Mesajı Okuyun
Old 27-04-2010, 12:32   #3
lawyer_6565

 
Varsayılan

T.C. YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

Esas: 1991/16-311
Karar: 1991/450
Karar Tarihi: 02.10.1991

ÖZET: Kanun koyucu, muhdesatın beyanlar hanesinde gösterilmesi ilkesini kabul etmekte başkasına ait hakların güvence altına alınmasını sağlamayı amaçlamıştır. Bu yaklaşımla, aşılama işleminin muhdesat olarak kabulü amaca göre yorum kurallarının gereğidir. Öte yandan, böyle bir yorum İçtihadı Birleştirme Kararının özüne ve hedefine uygun düşer. Zira çoğun içinde az vardır. O itibarla, deliceliklerin (yabani zeytinliklerin) aşılanması suretiyle zeytinlik hale getirilmesinin muhdesat olarak kabulü gerektiğine işaret eden ve Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekir.

(743 S. K. m. 648, 650, 655, 919, 920) (3402 S. K. m. 13, 15, 17, 19) (2942 S. K. m. 19) (766 S. K. m. 37, 40)

Taraflar arasındaki "kadastro tespitine itiraz" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Fethiye Kadastro Mahkemesince davanın reddine dair verilen 26.4.1988 gün ve 1987/190-1988/129 sayılı kararın incelenmesi davacı tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay Onaltıncı Hukuk Dairesi'nin 6.11.1989 gün ve 586-15934 sayılı ilamıyla; (...Mahkemece toplanan ve doğru olarak değerlendirilen delillere göre sair temyiz itirazları yerinde değildir. Ancak, taşınmaz üzerinde kadastro tespitinden önce oluşturulan muhdesat bulunduğu dosya kapsamı ile sabit olduğu halde, mahkemece muhdesat hususunda hüküm kurulmamıştır. 3402 sayılı Kadastro Kanununun 19/2. maddesi uyarınca, taşınmaz üzerinde malikinden başka bir kimseye veya paydaşlarından birine ait muhdesat mevcut ise; bunun sahibi, cinsi, ihdas tarihi ve iktisap sebebi belirtilerek tutanağın veya kütüğün beyanlar hanesinde gösterileceği hükme bağlanmıştır. Hal böyle olunca, mahkemece muhdesat yönünden araştırma ve inceleme yapılarak hüküm kurulması gerekirken, bu hususun kararda tartışılmaması ve bu yönden hüküm kurulmaması isabetli bulunmamaktadır...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece, önceki kararda direnilmiştir.

Temyiz eden: Davacı

Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Yerel Mahkeme ile Özel Daire arasındaki uyuşmazlık, deliceliklerin ( yabani zeytinliklerin ) aşılanmak suretiyle zeytinlik haline dönüştürülmesi işleminin, muhdesat olarak kabul edilip edilemeyeceği noktasında toplanmaktadır.

3402 sayılı Kadastro Kanununun 19/2. maddesi, "Taşınmaz mal üzerinde malikinden başka bir kimseye veya paydaşlardan birine ait muhdesat mevcut ise bunun sahibi, cinsi, ihdas tarihi ve iktisap sebebi belirtilerek tutanağın ve kütüğün beyanlar hanesinde gösterilir" hükmünü taşımaktadır. Taşınmaz üzerinde bulunan muhdesatın bu tapu kütüğünün beyanlar hanesinde gösterilmesi ilkesi, ilk kez yürürlükten kaldırılan 766 sayılı Tapulama Kanununun 40. maddesinde kabul edilmiştir. Kanunlarımızda muhdesatın tanımı ve açıklaması yapılmamıştır. Bu nedenle öncelikle muhdesatın anlamı, niteliği, tapu kütüğünün beyanlar hanesinde gösterilmesi ve bu ilke ile kanun koyucunun güttüğü amacının açıklanması gerekli görülmüştür.

