03-05-2002, 20:06
			
							
		 | 
		
			 
            #15
		 | 
	
	| 
		 
			
			 
			
			
			
			
		 
			
				  
				
		
	  | 
	
	
		
			
			
				 
				
			 
			 
			
		
		
		
		Sayın Mehmet S. Tikici, 
 
Verdiğiniz örnekte, delil olan senet değil, tanıktır.  
MK 2 maddesi delil gösterene değil, karşı tarafa uygulanmıştır. 
 
Hastayı kandırarak elinden kendi verdiği senedi geri alan borçlu (kendi aleyhine de olsa, faraza diyelim) bu senedi mahkemeye sunsaydı, 'elde edilmesi hileye dayandığı' gerekçesi ile kabul edilmeyecek miydi?  
 
Verdiğiniz örnek benim doğru tezimin dayanağını oluşturduğundan,sizin her zaman doğru ve dayanaklı yazdığınız düşüncesine katılıyor ve size güveniyorum.  
 
Bütün bu nedenlerle, şimdilik 'oturan boğa' taklidi yapmayı sürdürüyorum.   
 
Güven ve saygılarımla 
 
 
Sayın Zeki Serinkan, 
 
''Hukuka aykırı olarak elde edilen delil''  kavramı  
--   geçerli, gerçek bir delil olması  
--   ancak  bu delilin ele geçirilmesinin hukuka aykırı olması 
anlamında kullanılmaktadır. 
 
Delil hukuka aykırı değildir. Doğrudur, gerçektir, geçerlidir. Bu delilin mahkemeye sunan tarafın eline geçmesi  biçimi 'hukuka aykırıdır' Delil bulunduğu yerden çalınarak ele geçmiştir. Karşı taraftan silah zoruyla alınarak ele geçmiştir. Bu durumda HUMK' na göre, bir senet çalındı diye senet olma özelliğini kaybetmez. Bu çalıntı senet delil olma özelliğini kaybetmez.    
 
Bu bilgiler HUMK  için geçerlidir.   CMUK için geçerli değildir. 
 
Çünkü ceza yargılamasında ''Kanuna aykırı olarak elde edilen bulgular, delil olarak kullanılamaz'' hükmü Anayasa'nın (değişik) 
38. maddesi emridir. Bu maddenin asıl amacı ve hedefi işkenceyi 
önlemektir kanısındayım. 
 
Sayın Mehmet S.Tikici'yi çok iyi anladığınız için sizi kutlarım. Ama o beni anlamıyor.   :-))) Samimi ve yalın ilk mesajına  verdiğim cevap 
içten pazarlıklı ve  çetrefilli değildi.  ''Muhterem'' olmasa da samimiydi.  
 
Saygılarımla 
		
	
	
    
  
		
		
		
				
		
	
	 |