kalsın. (7) Bu arada avrupada bin yıl kadar meyva yemek vücutta kötü koku bıraktığı gerekçesi ile yasaklanmıştır. Peki yeni sütten kesilen bir çocuğa et veremiyeceğimiz bir gerçek değil midir? Edindiğim sonuç: sütten kesilen bir çocuğa ne verebiliyorsak sütü olmayan bir anneye de onu verebilmemiz gerekmektedir. Ancak süt içmemek veya annenin sütünün olmaması tıpta sayılan durumların dışında bir özür durumu yaratır mı? Tabi ki bunlar üzerinde tartışılması gereken konulardır.

Sayın Yılmazer, şaşırtıcı derecede yanlış iddialarınız var.

1- Düşük yapmanın cezasının olmadığını iddia etmişsiniz, oysa TCK 100. madde bu suçu düzenlemiştir:

Alıntı:
Çocuk düşürme
MADDE 100. - [1] Gebelik süresi on haftadan fazla olan kadının çocuğunu isteyerek düşürmesi hâlinde, bir yıla kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur.

2-"Türkiye'de mahkemeden karar almanın 10 aydan fazla sürebileceğini" belirtmişsiniz? Oysa kürtaj için mahkemeden karar alınması gerekmemektedir.

3- Amerika'da kürtajın yasal olduğunu belirtmişsiniz. Oysa Amerika Birleşik Devletleri'nde kürtaj konusundaki yasal düzenlemeler eyaletten eyalete değişmektedir; bazılarında tamamen yasak, bazılarında ise 20 haftaya kadar yasaldır. Ülkemizde de kürtaj yasaldır. Yasal olması, bunun sınırsızca uygulanacağı anlamına gelmemektedir.

4-İlk mesajınıza bir gün yanıt alamayınca "Oysa ki siyasetçiler din adamları ve doktorlar bu işten geçimlerini sağlıyorlar" demişsiniz. Doktor neyse de, din adamları ve siyasetçilerin kürtajdan geçimlerini sağladıkları iddianız oldukça garip.

5(a-b-c)- Gebelikte çocuğun sağlıklı mı, özürlü mü olduğu konusunda annenin içgüdülerine önem atfeden mesajlarınız da bilimsellikle bağdaşmamaktadır.

6- "Türkiye'de duyduğum 14 milyon özürlü insan varmış." demeden önce keşke biraz araştırsaydınız. Başbakanlık Özürlüler İdaresi Başkanlığı'nın verilerine göre ortopedik, görme, işitme, konuşma ve zihinsel özürlülerin sayısı yaklaşık 1,8 milyon, nüfusa oranı da %2.58'dir.

7- Meyve yemenin Avrupa'da bin yıl kadar yasaklandığı iddianızın da hiçbir bilimsel dayanağı yoktur. Tam tersine meyveler insanlığın "toplayıcılıkla" geçindiği dönemlerden beri besin kaynağıdır. Üstelik "kötü koku" açısından meyve ete oranla çok daha avantajlıdır.

Saygılarımla.