Muhdesat kelimesi sözlük anlamıyla sonradan meydana gelmiş, eski olmayan, yeni yapılmış, ortaya konulmuş şeyler demektir. Muhdesatın geçici ve taşınabilir olmaması, taşınmaz mala sıkı sıkıya bağlı bulunması gerekir. Muhdesat, mütemmim cüz niteliğindedir. MK. nun 619. maddesi gereğince taşınmaz malın maliki taşınmaz üzerinde bulunan muhdesatın da malikidir. MK., taşınmaz malın zemini ile üzerindeki muhdesatın malikinin tek olmasını ilke olarak kabul etmiş, bu ilkeye 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu ile üst hakkının düzenlenmesine ilişkin 3678 sayılı Kanunla istisna getirilmiştir. Eski Hukukumuzda, taşınmaz malın zemini için ayrı, üzerinde bulunan muhdesat için ayrı tapular oluşturulması kabul edilmiş, özellikle zeytin ağaçları için ağaçların sayısını belirtir zeytinlik tapuları oluşturulmuştur.

Kadastro Kanunlarının amacı; taşınmaz malların tespit günündeki geometrik ve hukuki durumlarını tespit ederek, Medeni Kanunun öngördüğü biçimde tapu sicili kurmaktır. Kadastro Kanunları tasfiye Kanunları niteliğinde olduğundan, özel ve genel hükümlere aykırı hükümleri de bünyesinde taşımaktadır ( 3402 sayılı Kadastro Kanunu 13/B, b,15,17 vd. gibi ).

Taşınmaz mal üzerinde bulunan ve malikine ait olmayan muhdesatın, beyanlar hanesinde gösterilmesi de bu hükümlerden birisidir. Bu hükümle taşınmaz üzerinde malikinden başkasına ait hakların güvence altına alınması, tespit tarihinden önceki dönem nedeniyle doğabilecek uyuşmazlıkların asgariye indirilmesi hedeflenmiştir.

Muhdesatın tapu kütüğünün beyanlar hanesinde gösterilmesi, MK. nun 919 ve 920. maddelerinde belirtilen şahsi ve aynı hakların şerh ve tescili niteliğinde değildir. 3402 sayılı Kadastro Kanununun gerekçesinde belirtildiği üzere, muhdesatın beyanlar hanesinde gösterilmesi eylemi durumun belirtilmesi demek olup, muhdesat sahibi yararına sürekli ve ayni bir hak meydana getirmez. Beyanların işlevi eylemli ve hukuki durumu göstermek, aleniyet ve kanıtlama kolaylığı sağlamaktır. Muhdesatın gösterilmesi, muhdesat sahibine şartları mevcut olduğu taktirde MK. nun 648,650 ve 655. maddeleri uyarınca muhdesata taban arazinin temlik hakkını ayrıca izale-i şuyu davaları ile 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 19. maddesi gereğince kamulaştırma halinde muhdesat sahibinin hakkını korumayı sağlar. Muhdesat sahibinin haklarının hak düşürucu süre nedeniyle ortadan kalkması böylece önlenmiş olur.

Taşınmaz mal üzerine bina yapılması veya ağaç dikilmesinin muhdesat olduğu tartışmasızdır.

Deliceliklerin aşılanmak suretiyle kültür bitkisi haline dönüştürülmesi de, yeni ve evvelce mevcut olmayan bir olgudur. Zira deliceliklerin iktisadi değeri yok denecek kadar azdır. Zeytinliklerin bulunduğu arazi genelde tarıma elverişli olmayan, verimsiz topraklardır. Bu tür topraklar deliceliklerin aşılanması ile değer kazanır ve bu suretle yurt ekonomisine de katkı sağlanır. Aşılı zeytin ağacının değeri, üzerinde bulunduğu zeminden fazladır. Eski hukukumuzda zeminden ayrı olarak zeytin tapuları oluşturulduğu gibi günümüzde de Zeytinciliğin Islahı ve Yabani Zeytinlerin Aşılanması Hakkındaki 3573 sayılı Kanun yürürlüğe konulmuştur. Bu özellikleri nedeniyle,11.6.1958 gün,8/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme kararı uyarınca deliceliklerin aşılanarak zeytinlik haline getirilmesi, ihya olarak kabul edilmiştir. Genel Kurul, deliceliklerin aşılanması işlemini mülkiyet hakkını kazandıran bir işlem olarak değerlendirmiştir. Deliceliklerin aşılanmasıyla niteliği tamamen değişmekte, verimsiz bitki, ürün veren hale dönüşmekte, kalıcı bir olgu ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle artık var olan bir ağaçtan söz edilemez. Aşılanma suretiyle evvelce mevcut olmayan ve yeni bir durum oluşmaktadır. Kanun koyucu, muhdesatın beyanlar hanesinde gösterilmesi ilkesini kabul etmekte başkasına ait hakların güvence altına alınmasını sağlamayı amaçlamıştır. Bu yaklaşımla, aşılama işleminin muhdesat olarak kabulü amaca göre yorum kurallarının gereğidir. Öte yandan, böyle bir yorum İçtihadı Birleştirme Kararının özüne ve hedefine uygun düşer. Zira çoğun içinde az vardır. O itibarla, deliceliklerin (yabani zeytinliklerin) aşılanması suretiyle zeytinlik hale getirilmesinin muhdesat olarak kabulü gerektiğine işaret eden ve Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırı olduğundan direnme kararı bozulmalıdır.

Sonuç: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının açıklanan nedenlerden dolayı HUMK. nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz harcının geri verilmesine, birinci görüşmede gerekli çoğunluk sağlanamadığından, 2.10.1991 tarihinde yapılan ikinci görüşmede oyçokluğuyla karar verildi.

KARŞI OY YAZISI

Yerel Mahkeme ile Yüksek Onaltıncı Hukuk Dairesi arasındaki görüş ayrılığı, deliceliklerin aşılanması yolu ile elde edilen zeytin ağaçlarının 3402 sayılı Yasanın 19/2. maddesi uyarınca muhdesat olarak tespit tutanağına ve tapu sicilinin beyanlar hanesine yazılıp yazılmayacağı noktasında toplanmaktadır. Söz konusu zeytin ağaçlarının, deliceliklerin aşılanması ile elde edildiği, bu işlemin bir imar-ihya işlemi olduğu davacı yararına zilyetlikle kazandırıcı zamanaşımı süresinin dolmaması nedeniyle Hazine adına taşınmazın tespit ve tescil edildiği yönünde hiçbir uyuşmazlık bulunmamaktadır.

Bilindiği üzere, modern toplumlarda, tapu sicilinin büyük önemi vardır. Böyle toplumlarda devlet tapu sicilini muntazam tutulmasını üstlenmiş, iyi tutulmamasından doğan sorumluluğu yüklenmiş, tapu sicilinin aleniyetini sağlamış, tapu siciline itimat prensibini getirmiştir. Elbette bu dereceden önem verilen sicille kaydedilmesi gereken hakların ve düşürülmesi gereken şerhlerin bir düzene konması ve açıkça belirtilmesi gerekiyordu. Aksi halde; tapu sicilleri bir yazboz tahtasına benzer, içinden çıkılması mümkün olmayan bir karmaşaya itilmiş olurdu. İşte bu amaçla, MK. nun 918. maddesi tapu siciline tescili gereken ayni hakları sınırlı olarak saymıştır. Aynı Yasanın 919. maddesi tapu siciline şerh verilecek kişisel hakları belirtmiş, diğer kişisel hakların kanunun sarahaten tayin ettiği hallerde tapu siciline şerh verilebileceğini öngörmüştür. 920. maddede mülkiyet hakkını kısıtlayan kişisel haklara, 921. maddede ise muvakkat kişisel haklara yer vermiştir. Konumuzla ilgili tapu sicilinin beyanlar hanesinde gösterilecek hak ve bilgilerin neler olduğu Medeni Kanunda açıkça belirtilmemişse de,910. maddenin açık hükmü ile Tapu Sicili Nizamnamesi'ne bırakılmıştır. Nitekim,8.10.1930 tarih,10012 sayılı Tapu Sicili Tüzüğü beyanlar hanesinde gösterilecek hakların ve bilgilerin neler olduğunu 85-90. maddelerinde açıklamıştır. O halde, Tapu Sicili Nizamnamesi ve ilgili yasalarda açıkça öngörülenlerin dışında tapu sicilinin beyanlar hanesine de hiçbir şerh düşürülemez. Somut olayda, söz konusu edilen beyan, Tapu Sicili Nizamnamesi ve 3402 sayılı Kadastro Kanununun 19/2. maddesine göre düşürülmesi gereken muhdesat şerhine ilişkindir. Gerek anılan maddede, gerekse bu maddeye paralel hüküm getirmiş olan yürürlükten kaldırılan 766 sayılı Tapulama Kanununun 40. maddesinde muhdesat sözcüğünden neyin kastedildiği açıklanmamıştır. Muhdesat sözcüğünün kapsamını ve niteliğini kanun koyucunun amacına ve MK. nun Tapu Sicili ile ilgili yukarıda belirtilen genel prensiplerine uygun olarak saptamak gerekmektedir.

Hemen belirtmek gerekir ki; muhdesatın beyanlar hanesinde gösterilmesi, ne aynı bir hak ihdas eder, nede kişisel bir hakkı kuvvetlendirmeye yarar. Sadece mevcut hukuki veya fiili bir durumun tespitine yarar ve ona aleniyet sağlar. O halde, kanun koyucunun amacı nedir? Gerek bilimsel görüşler, gerekse uygulama amacın MK. nun 648, 649, 650 veya 655. maddelerine göre muhdesat sahibinin ilerde açacağı davalarda hakkını yitirmemesini sağlamak, onu güven altına almak olduğu hususunda tam bir görüş birliği içerisindedirler. Esasen yürürlükten kaldırılan 766 sayılı Yasanın 40. maddesine ilişkin hükümet gerekçesinde ve 3402 sayılı Yasanın 19/2. maddesinin gerekçesinde bu maddelerin konma nedenleri açıklanmıştır. MK. nun 648,649,650 veya 655. maddeleri uyarınca açılacak davalara yenilik doğurucu sonuç doğurduğundan Kadastro Mahkemeleri bakamamaktadır. İleride genel mahkemelerde açılacak bu gibi davalarda mevcut durum kadastroca tespit edilerek ve aleniyet sağlanarak muhdesat sahibine yardımcı olunmak istenilmiştir. O halde,766 sayılı Tapulama Kanununun 40. ve 3402 sayılı Kadastro Kanununun 19/2. maddesinde belirtilen muhdesat sözcüğüne bir kapsam belirlerken MK. nun yukarıda sözü edilen ilgili maddelerinin göz önünde tutulması zorunludur. Kadastro Yasasının 19/2. maddesinin MK. nun bu maddelerinden ayrı değerlendirilmesi düşünülemez. MK. nun temliken tescil veya buna bağlı olarak tazminata ilişkin hükümlerine göre bir hak vermeyen muhdesatın tespit tutanağında ve tapunun beyanlar hanesinde gösterilmesinde hiçbir yarar ve yasal olanak yoktur. Daha açık bir söyleyişle, her muhdesat 3402 sayılı Yasanın 19/2. maddesine göre, sicilin beyanlar hanesinde gösterilemez. MK. nun 648,649,650 veya 655. maddelerinde öngörülen muhdesata, muhdesatı meydana getiren kişiye ve muhdesatın oluşturulduğu yere ait koşulların bulunması muhdesatın mütemmim cüz ( taşınmazın ayrılmaz parçası ) niteliğini taşıması gerekir. Örneğin, başka yere nakledilmek üzere geçici olarak dikilen fidanlar, kavak ve söğüt ağaçları, baraka ve basit binalar yol, orman toprağı, mera, göl, deniz, kıyı kenar çizgisi içerisinde kalan yerlere dikilen veya yapılan muhdesat ile iştirak halinde mülkiyete konu olan taşınmazlar üzerine ortaklardan birinin yaptığı muhdesatın anılan maddeye göre, tespit tutanağında ve kütüğün beyanlar hanesinde gösterilmesi olanaksızdır. Aksi halde kanunun amacının dışarısına çıkılmış olunur ve tapu sicilinin beyanlar hanesinde gösterilmesi gerekmeyen muhdesatlar tapu siciline işlenir. Bunun gibi önceden çekişmeli taşınmaz üzerinde bulunan ve arzın mütemmim cüz'ü olması nedeni ile mülkiyeti MK. nun 619. maddesi uyarınca arsa sahibine ait bir muhdesatın başka bir kişi tarafından imar ihya edilmesi, tamir edilmesi, geliştirilmesi, ilaveler yapılması gibi haller de, bu eylem v işlemleri yapan kişi adına şerh düşürülmesi için yeteni neden kabul edilemez. MK. nun 650. maddesi açıkça mevcut bir binayı tamir eden ona ilaveler yapan kişiden değil kendi levazımı ile başkasının arsasına bina yapan kişiden söz etmektedir. Aynı şekilde MK. nun 655. maddesi de dikilen ağaçları kapsamına almış aşılanan, imar ihya edilen ağaçları kapsamı dışında tutmuştur. Dava konusu olayda, Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan deliceliklerin aşılama yolu ile imar ihya edildiği ve zeytin ağaçları haline getirildiği yönünde hiçbir kuşku yoktur. Kökü ve gövdesi toprağın mülkiyetine tabi ağaçlar sadece aşılanmış, imar ihya edilmişlerdir. İmar ihya koşulunun yanında zilyetlikle mülk edinme koşulu da gerçekleşmiş olsa idi, bu ağaçlar Hazineye değil, davacı kişi üzerine tespit edilecekti. Tespit tarihinde imar ihya koşulları tamamlanmadığından kişinin taşınmaz ve üzerindeki muhdesat ile mülkiyet ilişkisi tamamen kesilmiştir. 3402 sayılı Yasa ile imar ihya yolu ile mülk edinme yolu açıldığından, yürürlükten kaldırılan 766 sayılı Yasanın 37. maddesindeki imar ihya şerhine benzer bir hükme yer verilmemiştir. Bir yandan yapılan işlemin imar ihya işlemi olduğu kabul edilirken, diğer yandan 3402 sayılı Yasanın 19/2. maddesine göre, muhdesat şerhi verilmesi iki şerhin birbirleriyle karıştırılması sonucunu doğurur. Öte yandan, bir dava açıldığı tarihteki hukuki duruma göre incelenip hükme bağlanır. İmar ihyanın zilyetlik koşulu dava açıldığı tarihte veya tespit tutanağının tanzimi gününde gerçekleşmemiş ise taşınmazın Hazine üzerine tespit ve tescili gerekir. İmar ihya eden kişinin bir hakkı varsa Medeni Kanunun 907,908. maddelerine veya taraflar arasında bir hukuki muamele bulunduğu takdirde Borçlar Kanununun 61. maddesine göre tazminata dönüşür. Bu gibi hallerde muhdesat şerhi verilirse hükümle kesin olarak halledilmesi gereken bir konu usule aykırı bir biçimde hüküm dışı bırakılmış, Hazinenin olması gereken muhdesat üzerinde, muhdesatın mülkiyeti ile ilişkisi kesilmesi gereken kişiye yeniden bir hak tanınmış olur. Muhdesat yönünden gereksiz bir takım yeni davaların açılmasına yol açılır.

Ayrıca, bilimsel alanda yürürlükten kaldırılan 766 sayılı Yasanın 40. maddesi gibi 3402 sayılı Yasanın 19/2. maddesi de MK.nun mülkiyet, mütemmim cüz ve tapu sicili ile ilgili genel prensiplerine aykırı düştüğünden tenkit edilmekte ve kaldırılması istenilmektedir (Nusret Ozanalp, Tapulama K.,579. sh.; Suat Bertan, Aynı Haklar,677. sh. vs.). Dikilen ağaç değil de aşılanan ağaç muhdesat olarak kabul edilip şerh verilirse bu denli haklı tenkit alan sadece konulma nedenine uygun olarak dar kapsamı içerisinde değerlendirilmesi gereken maddenin kapsamı çok genişletilmiş olur ki bu da kanun koyucunun amacına ters düşer.

Bu gerekçelerle sayın, çoğunluğun görüşüne katılamıyorum. Usul ve esas yönünden yerinde gördüğüm Yerel Kararı onanmalıdır.

Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programları